OKULLAR AÇILIRKEN

Abone Ol

Gelişmiş ülkelerde protein tüketimi yüksek iken, gelişmemiş ülkelerde bu oran azalır. Zira protein kaynakları daha pahalı ve ulaşılması zordur. Örneğin FAO verilerine göre kişi başı günlük protein tüketimi, Amerika-Kanada da 90-100 gr. iken Avrupa da 85 gr. Çin de 75 gr. civarı. Gelişmemiş ülkelerde genellikle 50 gr. civarı, ülkemizde ise bunun da altında 35-40 gr. civarındadır.

Proteinler aminoasitlerden oluşurlar çoğu vücudumuz tarafından sentezlenir ancak 7-8 cins aminoasit dışardan beslenme yolu ile alınmak zorundadır. Zira bunlar vücudumuz tarafından sentezlenmezler. Bu 8 aminoasiti, bazı besinler örneğin yumurta – tümünü içerir ve bu gıdalara tam protein denir. Genellikle hayvansal proteinler bu gurupta değerlendirilebilir (et, balık, süt, yumurta). Bitkisel proteinler ise vücutta üretilmeyen 8 çeşidin tümünü barındırmaz ya da yetersiz miktarda içerirler (baklagiller, yağlı tohumlar, tahıllar). Sağlıklı bir menüde hem hayvansal hem bitkisel proteinler olmalıdır.

Sağlıklı bireylerin toplam protein ihtiyacı (hayvansal+bitkisel) ağırlığının kilosu başına 0,7 -0,9gram olmalıdır. Bu da 65 kg. / 60 gr. kadardır. Bu miktarların da gösterdiği gibi, Türk halkının halen tükettiği ortalama protein miktarının iki katıdır. Bu durumda karnımız ne kadar tok olursa da bir anlamda “tokluk açlığından” söz edebiliriz. Kısacası tokluk açlığı, Türkiye’de tüketilen ekmek miktarının dünya insanına oranla 6-7 kat fazla olması ile ilgilidir de.. Hoş son yıllarda ekonomik kriz nedeniyle tokluğun her türüne razı oluyoruz ya..

Vücudumuzun yapı taşları olan aminoasitlerin yetersizliği vücudumuzda bir çok sorunlara sebep olur. Genç nesilde bu “tokluk açlığı” bedensel ve zihni gelişim yavaşlığı, immun sistem yetersizliği sonucu sık tekrarlanan enfeksiyonlar, vücutta ödemlere sebep oluyor.

'TAM TAHIL'LA DAHİ BESLENEMİYORUZ

Ülkemizde 6-7 misli ekmek tüketiliyor derken, bu ekmekler de de maalesef endüstriyel unla üretilen ekmekler oluyor. 14 kromozomlu kadim buğdaylarımız üretim kolaylığı, tarlada hasat kolaylığı vs. gibi nedenlerle glüten yüklü 42 kromozomlu buğdaylara zaman içerisinde döndürüldüğü ve buğdayın işlenmesi sırasında kepek, rüşeym vs. içinden alındığı da düşünülürse “tam tahıl” la dahi beslenemiyor insanımız.

Peki “okullar açılıyor” başlığını uygun bulduğum bu yazının, anlattıklarımla ne ilgisi var dersiniz; Genç nesil ve çocuklarımız ülkenin geleceği, gerçek beka sorunumuz, onların hiç olmazsa bir öğün, yeterli gıda alabilmesini gündem etmek isteğimdendir.

HİNDİSTAN YAPIYOR BİZ NİYE YAPMAYALIM

Ülkemiz yangın yerine döndü, gıda fiyatları füze gibi tepelere fırladı. Değil güvenli gıda, besleyici gıda, insanlar bulabildiğini ki o da tabii ki en ucuzu olan karbonhidratlarla ancak midelerini susturma peşine düştü. Gelişme çağındaki çocuklarımızın beslenme çantaları boş kaldı. Aslında Hindistan da ki uygulama benzeri bir uygulama ile, belli bir yaştaki çocuklarımıza devletimiz tarafından, hiç olmazsa bir öğün ücretsiz “besleyici, yeterli” gıda temin edilmesi gerekiyor günümüzde. Yoksa bu çocuklarımızı açlığa teslim edersek, bir “yetersiz nesil” ülkeyi bekliyor. Hindistan’da yaklaşık 150 milyon, yani Türkiye nüfusunun neredeyse iki katı çocuğa, ücretsiz öğle yemeği veriliyor. Her çocuğun kaliteli, sağlıklı, besleyici yeterli gıdaya ulaşması en temel haktır.

DEVLETLERİN GÖREVİ NEDİR?

Devletlerin temel görevi gelecek nesilleri yeterli ve besleyici gıdaya ulaşmalarını sağlamaktır. Okuluna yarı aç, yarı tok giden öğrenci öğrenme güçlüğü çekecektir, daha agresif ve saldırgan olacaktır. Güney Kore de ücretsiz öğle yemeği uygulamasının öğrenciler arası fiziksel kavgaları yüzde 35 oranında azalttığı tespit edilmiştir. Okullarımızda akran zorbalığı ve çeteleşmeden söz edildiği bir ortamda yetersiz beslenme de bu olumsuzlukta etkili olmaktadır kanımca.

Ekonominin bozulduğu ülkelerde çocuklarına hiç olmazsa bir öğün ücretsiz yemek verilmesi uygulaması ülkeler arasında hızla yayılıyor. Ülkemiz de bu ülkelere katılmalıdır. Hem de hiç gecikmeksizin, bu öğretim yılında…