“Bir öğrenci, karşı cinsten öğretmenine aşık değilse, ikisinden birinde sorun var demektir.” (GÖKOVALI)

“Ben VI/A'dan 114 Şadan

Ne zaman seni ansam,

Mavi bir gül olur gökyüzü

Ak bir anıt yükselir içimde,

Niçin yükselir öğretmenim?

(Ali Yüce'den uyarlama)

Benim öğrencilik yaşamımda iki tansık (mucize) gerçekleşti.

Muğla Ortaokulundaki numaram 114, Aydın Ticaret Lisesi'nde okurken de bana verildi. İkincisi daha az ilginç değil:

Ortaokul İngilizce öğretmenim Türkan Danışman ile Türkçe (Edebiyat) öğretmenim Suzan Sunguroğlu lisede yine karşıma çıktı; daha doğrusu ben onların karşısına çıktım.

İkisi de benim, ortaokulda başarılı bir öğrenci olduğumu söylediler. (Kendi şansıma yardım ederek, onların bu yargılamalarına layık olmaya çalıştım.)

Türkan öğretmenim beni, okulun İngilizce Kitaplık Kolu Başkanı yapmakla kalmadı; İngilizce zayıf olan arkadaşlarıma ders vermemi sağladı. Öğrenmenin en kestirme yolunun öğretmek olduğunu daha o zaman anlamaya başladım.

O yıllar yabancı ülkelerden akranlarla yazışmak moda idi. Ben, bir dış ülkeden sağladığım adresleri arkadaşlara satıyor; onların ağzından mektup yazıyor, gelen cevapları okuyor, cevaplıyordum. Hele o (kız) kişiden fotoğraf gelirse, artı bonus kazanıyordum!

Öğretmenim, üzerinde çalışacağımız tümceyi kara tahtaya bana yazdırıyordu. Bir gün “English” yazdım. Hocam sinirlendi:

-O sözcüğün ilk harfi “E” değil, “I” olacak, dedi ve ekledi:

-Getir bakayım Kitaplık'tan Redhouse'ı!

Sözlüğü raftan çıkarıp verdim; öğretmenim hızlı sayfaları karıştırdıktan sonra:

-Excuse me, sen haklısın, dedi.

O günden sonra adım “Şadan, öğretmenin hatasını buldu”ya çıktı.

(Estağfurullah, Hoca'nın aklında yanlış kalmış tek harfli yabancı dil bilgisi değerlendirilir mi?)

O güzel öğretmenim bana İngilizcenin temelini o denli güzel vermiş ki; lise İngilizcemle profesyonel ülkesel turist rehberi oldum; İngilizce öğretim veren bir üniversitede (Yaşar) hocalık yaptım.

1990 yılında, Günaydın gazetesinin İzmir ekinde yayınlanan “İnsan Mimarları” başlıklı yazı dizinde övgüleyip sevgilediğim 13 öğretmenden birisi Türkan Danışman oldu. Bu güzel öğretmenim, benim gibi köyden gelmiş bir çocuğa ana dilimizi sevdirip öğretti. Ayrıca lisede “IŞIK” adlı duvar gazetesi çıkarmama izin verdi, Aydın'ın popüler gazetelerinden Kırobe'da “Okul Sayfası” hazırlamamı sağladı. Dahası, Aydın'da Müdür Nazif Soymen'le birlikte Liselerarası Şiir Okuma Yarışmasına okumuz adına benim katılmamı uygun gördüler. Ürke korka katıldığım yarışmada, Zeki Ömer Defne'nin “Kıyıdaki Tekne” şiirini okuyarak birincilik kazandım.

Suzan öğretmen, okuldan sonra da beni izlemeye devam etti; her başarımı kutladı:, “Seni ben keşfettim” diye sevindi. Kendisi halen 90'lı yaşını sürdürüyor. Kendisiyle sürekli haberleşiyoruz; her kitabımla, ilgisini çekecek yazıları kendisine gönderiyorum.

Bana göre Türkan ve Suzan öğretmenlerim, Konfiçyüs'ün ünlü buyruğunu en iyi biçimde yerine getiriyorlardı:

-Madem ki biliyorsun, niçin öğretmiyorsun?

Ben ne yapabilirim; Hacı Bektaş-ı Veli'nin öğütlerini paylaşmaktan başka:

  • Ara bul,
  • Kadınları okutunuz,
  • İncinsen de incitme,
  • Her ne ararsan kendinde ara,
  • Eline, diline, beline sahip ol,
  • Arifler hem arıdır, hem arıtıcı,
  • Marifet ehlinin ilk makamı edep'tir,
  • İnsanın cemali, sözünün güzelliğidir,
  • Nefsine ağır geleni kimseye tatbik etme,
  • Hiçbir milleti ve insanı ayıplama,
  • İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır,
  • Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu,
  • Düşmanının dahi insan olduğunu unutma,
  • Nebiler, veliler insanlığa Tanrı'nın armağanıdır...