Üç tarafı denizlerle çevrili cennet gibi bir ülkemiz var. Ama ne yazık ki, buna karşılık dört tarafımız ise adeta bir ateş çemberi ile çevrili. Ahmed Arif''in sözündeki gibi "Puşt zulası" gibi bir coğrafyada yaşıyoruz! Dolayısıyla cennet ülkemizin tadını çıkarmaya fırsat bulamıyoruz. Çünkü, engelleyen iç ve dış düşmanlar, zombiler misali karşımıza birer ikişer çıkmaya başladı... İşte Irak'ın kuzeyi... İşte Suriye... İşte dost mu, düşman mı nedir bilinmez (!) samimiyet yoksunu bir Yunanistan...

Bizim, içeride FETÖ aşağılığı ve de PKK gibi hain çapulcular grubu karşısında vatan bütünlüğümüzü sağlamak için verdiğimiz haysiyet mücadelemizi fırsat bilen sözde komşu (!) Yunanistan'ın, Doğu Akdeniz'de çıkardığı fitne hiç affedilir cinsten değil...

* * *

Ya çağımızın "en büyük korsanı" olan ABD'nin rüzgarlı havalarda açtığı sözde "dostluk şemsiyesi!" altında kurnaz tilkiliğe soyunanlara ne demeli? Tek kelimeyle "Menfaat üzerine kurulan dostluklar, fırtınalı havalarda açılan şemsiyeye benzer" sözündeki gibi!.. İşte, ABD'nin Akdeniz'de İsrail'in eline tutuşturduğu şemsiye! İşte, Doğu Akdeniz'in müşterek coğrafyamızda petrol arama özgürlüğümüze Yunanistan'ın da kuklası Güney Kıbrıs'la soktuğu çomak! İşte, Avrupalı bazı "Huysuz Virjinlerin" her konuda olduğu gibi bizim hakkımız ve ihtiyacımız olan savunma sistemi S-400' leri Rusya'dan almamıza karşı çıkmaları!

* * *

Peki, ABD'ye parasını yatırıp ortak yapım projesi F-35'lere ne oldu? Çağımızın korsanı ABD, "Para da, F-35'ler de mafiş" demiyor mu? Demek istediğim şu; Korsan "korsanlığından", puşt "puştluğundan" vazgeçmiyormuş! Korsan'ın (!) hesaplayamadığı bir konu var; O da Mustafa Kemal Atatürk'ün "Söz konusu vatansa, gerisi teferruattır" sözü, Kurtuluş savaşımızda test edilmiş ve de halen geçerlidir...

Üstelik muhalefet de 15 Temmuz sonrası bu konuda iktidar gibi düşünüyor. İşte CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun son sözü de şu oldu: "Doğu Akdeniz'de bizim haklarımız var, o hakları sonuna kadar savunacağız, kimsenin bundan endişesi olmasın. AB yaptırım uygulayacakmış! Bunu kabul etmiyoruz. AB, çifte standart uygulamaktan vazgeçmediği sürece, AB'nin bu topraklarda değeri yoktur."

Türk milletinin şu başucu sözünü de unutmamak gerek: "Her gün ölmektense bir kez ölmek daha iyidir."

* * *

Evet, dışarıda ve içeride böylesine sıcak gelişmelerle haftaya adım attık. Kahraman TSK kuvvetlerimiz içeride-dışarıda hainleri inlerinde kıstırıp etkisiz hale getirmeye, öldürmeye devam ediyor. Tabii ki, şehitlerimiz de var. Allah'tan rahmet diliyorum.

* * *

Ancak bu arada sağlık sorunları sebebiyle hayli meslektaş ve dost insanı da ebediyete uğurladık. 

Ölümden kaçış ve kurtuluş yok; herkes ölümü tadacağını ve bir gün mutlaka öleceğini biliyor. Bizler bu dünya hayatının "geçici olduğunu ve bir sonu olduğunu" bilen kimseler isekte; maalesef bazıları çağın hastalığı internet iletişiminde acelecilik ederek pot üstüne pot kırma yarışına girdi. Sağlıklı olan veya yatan hastaları kaynağa dayanmadan "öldü" diye yazıp, ortalığı üzüntüye sevkediyor! Siz, hiç "yaşayan ölü" ile karşılaştınız mı? "Hem de çok!" diyenlerinizi duyar gibiyim. Çünkü, ben de bunları çok görmeye başladım!

İzmir'in sevgili Milletvekili, değerli Bakanımız Işılay Saygın, 15 gündür Ege Üniversitesi Hastanesi'nde makinaya bağlı olarak yaşıyor, yaşatılıyor. Yoğun bakımdan servise çıkarılması bekleniyor. Tabii ki, bu süreçte yine facebook'un acelecileri (!) günlerdir sevgili dostumuzun "öldü" haberlerini yayarak bizleri üzdüler. Kısacası, o da "yaşayan ölü" durumuna getirildi! Neyseki, Bucalı Gazeteci-Yazar dostum Tayfur Göçmenoğlu bu konuya el attı da, her gün rapor niteliğindeki "Yaşıyor, ölmedi!" haberleri ile üzüntümüzü azaltmaya çalıştı. Hekimler büyük çaba sarfediyor. Her zaman olduğu gibi, dualarımız onun için...

Misal çok. Uzatmak istemiyorum. Birlikte kalem oynatma şerefine ulaştığım değerli dostum, ağabeyim, duayen gazeteci Halit Kıvanç'ı da, face fanatikleri günlerdir "yaşayan ölü" haline getirdiler. Ama, başaramadılar. Çünkü onunki farklı; o, sağlıklı ve de "Ben yaşıyorum" deme fırsatını bulanlardan... 

Değerli sanatçı Kenan Işık da yıllardır makinaya bağlı "yaşayan ölü"lerden biri. Her zaman olduğu gibi dualarımız hep onlar için...

Son sözüm şu; durdurun şu çılgın face haberciliğini, indirin şu mezar kazıcısı fanatikleri! 

Sevgili 9 Eylül okurları, haftaya bu köşemde gerek ülkem, gerekse dostlar için iyi haberleri paylaşabilmeyi umut ediyorum. 

Saygılarımla.