Meslek gereği ölüm, biz doktorların sıklıkla karşılaştığı ve düşündüğü bir kavram.

Dolaylı olarak da, hem dünya görüşümüzün olgunlaşmasında hem de günlük rutinimimizde, diğer insanlara göre, daha ağırlık taşıyan bir özellikte.

Ama sadece tıp değil örneğin ziraat da çok heyecan yaratan bir uğraş.

En azından çok öğretici.

Bir filizin toprağın derin karanlığından gökyüzünün aydınlığına doğru o muazzam yolculuğunu hiç izlemedi iseniz, kolaylıkla yavan kalmış bir hayatınız olduğundan bahsedilebilir. Bir tohumun filizlenmesinde, şu ana kadar dünyada dile getirilen tüm felsefeleri bulabilmek mümkün.

Doğrusu, kadim kosmik sır ve öğretilerin daha fazlasını, bir tohumun yeşermesinde görebiliriz.

Güzel Türkçemizdeki kök sözcüğü, dilbilimde, bir kelimenin parçalanamayan, anlamlı, en

küçük parçası olarak tanımlanır ancak çok daha derin anlamları da kapsar.

Örneğin bir toplumu ayakta tutan kökler. O ülkeyi ölümüne tarumar etmek mi istiyorsunuz, değerlerine saldırın çünkü değerler köktür.

Bireyler kökünden koparılırsa, onların oluşturduğu toplum artık sömürülme ve yağmalanmaya hazırdır.

Genel olarak, sömürgeleştirilen tüm ülkelerinin tarihine bakıldığında bu formasyondan geçtiği

görülür. Elbette, modern çağların sömürüsü de zamanın ruhu ile farklılaştı ama değişmeyen tek şey,

hedeflenen kişi ya da ülkenin köklerine yönelik manuplasyon olarak karşımızda.

Bilirsiniz, roman yazarları, önce, kurgu ya da gerçek bir olay örgüsünde, tüm karakterleri yaratırlar, ana eksende anlatılan bir olay olur çoğunlukla ama olay çatısına alt bilgiler ile bunların karakterlere etkisi ve nihayetinde de yazarın vermek istediği ana fikir eksenindeki bir sona yani köke bizi ulaştırır.

İster tekil birey olsun ister toplum, özünde, kökünü yani potansiyel ya da özkaynaklarının

korunması savaşını yapar, yaşamı boyu.

Birey, tüm kişiliği ile kendini savunur, ülkeler de varlıklarını.

İnsanlık ve kültür tarihi, doğası gereği bir yağmacılık ekseninde yol almıştır, insan insanın kurdudur

veciz sözünde olduğu gibi, insanlar diğer insanları, güçlü ülkeler de diğerlerini sömürür.

Bugün gelişmiş denen ülkelerin çoğunun tarihi bir sömürgeleştirme ve yağma kayıtlarını barındırır.

Çevremizdeki bireysel kariyer örneklerinin birçoğunda da kişisel haksızlıkların zirve yaptığı bir sırta basma öyküleri çoğunlukla işitilir.

Burada ünlü İngiliz Filozofu Thomas Hobbes anımsanacaktır. O da insanın sosyal olarak yaratılmasının mümkün olmadığından dem vurur.

Herneyse, son noktada, endüstri 4.0, yapay zeka ve akıllı makinalar gibi bir takım kavramların dile

getirildiği günümüz, sosyopsikolojik büyük bir travmanın öncesini hatırlatıyor…

Ekonomiyi sanal paranın, tanrıyı da digital karakterlerin oluşturacağı geleceğin dünyasında, her birey bir digizombi olacağından, toplum da dolayısı ile bunlardan şekillenen bir 6.0…20.0 evresine geçecek ve sonuçta, en azından sömürü referansında bir eşitlik tüm dünyayı saracaktır.

Hümanist doktorlar olarak nanorobotlarla hastalıkların tedavisi için bilimsel araştırmalara yoğunlaşmışken, ütopik bir dünyada mı yoksa frenkeştaynvari bir ortamda mı yaşıyor olacağız hep

beraber göreceğiz.