Geçtiğimiz günlerde bir dostum harika bir yazı gönderdi. Tam da fayton meselesini yazmayı planladığım bu köşede, sizlerle de paylaşmak isterim.

Ünlü filozof ve yazar Nietzsche ile ilgili şöyle bir hikaye anlatılır:

Nietzsche rivayete göre, Torino’da 1889’da şehri dolaşırken bir faytoncunun atını kırbaçladığını görür.

Sırtına inen şiddetli kırbaç darbeleriyle zavallı at sonunda acıdan ve yorgunluktan yere çöker. Nietzsche, koşarak atın yanına gidip boynuna sarılır, ağlamaya başlar. Bir süre sonra ise bayılır. Bayılmadan önce ata “Anne, senden özür dilerim” veya “Anne, ben bir aptalım” dediği söylenir. Bu olaydan sonra on yıl kimseyle konuşmayan ve dengesiz davranışları artan Nietzsche, sonunda akıl hastanesine yatırılır.

Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği kitabında, yazar Milan Kundera da bu olayla ilgili şu satırları yazar:

“Gerçek insan iyiliği, ancak karşısındaki güçsüz bir yaratıksa bütün saflığıyla özgürce ortaya çıkabilir. İnsan soyunun gerçek ahlaki sınavı onun merhametine bırakılmış olanlara davranışlarında gizlidir: Hayvanlara… Ve işte bu açıdan insan soyu temel bir yenilgi yaşamıştır. O kadar temel bir yenilgi ki, bütün öteki yenilgiler kaynağını bundan almaktadır.”

***

2019’un son ayı olan Aralık’ta, Adalar’daki fayton sorununu ve faytonların inatla kaldırılmamasının sonuçlarını konuştuk, bir kez daha.

Biliyorsunuz, ruam hastalığı nedeniyle Büyükada’da 81 at öldürüldü. Halbuki seçim öncesinde faytonların tamamen kaldırılacağı yönünde verilen sözler uygulamaya alınsaydı bu dramın önüne geçilebilirdi.

Ama maalesef zamanında adım atılamadı ve yine olan atlara oldu.

Yaşanan bu hadisenin ardından İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkanı Ekrem İmamoğlu, “Yaz aylarından itibaren ulaşım elektrikli ve lastikli araçlarla yapılacak. Fayton kalkıyor. Adalıların talebi üzerine 35 tane turistik ve simgesel fayton hizmeti için görüşme sürüyor. Tüm hizmetler İBB eliyle yapılacak” dedi.

35 faytonun ve en az 70 atın orada bırakılmak istenmesini anlamak mümkün değil!

“Adalıların talebi üzerine” diyor Başkan. Öncelikle şu “Adalılar” kelimesini düzeltelim. Adalılar yerine “faytoncular” diyelim. Faytoncular, alıştıkları düzen bozulsun istemiyor doğal olarak. Ada halkı ise sadece evlerine ulaşmalarını sağlayacak araç talep ediyor; o karşılandıktan sonra ‘at yok’ diye itiraz edeceklerini sanmıyorum.

Bu açıklamadan anlıyoruz ki; “turistik ve simgesel” fayton hizmeti için görüşmeler sürüyormuş. Adalarda elektrikli araçlarla “turizm” devam edemeyecek mi ki, 35 tane de fayton olsun isteniyor?

Hele “simgesel” sözcüğüne hepten karşıyım.

35 fayton, neyin simgesi, neyin sembolü olarak orada bırakılacak?

  • Can taşıyan varlıklara bunca yıldır yapılan işkencenin mi?

  • Hayvanları bir deri bir kemik kalana kadar köle gibi kullandığımız gerçeğinin mi?

  • Adalar’da bugüne kadar normal yaşam sürelerinden çok önce ölen binlerce atın mı simgesi olacak 35 fayton?

İstanbullu bir vatandaş değilim ama Adalar’ın fayton sorunu, kilometrelerce ötede yaşayan benim de derdim, üzüntüm oldu.

Umarım ki, samimiyetine ve iyi niyetine inandığım Ekrem İmamoğlu, 35 sembolik fayton fikrini yeni baştan değerlendirir ve Adalar’da atların esaretine tamamen son verebilir.

Haydi, bir ahlaki sınavdan daha kalmayalım; atları artık serbest bırakalım.