Dünyanın bir ucunda, Amerika'nın Nevada Çölü'nde düzenlenen Burning Man, bizim Türkler sayesinde Adana Portakal Çiçeği Karnavalı, Urla Bağbozumu Şenlikleri, Ödemiş Kiraz Festivali kadar tanıdık artık...
Hoş bu yıl katılımda bizimkiler pek zayıf kaldı. Bir öncekini hatırlıyorum da, çölün hakimiydiler.
Kapitalizmden uzaklaşmak, parasız refah ve ortak çalışma gibi prensiplerle başlayan Burning Man, zaman içinde değişime uğramış ve dünyanın en çılgın ve renkli festivallerinden biri olmuş.
Küçük bir azınlık hala eskinin ruhunu yaşatmaya çalışsa da, bu organizyona artık zenginler akın ediyor ve sosyal medya fotoğraflarıyla cümle aleme dakika dakika yaşatıyorlar.
Bazı kuralları var festivalin... Mesela kostümsüz katılmak diğer konuklara saygısızlık.
Yani Acun Ilıcalı'nın fenomeni Şeyma'nın yüksek belli donları, Seda Sayan'ın oğlu Oğulcan'ın rengarenk taytları hep saygıdan...
Konaklama, yeme-içme binlerce dolar ödeyerek bilet alanlara ait. Ticaret kesinlikle yok. Ürün takası mümkün.
Alan çok geniş, etkinlikler arası mesafeler uzak olduğu için bisiklet olmazsa olmazlardan.
Çöl iklimi nedeniyle gündüz yarı çıplak gezerken, eksilere düşen gece soğuğunda kürklere bürünmeleri ondan.
Festivalin yaratıcısı Larry Harvey geçtiğimiz nisan ayında 70 yaşında geçirdiği felç sonucu yaşamını yitirdi. Yakınları O'nu “Hiç bir kalıba girmedi, tüm kalıpları yıkıp kendi hayatını yaşadı' diye anlatıyor.

Harvey, 1986 yılında arkadaşı Jerry Goodell ile beraber yaz gün dönümünü kutlamak için San Francisco'daki Baker Sahili'nde bir tahta adamı ateşe vermiş, festivalin felsefesi de buradan doğmuş. Her yıl 70 bine yakın ziyaretçiyi ağırlayan festival alanı, sanatçıların dev eserleriyle süsleniyor, ortaya inşa edilen 'Tahta Adam' da etkinliğin son gününde yakılıyor.
Ruhundan çok uzaklarda, çadır tiyatrosuna dönen festival Larry Harvey'i üzüyor muydu acaba?