Bundan 43 yıl önce, ülkemizde ilk organ naklini Prof. Dr. Mehmet Haberal yapmıştı (3 kasım 1975). Daha sonraları, bu olaya izafeten, konu ile ilgili duyarlılığı artırmak amacına yönelik olarak organ nakli ve bağışı haftası olarak anılmaya başlandı.
Doku ve Organ Nakli ile Organ Bağışı konusunda algı farklılığı yaratarak bilinci artırmanın, organ bekleyen binlerce insanımızı aklımıza getirdiğimizde, en önemli sağlık konularından birisi olarak karşımızda bulunduğunu kolayca idrak edebiliriz.
Sağlık Bakanlığı verilerine göre, organ bekleme listesinde 28.791 hasta var.
Ülkede organ yetmezliği nedeni ile hastalar, 22.269 böbrek, 2.223 karaciğer, 1016 kalp, 290 pankreas, 51 akciğer, 2.934 kornea, 4 kalp kapakçığı ve 4 ince bağırsak için bekliyor.
Maalesef, organ bekleyen hastalar bu kadar çok iken, organ bağışı yetersiz. Bu yüzden de genellikle canlıdan nakil yapılmakta. Özellikle böbrek ve karaciğer hastaları için bu mümkün olsa da diğer organlarda bu söz konusu olamamakta.
Önceki yıl yapılan 3.270 organ naklinin 2.527’si canlıdan, 743’ü ise kadavradan alındı.
Rakamlar, organ vericilerinin yüzde 77’sinin canlıdan olduğunu göstermekte. Oysa Avrupa ülkelerinde organ nakillerinin yüzde 80’i kadavra, yüzde 20’si canlı kaynaklıdır.
Bilindiği gibi, ilerlemiş organ yetmezliklerinde ve kemik ile tendon gibi dokulardaki aşırı hasar durumlarında nakil gerekliliği ortaya çıkabilmektedir. Kalp yetmezliği, kronik karaciğer ve böbrek hastalıklarında organ nakilleri en seçkin ve hayat kurtarıcı tedavi yöntemlerindendir. Organ nakilleri Sağlık Bakanlığı'nın inisiyatifindedir. Bakanlıkça kurulan “Türkiye Organ ve Doku Nakli Bilgi Sistemi’’ güvenilir, şeffaf ve adaletli bir şekilde bu görevi yerine getiriyor.
Halen, ülkemizde ruhsatlandırılmış tam donanımlı 110 nakil merkezi mevcut.
Şu ana kadar dünyada 500 bine yakın böbrek, 70 binin üzerinde karaciğer ve 50 binin üzerinde de kalp transplantasyonu yapılmıştır.
Türkiye’de geçen yıl 3000’e yakın vatandaşımızı bu imkanı sağlayamadığımız için kaybettik. Sorun tıbbi altyapı, yetişmiş insan gücü ve nakil merkezi sayısı değil, insanlarımızdaki bilinç ve empati eksikliğidir. Mevcut düzenlemelere göre, kişi ölmeden organ bağışına izin vermesine rağmen, vasiyet sistemi gereği birinci derece yakınlarının itirazı, o kişiden organ alınmasını engelliyor. Dünyada bu konuda değişik mevzuatlar var, ancak kişi yaşarken organlarını bağışlamışsa ve bunu da yasal olarak kayıt altına aldırmışsa, organ bağış prosedürü tamamlanabilmeli. Şu anki mevzuat nedeni ile, her dört organ bağışlayıcısının ancak 1’inden organ alınabilmekte.
Dünyada, bir milyon başına düşen kadavra donör sayısına baktığımızda, ortalamalar yüzde 20’ler seviyesindedir. Hatta İspanya'da oran yüzde 35’lere ulaşmıştır. En alt oranlar olarak Fransa ve Kanada verilebilir, oralarda da yüzde 15’in üzerindedir. Ülkemizde ise ne acı kiyüzde 1’ler düzeyindedir.
2015 yılında beyin ölümü gerçekleşen 1969 kişinin sadece 472’sinin ailesi organ bağışına izin verdi. Bu yıl geride bıraktığımız zaman diliminde, gerçekleşen 333 beyin ölümünden sadece 108’inin ailesi organ bağışına izin verdi. Bu rakamlara son 5 yıl için baktığımızda, beyin ölümü gerçekleşen 8601 hastadan 2045’ine organ nakli prosedürü uygulanabilmiş. İzmir’de, bir önceki yıl 225 beyin ölümünün sadece 79’unda organ bağış kararı alınabilmişti..
Yaşarken organ bağışı yapan vatandaşlarımızın sayısı çok yetersiz. Bu konuda toplumsal duyarlılığımızın artması ve sadece tıbbi değil aynı zamanda sosyolojik, etik, felsefi ve insani bir konu olan organ bağışında Türk insanının farkındalığının artması elzemdir..





.