Yeni yılın ilk yazısında size ne kadar isterdim şöyle “sazlı sözlü”, “umutlu hayalli”, “iyimser gülümser” bir yazı yazmayı.

Ne mümkün?

“3-2-1 hoş geldin 2022” mi dedik, yoksa “3-2-1 yaktın bizi 2022” mi dedik?

Tabii ki ikincisini.

O zamlar neydi öyle, anlayan var mı?

Bazı AKP’liler “pişkinlikte son nokta” misali mesajlar attılar sosyal medyada. Aslında amaç halkı teskin etmek değil, liderlerine “selam çakmaktı”. Ama 2022 “niyetinin” hiç de iyi olmadığını gördük, yaşıyoruz.

AKP bence artık konuşmamalı. AKP’li dostlarım dâhil, alayını tüm samimiyetimle, önce Allah’tan korkmaya sonra da “gerçek” olan “gerçeklerle” yüzleşmeye davet ediyorum en kalbi iyi niyetimle.

2022’ye hiç ama hiç iyi girmedik millet, aklımızı başımıza alıp düşünmemiz şart artık. “Egemenlik kayıtsız şartsız” bizdeyse “harbiden”, sağ sol, Sünni Alevi, Türk Kürt demeden, Müslüman, Hristiyan, Musevi, Ateist demeden “bir” olup “aydınlığa” bir yol “açmamız” şart.

Niyet” iyiyse “akıbet hayırlı” olur dedim son yazımda, ama gördük ki durum fena.

Bir AKP’li yazmış “zamlar geldiği gibi gider” diye, öteki de durmamış “vatandaşlar giderlerini azaltamıyorsa, gelirlerini artırsın” … Ne kafalar ne kafalar… Bu iki hazretin aylık gelirleri ne kadar acaba? Kesin 4 bin 250’nin üzerinde.

Peki “gelir nasıl artacak” onu söylemiş mi Bay AKP’li gazeteci, yazar, vekil?

Aslında gelirlerini artırmak için son yıllarda çok güç çaba gösteriyor vatandaşlar, ama AKP bunu görür mü? Sürekli bir acayip paranoya ile “dış mihrak” arıyor… Yahu yaşamın her alanını, bize ait ne varsa “dış mihraklara” sattılar, “dış mihrakların” paralarıyla ayarlıyorlar hayatımızı, ama ne hikmetse her beceriksizlikte adeta “Kurtlar Vadisi” kafasıyla savunmaya geçiyorlar, bahane icat ediyorlar.

Ben söyleyeyim size “yeni gelirleri”!

Pazar dağılırken “artıkları” toplama, akşam karanlığında, çöpçüler gelmeden büyük marketlerin çöp konteynerlerini yoklama, evdeki eşyaları “internetten” azar azar satmak, bazı organlarını “satma” araştırması yapmak, komşu kadınlarla işbirliği yapıp, zengin sitelerin kapıcılarıyla anlaşıp, 10 liraya, 20 liraya merdiven yıkamak, geceleri çöplerden “para edecek” malzemeleri toplayıp, “ayrıştırma iyidir” mantığıyla satmaya çalışmak, saçları uzatıp, kesip satmak, kasaplardan atık kemik, tavukçulardan atık “geri deri” almak…

Yazayım mı daha?

Ben yazarım da “utanacak” kaç iktidar mensubu çıkar acaba?

***

Şimdi AKP’liler benim “uydurduğumu”, hatta benim “dış mihrakların ajanı” olduğumu düşünebilirler. Doğaldır, kendileri “sinekten yağ çıkarma sanatının” erbapları oldukları için “gerçekleri öğrenme üzerine” siyasetin değil “lidere biadın” siyaset olduğunu hatta “demokrasi” olduğunu sanıyorlar. Bazı “otoriteler de” Çağrı filmindeki gibi, “yandaşlık” edince, iktidarın kendilerine “Ebu Süfyân” gibi “altın kesesi” atacağını biliyor.

Ne diyeyim ki? Şimdi bu satırları da “suç” sayıp hayatımda üçüncü kez susturulmaya düşürülebilirim. Alışığım nasılsa “hak bildiğim yolda yalnız yürümeye” …

*****

İZMİR’İN 100. YILI!

