“Karşı yaka memleket!/ Sesleniyorum Varna'dan,/ İşitiyor musun?/ Memet! Memet!/ Karadeniz akıyor durmadan!/ Deli hasret, deli hasret!/ Oğlum; sana sesleniyorum,/ İşitiyor musun?/ Memet! Memet!/

Memleketim: Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya… Kurşun kubbeler ve fabrika bacaları, benim o kendi kendinden bile gizleyerek sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir…”

*****

Ölümünden 12 yıl önce çıkarılmıştı ya, 1951 yılında; 2009 yılında kabul edildi tekrar vatandaşlığa. Peki, 1951 yılında ülkemizi yöneten çok büyük devlet büyüklerimiz; “Vatandaşlıktan çıkardık!” demişti de ne olmuştu ki? Gönüllerden çıkarmak mümkün olabilmiş miydi?

Bunca yıldır dilimizde, belleğimizde değil miydi o muhteşem şiirleri? Dik duruşu, vatan sevdası, hapislerde geçen iç burkan hikâyesi. Bunca yıldır yüreğimizde, taa derinlerinde değil miydi sevgisi?

Sait Faik, "Bir insanı sevmekle başlar her şey" demiş ya! Ne güzel söylemiş...

Sadece kadınları değildir aşkları dünya ozanının, Nâzım’ın. O; memleketine, doğaya, insana, kısacası güzel olan her şeye âşıktır, sevdalıdır…
"Aşık olmadan yaşamak, yaşamak değildir" der mesela. Ve ekler hemen ardına: "Ve çok şükür âşığım! Bu aşk mistik manada falan değil. Her birine ayrı ayrı pratik tezahirleriyle faal bir aşk... Bana öyle geliyor ki; bir tek insana, yüz milyonlarca insana, bir tek ağaca, bütün ormana, tek bir düşünceye, fikre, birçok düşünceye ve fikre âşık olmadan yaşamak, yaşamak değildir…"

Dil böyle söyler de, yürek de bunun için atmaz mı? Yaşamı boyunca pek çok kadına âşık olmuştur ya, bilinen 13 kadını vardır Nâzım’ın. Üstelik kimi zaman sadece kendisinin âşık olması yetmiştir dünya ozanına…
Bugünkü konumuz yine Nâzım dostlar, konuğumuz ise 13 kadınından biri Şükûfe Nihâl…
Demiştim ya, çok oldu Nâzım'ın tek taraflı aşkları diye... Tek taraflı derken, plâtonik değil! Nâzım, sevgisini, ilgisini belli eder; O’na şiirler yazar, beğendiği kadına aşkını söylemekten çekinmezdi. Çok da reddedildi. Bu yine bir, Nâzım'ın tek taraflı aşkının hikâyesidir dostlar. Sevgiyi ve paylaşmayı seven, aşka âşık şiir yürekliler tarafından okuna…

*****

1920’li yıllarda Erenköy’de bahçelerde, köşklerde edebiyatçılar toplanır, edebi sohbetler yaparlardı. O toplantıların birinde: Nâzım; bir kâğıda bir şeyler yazıp, Şükûfe Nihâl’e vermesi için Halide Nusret’e uzattı. Halide Nusret Zorlutuna; ‘Bir Devrin Romanı’ adlı eserinde, o günü şöyle anlatır: “Şükûfe Nihâl; Nâzım’ın yazdıklarını okuduktan sonra, gülerek kâğıdı bana verdi. Bugün gibi hatırlıyorum. Kâğıtta, Nâzım’ın o delişmen yazısıyla aynen şu kelimeler yazılıydı: Ben sizin için çıldırıyorum, siz bana aldırış bile etmiyorsunuz…”

Şukûfe Nihâl de bir edebiyatçı... Ahmet Kutsi Tecer’in âşık olduğu, Faruk Nafiz Çamlıbel’in de aşk şiirleri yazdığı kadın: "İnce bir kızdı bu solgun sarı heykel gibi lâl,/ Sanki ruhumdan uzak sisli bir akşamdı Nihâl./ Ben küreklerde, Nihâl’in gözü enginlerde,/ Gizli sevdalar için yol soruyorduk nerde...”

Faruk Nafiz ile Şükûfe’nin aşkı karşılıklı. Hatta birbirlerine aşklarını; Faruk Nafiz ‘Yıldız Yağmuru’, Şükûfe ‘Yalnız Dönüyorum’ adlı romanlarında dile getirdi.

*****

Evet dostlar, Nâzım ile Şukûfe bir aşk yaşamadılar. Ama yine bize okunası şiir ve şiirler doğdu Nâzım’ın bu karşılıksız aşkından. Ve bu karşılıksız aşk; Nâzım’a, Şükûfe Nihâl için ‘Bir Ayrılış Hikâyesi’ni yazdırdı: “Erkek kadına dedi ki: Seni seviyorum!/ Ama nasıl;/ Avuçlarımda camdan bir şey gibi kalbimi sıkıp,/ Parmaklarımı kanatarak,/ Kırasıya,/ Çıldırasıya…

Erkek kadına dedi ki: Seni seviyorum!/ Ama nasıl;/ Kilometrelerle derin,/ Kilometrelerle dümdüz,/ Yüzde yüz,/ Yüzde bin beş yüz,/ Yüzde hudutsuz kere yüz…

Kadın erkeğe dedi ki: Baktım!/ Dudağımla, yüreğimle, kafamla;/ Severek, korkarak, eğilerek,/ Dudağına, yüreğine, kafana…

Şimdi ne söylüyorsam,/Karanlıkta bir fısıltı gibi sen öğrettin bana...

Ve ben artık biliyorum:/ Toprağın;/ Yüzü güneşli bir ana gibi,/ En son,/ En güzel çocuğunu emzirdiğini...

Fakat neyleyim;/ Saçlarım dolanmış/ Ölmekte olan parmaklarına,/ Başımı kurtarmam kabil değil...

Sen;/ Yürümelisin,/ Yeni doğan çocuğun/ Gözlerine bakarak...

Sen;/ Yürümelisin,/ Beni bırakarak…

Kadın sustu,/ SARILDILAR...

Bir kitap düştü yere,/ Kapandı bir pencere,/ AYRILDILAR…"

Gün, herhangi bir Nâzım ertesi dostlar. Mersin sabahından sesleniyorum sizlere, uzaklardan… İzmir’ime; hasretle… Buram buram portakal çiçeği kokuyor buralar…