Okulu kıranlar
Yokuş aşağı vitessiz ve frenleri tutmayan araç gibi gidiyoruz.
Her sabah “bugün ne olacak” endişesi yaşayan bireyler olarak içselleştirdiklerimizle, bize artık “normal” görünenlerle, tam aksini savunanlarız.
Ortadan kaça bölündüğümüzü tam olarak bilemiyoruz.
Herkes sadece kendini, kendi gibi düşünenleri seviyor, saygı duyuyor. Öyle düşünmeyenler de düşman. Hatta düşman hukuku uygulayacak kadar karşıda.
***
Siyasetin “çözüm” üretmesi beklenirken, sorunların pek çoğu siyaset kaynaklı. Siyasetçi de bölünmüş durumda.
Ortak payda falan yok.
Uydurma tanımlarla, uydurma kutuplar oluşturulup, sadece karşı olmak üzerine kurulmuş siyaset, kendine “yandaş” bulduğunu sanırken savrulup gidiyor.
Siyasetçiler de savruluyor...
***
Başbakan, kendine yakıştırdığı üslup ile muhalefetle “dalga” geçiyor. Her yanından iktidarın emri ile başlayan operasyonlar için “haklılık” yaratmaya çalışıyor.
Beceremiyor...
Bugün “bölücü” diye nitelendirdiği, “okulu kıran öğrenciler gibisiniz” diye tanımladığı siyasetçileri, bir zamanlar hem partisinin, hem de hükumetinin “terör örgütü ile aracı kıldığından” habersiz.
Oysa iktidarın “onayı” ile Kandil'e giderlerken, tam da “anaların gözyaşı dinecek” diyenlerin yanındaydı. Onunla da kalmayıp, kongresinde “alkış yağmuruna tuttuğu” siyasetçileri şimdi derdest edip zindana atmak peşinde...
***
Başbakan için, CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun “Sınıra seyyar mahkemeler kurup, teröristleri serbest bırakan kimdi” sorusunun hiç önemi yok.
Seyyar mahkemelere çıkan 34 kişiden 29'unun savcılık, 5'inin de Silopi Sulh Ceza Mahkemesi tarafından serbest bırakıldığı, hep birlikte otobüs tepesinde şehir şehir dolaştırılıp “kahraman” ilan edildiği Başbakan'ın not defterinde yok...
Tam da o günlere ait sorular çoğaltılırken, bir yenisini eklemek isterim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde CHP'li milletvekilleri Habur'da kurulan “seyyar mahkemelerde” bizzat mahkemenin hakimi tarafından “teröristleri tahrik etmemek için” duvardan indirilen Atatürk portresi ile Türk bayrağını sormuştu.
Dönemin Adalet Bakanı Sadullah Ergin sorular karşısında bunalınca “müfettiş” gönderip inceleteceğini söylemişti.
Ne oldu o incelemenin sonucu acaba?
19 Ekim 2009 tarihinden bu yana, soruşturmayı tamamlamayan, tamamladıysa açıklamayan CHP midir ki, Başbakan “haberi yokmuş” gibi davranmaktadır.
***
Yüz binden fazla kamu çalışanını üç kararname ile işten atmak kolay.
Siyasetçiyi, gazeteciyi iki soruşturma ile gözaltına alıp zindana koymak da kolay.
Gel gör ki, seyyar mahkemeleri kurup, Atatürk'süz, Türk bayraksız yargılama yapıp, teröristi “serbest bırakmak” dedin mi tık yok.
Hesabını sormak zor.
Hesabını vermek zor...
***
Türkiye'nin yokuş aşağı vitessiz, frensiz gidiyor olmasının suçlusunu arıyorsak eğer, o zaman Oslo tutanaklarını yeniden okumalıyız.
Kime neler vaat edildi, kimler için “pazarlık” yapıldı bu halkın bilmeye hakkı var.
Siz, anlatın bunları bir bakalım, sonrasında kim “okuldan kaçıyormuş” ona vatandaş karar versin.