“Yıldız” parlamaya başladı Basmane’de… Emeği olanlar sağ olsun. Eminim ki semadan büyük alkış aldılar. Tıpkı cumartesi günü sinemanın salonunda duvarlara sinmiş on yılların alkışları gibi!

Bıkmadan, usanmadan, yılmadan işleyeceğim aynı konuyu. Sıkılanlar okumasın, ne yapayım. Kızanlar olursa da eğer yüreklerinde nokta kadar “insaniyet” varsa yüzüme karşı haykırırlar. Benim derdim “ben” değil zira, “biz”. İzmir’i düşünmekten saçlarım dökülüyor beyaz beyaz. Gece karanlıklarında uykumdan uyanıyor, balkonda yıldızlara bakıyorum. Kadim İzmir’i düşünüyorum, o muhteşem zamanları. “Kara kedilerin” nifak saçmadığı zamanları. Bayramları, paskalyaları hanukaları? İsimleri, yerleri, olayları…

Biliyorum çünkü… İzmir’i hissediyor, İzmir’le konuşuyor, isyanına ses vermeye çalışıyorum.

Biliyor musunuz, İzmir şu aralar büyük bir umut yaşıyor ama büyük de bir karamsarlıkla…

Korkarak umut beslenir mi? Beslenir… Eğer on yıllarca istismar edildiyseniz, ihanete uğradıysanız, hayal kırıklığı yaşıyorsanız; gerçekten güzel bir şey olduğunda umutlanırsınız ama “korkarak”!

İzmir öyle bir ruh halinde şu aralar.

Dedim ya, eskisi gibi uyuyamıyorum. Gece ortaları uyanıp, balkondan yıldızlara bakıyorum.

Çünkü ben de İzmir gibi ciddi hayal kırıklığı ile umudu bir arada yaşıyorum.

“Yıldız” dedim ya? Cumartesi sabah erkenden gittim “Yıldız’a” … ne Yıldız ama?

Önce metroyla Basmane’ye, ardından adımlayarak Altınpark’a… Dev adam Orhan Beşikçi ile sabah çayı içmek kadar, hem de Basmane’de eşsiz ne olabilir ki?

Birlikte önce Bıçakçı Han’a gittik. O dev gibi depoları gördük, hayal kurduk… Orhan abim, yıllardır yazar, çizer, anlatır buraları da… Nasip Tunç Soyer Başkan'aymış… Orhan Beşikçi’nin yönlendirmesi ve inadıyla fark edildi Bıçakçı Han ve Yıldız Sineması’nın mahzunluğu, kimsesizliği. Tunç Başkan da el attı, Genel Sekreter Buğra Gökçe, yardımcıları Suphi Şahin, Eser Atak ve daha nice bürokratlar insan üstü gayretle bu iki kadim emanetin tapusunu, İzmirliler'e aldı. Ne muhteşem….

Sonra tören… Yaşına sağlık, sinemanın sahibi Yüksel Kazmirci’nin gözleri gülüyordu. Başkan Soyer konuşurken açıkça teşekkür etti Orhan Beşikçi’ye.

İşte bu diye bağırasım geldi… Çıkıp sahneye, başkana sarılasım geldi. İki çift de laf edesim geldi ama, ne mümkün?

Bundan sonra bana ya da Orhan Beşikçi ağabeyime, Yaşar Ürük’e “danışan” olur mu bilmem… Ne de olsa İzmir’de “bilmeden bilenler” artıyor… Mesela Yıldız Sineması, arka sokakta da bir sinema daha var, bilen var mı? Rumlardan kalma bir sinema. Ve daha niceleri. Tam 29 yıldır büyük bir titizlikle yazıyor “Sinema Tarihinde İzmir” kitabını Yaşar Ürük usta. Acaba onun bilgilerinin “önemi” var mıdır? Var tabii…

İzmir’in kadimliği, bağrındaki düşünce adamlarıyla ölçülür.

İzmir'e yabancılaştırma

Ne yazık ki son 20 yıldır artarak devam eden bir sıkıntı var. Bu sıkıntı “İzmir’i İzmir’e yabancılaştırma” hastalığını yarattı. Ve bu hastalığın tek ilacı, yüreği İzmir için çarpan, araştıran, yazan, anlatmaya fatura kesmeyen evlatlarında. İşte Orhan Beşikçi, işte Yaşar Ürük, işte İlhan Pınar, Bülent Şenocak, Yaşar Aksoy, Altan Altın, Abdülkadir Hazman, Sancar Maruflu, Alaattin Gürırmak, Gürol Tolunay, Tufan Atakişi, Cahit Telci, Oktay Gökdemir ve daha niceleri… Bir çırpıda yazdım isimleri, atladığım varsa peşinen özür diliyorum. Bu isimler Fuar’dan Basmane’ye, Kadifekale’den Bayraklı’ya, Bornova’dan Karşıyaka’ya, Balçova’ya İzmir’i “duyumsamış” emektarlar… İstanbul’a gidip, yalı sahibi olmak varken İzmir’i yaşamayı tercih etmişler. Ama duyuyorum ki “bazı yerlerde” saygısızlık görüyorlar, kibirli cahillerin “yok saymalarına” çarpıyorlar. Bu dünyada kimse hatasız değil, hepimizin hatası var ama “yok saymak” işte o hayata ihanettir ve yok sayan da şeytanın uşağıdır bence!

