Memlekete musallat olmasından sonra, doğal olarak tek konumuz virüs denen küresel bela oldu. Kayıplarımız, ayıplarımız, çapımız kalibremiz, bireysel ve toplumsal davranışlarımız, siyaset makamları ve sinir merkezlerimiz… Velhasıl hepimizi öyle bir turnusole soktu ki, hiç birimizin kaçacak yeri yok. Çünkü ortaya çıkan fotoğraf, rötuş, fotoşop, kes yapıştır kaldıramayacak kadar net, acımasız, gerçek. Bu fotoğrafa önyargısız bakmak, görülenleri yazmak, “bir daha asla!” demenin ve geleceğe karşı sorumluluğun gereğidir.

Yazının bundan sonrası, sokağa çıkma yasağından iki gün önce yazılmıştır:

“Cahillik salt bilmezlik hali değildir. Kuşkusuz cahil, bilgi ve bilmeye muhtaçlık algısından yoksundur ve feci olan şudur ki, bu hal onun için bir sorun değildir. Cehalet öngörüsüzlüktür, başa gelen çekilir teslimiyetinde oyalanırken, başa gelince çare aramaya kalkan, hızı telaş, refleksi paniklemek sanan, yalvaran, dilenen, bahşedilmeyi bekleyen, var olan sorunu daha da ağırlaştıran ve nihayet kapının çalınmasını bekleyen zavallılıktır.

Hayatın sürprizlerinden -ki ona, doğanın ve aklın ve nitelikli hayat peşinde koşmanın, köşe başlarında sunduğu sanat ya da sanatsallık denir- mutluluk derleyemeyen, bekleyemeyen, düşünemeyen, ihtiyaç duymayan uyuzluğun, ne işe yaradığından emin olamadığı hayata tutunma çırpınışıdır. Cahil, hiç bir zaman güzel ve iyi bir sürprizle karşılamaz. En çok dilendiği yerden örnek verelim. Bulduğu paraya sevinir mesela ve ama iki adımda çarçur edip batırmaya mahkûmdur. Son model telefon alır ve fakat böğürmekten öteye geçemez.

Bilgi ve bilme hali, kötü sürprizlerle karşılaştığında sarsılır kuşkusuz ama hayatı hepten sıfırlamaz. Yeniden ayağa kalkmasını sağlayacak, bir geçmişe sahiptir. Cehalete gelince, şu anda tepe tepe kullandığı (ve hiç bir katkısı ve aidiyeti olmadığı) bilginin armağanı eşyaları elinden alın. Bir anda taş devri koşullarına, algısına ve sağ kalabilirse korkunç bir teslimiyetle sıfırdan başlamaya ve yalvarmaya koyulur. Çünkü cahilde, bilginin ve birikimin hiç bir mirası yoktur. Uygar toplumlar, bu birikimlerin "farkında" olan bireylerden oluşur. Cehalet, dünsüzlük ve yarınsızlıktır. O yüzden her tehlikeye açıktır cahillerin egemen olduğu coğrafyalar.

O bu durumdan kirli bilgi, uydurduğu yalanlara inanma ve inandırma, çarpıtma, her şeyi pazarlama-reklam malzemesine dönüştürme, günü geçiştirme, insanlığın üç yüz yıldır kullandığı yöntemleri yeni bulmuş gibi sevinme, hiçbir şey yokmuş gibi davranma ve nihayet "ölen ölür kalan sağlar bizimdir" hamaseti ile kurtulacağını sanır. Ama örneğin, "Bu nasıl kepazeliktir, el yıkamayı öğütlemek ve yöntemlerini öğretmek, 2020'de bize hakaret değil midir, biz gerçekten buna muhtaç mıyız, biz gerçekten bu halde miyiz?" diye sormaz. Sorulmasına izin vermez. Çünkü kuralsızlık ve günü birlik yaşamanın sıcak ve vıcık atmosferine mahkûm olan ve içselleştiren cehalet, sorudan, yanıt aramaktan, eleştirilmekten, eleştiriye insan gibi yanıt vermekten rahatsızdır, huzursuzdur. Cehalet anti demokrattır, insansızdır, kapalıdır, korkaktır, daima köşeye sıkışmışlık halindedir. O yüzden saldırgan olmaktan başka çaresi yoktur.

Yaşadığı sıkıntı geçince, her şeyi bir anda unutur, yaşanmamış gibi davranır ya da saçma sapan menkıbelere dönüştürür. İşine geldiği gibi kullandığı bilgi, birikim ve uygarlık ile kapısını aşındırdığı tüm değerler ile temsilcileri, artık def olup gidebilir.

Cehalet, yalnızca okuma yazmaya sahip olmamak değildir. En kötü, en zararlı, en terörist, en cani ruhlu cehalet, okuma yazmaya, konuma, makama, etikete sahip olunmasına rağmen, cehaletinden kurtulamamış olma halidir.”

Bu yazıyı yazdıktan iki gün sonra, duyuru saatiyle, yöntemi ve içeriğiyle, yol açtığı sonuçları ve figürleriyle, neresinden bakarsanız bakın dünyanın en tuhaf “Sokağa Çıkma Yasağı” ilan edildi. Kuşkusuz tarihe not düşmeye mecbur olduklarımızı, önümüzdeki yazıya ve yazılara bırakayım. Neden “cehaletle” başladık? Her şeyiyle bizi teslim almaya çalışan en vahim virüs olduğunu, bir kere daha kanıtlamıştır da ondan.

Bitirirken… Yaşadığımız büyük travmaları unutmamı, çiçekten böcekten, hatıralar bahçesinin esintilerinden, arabesk şairaneliklerden dem vurmamı isteyenler çıkabilir. Bu gazetenin şiarı belli: “Gelecekten hepimiz sorumluyuz.” Mahalle yanarken, saç tarayıp terennüm eyleyecek değiliz. Bilmem yeterince açık oldu mu?