Duyduklarımdan, öğrendiklerimden son 6 aydır sadece “gerildim”. Ortalıkta bir yığın “romantik papağan” uçuşuyor. Korkarım ki yine “güme gidecek” 100. Yıl… Korkuyorum lakin “doğal da” görüyorum. Ne yazık ki 1922’den bugüne “İzmirlilik” ve “İzmir aidiyeti” olumsuz müdahaleler gördü. Şu an İzmir’de hiçbir “nokta” 100 yıl öncesinin havasında değil, izinde değil. Kahrolarak yazmalıyım ki, “100. Yılın” ne olduğunu bile soranlar var, biliyor musunuz?

İzmir’in Kurtuluşu’nun 100. yılı hem bilgi hem bilinç açısından eksik. 2022 sadece “9 Eylül’ün 100. Yılı” değil, bu yıl bizim didiklememiz lazımdı “İzmir Yangını” konusunu. 

15 Mayıs 1919’dan 9 Eylül 1922’ye dek geçen her günün, her olayın “altına” ve “gerisine” bakmamız lazım. “Hasan Tahsin’in ilk kurşun” olayı veya “tam olarak nerede düşüp şehit olduğu” kadar, Miralay Fethi Bey’in, bir sembol olan “Gevrekçi Kız’ın”, Rahmetullah Efendi’nin, İzmir’de “MimMim” çalışmalarının, Kuvvacı görünen ama özellikle İtalyanlarla “maddi manevi” ilişkiler kuran “tuzu kuru” aydınların masaya yatırılması gerekir.

15 Mayıs sürecinde emperyalizmin kontrolünde, soykırım mantığıyla öldürülen İzmirli Müslüman ve Musevileri ve 13 Eylül 1922’de çıkan, neredeyse bir hafta süren yangında can veren “yerli İzmirli yurttaşları” onurlandırmamız gerekir. İngiliz zorlamalı resmi tarihin yalanlarından arındırmamız gerekirdi kent tarihimizi. 

Sadece “yerli” İzmirli tarafımla yazacağım bu yıl…

Yazacaklarım belki bana büyük sıkıntı çıkaracak. Lakin yaşadığım 53 yıl kadar bir 53 yıl yok önümde. Artık her yazı günümde sizi 100 yıl öncesine götüreceğim. “100 Yıl Gerçeği” sadece “Hasan Tahsin’le Yüzbaşı Şerafettin” arasına “sıkıştırılamaz”!

*****

İZMİR EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ VE BAZI NOTLAR

- “Atatürk” Kültür Merkezi’nin, depremden aylar aylar sonra “pat” diye “Emniyet Müdürlüğü” binasına dönüştürülme konusu nedense fazla dikkat çekmedi. CHP Milletvekili Atila Sertel de olmasa, Başkan Tunç Soyer de iki kelam etmese ciddi şaşıracaktım. İzmir’de polislerimizin ve de Emniyet Müdürümüzün sokakta kalmasına veya sakat binalarda oturmalarına elbet gönlüm razı olmaz. Ancak hala cevap bekleyen sorular, esrarengiz tuhaflıklar var bu konuda. Demedi demeyin, yazmaya devam yani! Neredeyse iki haftadır doğrudan ve dolaylı mesajlar alıyorum emniyet mensuplarından. Bence İzmir’in zenginleri ellerini ceplerine atsan, zira İzmir’in ilçe emniyet müdürlükleri de kötü ötesi şartlarda hizmet veriyor. Neden kampanya açılmıyor ki? Tabii önce bana Bozyaka’daki temeli atılmış ve bırakılmış proje alanının akıbeti anlatılsın.

- Bayraklı’da “kentsel dönüşüm” saçmalıkları “tam gaz”. Hükumetin “anahtar” verdiği üç beş kişi dışında bir tek depremzede evinde giremedi yeni yıla. Üstelik müteahhit firmaların imalatları akla ziyan devam ediyor. Kentsel dönüşüm saçmalıklarında, yıkımların tehlikeli ve sağlıksız yapılması da tuhaftır ki, Valilikten ilçe belediyeye kimsenin umurunda değil maşallah. Kura çekimlerindeki “tartışmalar” ise ayrı bir konu. Bayraklı dedikodularını yazmaya devam edeceğim.

- Apikam konusunu unutmadım, sadece “beklemedeyim”. Kemeraltı ve Alsancak’taki “kıpırdanmaları” öğrendim. Hoşuma da gitti. Demek ki 2022’de çoook can sıkacağım. Ne diyeyim? Ne mutlu bana. Ama şunu da yazmalıyım. Apikam ve İzelman işbirliğiyle öyle kitaplar geliyor ki, öyle kitaplar yayımlanacak ki… “Birileri” kıskançlıktan tırnaklarını kemirecek.