TARKEM mesela… Herkes farklı düşünüyor, yazıyor, eleştiriyor. Saygı duyuyorum. Ama o gencecik Sergenç İneler’i de dinlemek lazım. Eleştirmek şart. Eleştiri, eleştirilene iyilik yapmaktır. Ha eleştiri altında başka niyeti olanları zaten düşünmem. Fakat İzmir için iyi bir şeyler yapmanın yolu önce İzmir’i anlamak ve anlaşmaktan geçer.

Yıldız Sineması ve Bıçakçı Han, o bölgeye verilen değerin kanıtıdır. Ama inanıyorum ki “çağdaşlık” adı altında maziye zarar verici adımlar atılmayacak.

İzmir Büyükşehir Belediyesi, Konak Belediyesi gibi İzmir Valiliği, Kültür Müdürlüğü ve Vakıflar Müdürlüğü ile İzmir’in üniversiteleriyle sermaye örgütlerinin de Kadim İzmir’e sahip çıkmaları gerekir. Cumartesi günü, Kumrulu Mescit’in haziresinin “depo” yapıldığını gördüm, üzüldüm. Oranın zemininde yatan ölülere de mi saygı kalmadı? Dönertaş Sebili’nin hali içler acısıydı, üzüldüm. Ama birlikte ve birbirimizi “yok saymadan” elimizi taşın altına koymaktan başka çaremiz yok ki…

“Yıldız” parlamaya başladı Basmane’de… Emeği olanlar sağ olsun. Eminim ki semadan büyük alkış aldılar. Tıpkı cumartesi günü sinemanın salonunda duvarlara sinmiş on yılların alkışları gibi! Aslında bir de “grafiti” meselemiz var ama, onu gelecek yazıya mı bıraksam?

Osmanzade’ye buyrun

Basmane Anafartalar Caddesi üzerinde Dönertaş Sebili ile Tevfik Paşa Konağı’nın arasından yokuşu çıktınız mı, varacağınız yer Osmanzade Konağı’dır. O konağın kapısı ise hazin bir olayın anılarını yaşatır bilenlere. İşgal askerlerinin kıydığı bir fakir kızın çığlıklarını duyarsınız, kulağınızı dayarsanız. Hep düşünürüm, can verirken kıvrılıp düşerken kapının önüne, son düşündüğü neydi Gevrekçi Kız’ın… O sokak çıkmaz olmasaydı, kurtulurdu belki. Bilemeyiz. Ama şimdi sokak “çıkar” eylenmiş. Neden ve hangi sebeple “çıkmaz sokak” çıkar yapılmış bilemiyorum. Ama o kapının konağı sanki ilahi cezasını çeker gibi. Harap ve metruk… Çocuk Esirgeme Kurumu’na mı bağışlanmış ne? Kalmış ortada öyle… Ne ilgilenen var ne merak edip kapısını çalan. İşte ben de İzmir’in dinamik Valisi Yavuz Selim Bey’i davet ediyorum oraya. Kapıya baksın, gözlerini kapayıp hissetsin o kahpe kurşun seslerini ve can veren gevrekçi kızı. Devlet sahip çıksın… Büyükşehir Belediyesi o çıkmaz sokakta çok önemli çalışmalar yapacak, biliyorum. Ama o konak da artık sahibi olan “devlet” tarafından fark edilmeli. Haa, bu konuyu da Orhan Beşikçi sundu kamuoyuna yıllar önce. Ekstra bilgi isteyen ona başvursun.

Okurlarımdan rica...

Teşekkür ediyorum ilginize. Sizden gelen çok soru oluyor, bilgi isteyenleriniz oluyor, görüşmek isteyenleriniz oluyor. Elbette cevap vermek, bilgilendirmek benim için görevdir. Yapmaya da çalışıyorum. Görüşme isteğiniz ile ilgili olarak da yakında bir çalışmam olacak. Salgın yüzünden hepimizin çok dikkatli olması lazım. Size bir önerim var. E-posta adresim köşede yazıyor. Mahallenizde, semtinizde ya da bulunduğunuz yerlerde tarihi emanetler varsa çekin yollayın bana. Edindiğiniz bilgileri de yazın. Ben de araştırayım ve yayımlayım adınızla. Bugünlerde bazı edepsiz inşaatçıların dikkatsizlikleri geliyor bana. Özellikle Karabağlar, Konak ve Bornova’dan. Hatta geçen gün Tire’den geldi. Bunları ilgili ilçe belediyelerine, kaymakamlıklara da bildirin. İlgilenmezlerse ya da terslik yaparlarsa bana da yazın ben bilirim yapacağımı. Ne de olsa ruhum da hala bende, canım çıkar huyum çıkmaz. Bekliyorum!