“Ortalama insanda

Herhangi bir günde herhangi bir orduya

yetecek kadar ihanet,

nefret, şiddet

ve saçmalık vardır.

Ve cinayet konusunda en becerikliler

Cinayet karşıtı vaaz verenlerdir

Ve nefreti en iyi becerenler

Sevmeyi vaaz edenlerdir

Ve son olarak

Savaşı en iyi becerenler

Barış vaazı

Verenlerdir

…”

Charles Bukowski’nin “Kitlelerin Dehası” adlı şiirinden bir bölüm ile başlasın yazım. Şiirin giriş bölümündeki, özellikle nefret ile

ilgili olan “Ve nefreti en iyi becerenler/ Sevmeyi vaaz edenlerdir” dizelerini tekrar okuyalım diye, bir kez daha yazma gereği

duydum.

Nefret ile ilgili olan hadiseye döneceğim tekrar ama, önce geçen yıldan kısa bir hikaye anlatayım; aslında yaşanmış bir gerçek

desem, sanıyorum daha doğru bir ifade olacak;

Ülkemiz futbol liglerinin dört büyük takımı dışında ilk defa bir ekip şampiyonluk ipini göğüsledi, Bursaspor. 2010 yılında

yaşadıkları bu ilk şampiyonluk, başka kulüplerin de Türkiye süper liginde şampiyonluğu tadabileceklerinin bariz kanıtı olarak

tarihteki yerini aldı. Bursaspor bir başka yaşanmışlığı ile, yine futbol tarihine geçiyordu; ülkemiz futbol süper liginde

şampiyonluk yaşamış olan ama ligden düşmüş olan bir ekip yoktu. Ta ki, Bursaspor 1.lige gerileyene dek!

Şampiyonluk yaşamış bir ekip olarak bu ligden düşüş, Bursaspor’u futbol tarihimize, bu konudaki ilki yaşayan olarak

kaydediyordu.

Bursaspor’un en iyi ve en göze batan huylarından biri de, Türk futbolu için yetiştirici olabilmesi, sürekli yeni ve genç yetenekler

üretmesiydi ki, huylu huyundan vazgeçer miydi? Elbet ki, hayır!

Üretmeye 1.ligde de devam eden Bursaspor, Türk futbolseverinin de, gayet yakından bilip tanıdığı bir futbolcunun, Beşiktaş ve

Galatasaray’da top oynamış, milli olmuş Ayhan Akman’ın yeğenini, Ali Akman’ı vitrine çıkarıyordu. Genç Ali, oynadığı her maç

sonrasında, kendi performansının üzerine çıkıyor, çıkmaya çalıştığı keseyi yırtmaya çalışan yavru misali, çalışıyor, çabalıyor ve

her maçının sonunda da, izleyenlerine, maç içerisindeki performansıyla “ben başaracağım” mesajlarını veriyordu.

Ve beklenen oldu. Geçtiğimiz sezon Ali Akman’a yurt içinden ve yurtdışından çok ciddi transfer teklifleri gelmeye başladı. Ben

de herkes gibi, amcası Ayhan Akman’ın ilişkilerinden ötürü, Galatasaray’a transfer olacağını düşünürken genç Ali’nin; Almanya

ligine, Bundesliga’ya transferinin gerçekleştiğini öğrendik. Üstelik geçtiğimiz sezon henüz sona ermemişti bile... Alman ligi

ekiplerinden Eintracht Frankfurt ile yapmış olduğu ön protokol, Bursaspor yönetimini kızdırmış ve genç Ali’nin süresiz kadro

dışı bırakılmasına sebep olmuştu.

Günler günleri kovaladı ve geçen yılın futbol sezonu sona erdi. Bursaspor, 1. Ligi ancak onuncu sırada bitirebildi. Ve elbet ki, bu

sezon başarılı olabilmek ve tekrar süper ligde mücadele edebilmek için bir kampanya başlattı; “ayağa kalk Bursa”…

Geçen sezon, Almanya’nın yolunu tutan Ali Akman da, birçok Bursalı eski futbolcunun yaptığı gibi, bu kampanyaya on altı bin

on altı lira ile destek oldu. Gelin görün ki yönetim, bu bağışı sahibine yani Ali Akman’a geri iade etti.

Nefrete geri dönelim;

Bu neyin nefreti? Nedir bu öfke? Bu kin? Bitirmeyecek misiniz? Ülkemizin, hoşgörüye ve gençlere sahip çıkmaya ne kadar

ihtiyacı olduğunun farkında mı değilsiniz? Bir futbol ekibinin yöneticisi olmak demek, sadece yeşil sahalardakini yönetmek

demek değildir! Ali Akman’ı takımın kadrosunda tutamayan da sizler değil misiniz? Nedir şimdi bu? Ali Akman’ı mı

cezalandırıyorsunuz? Yaptığı bağışı mı?

Dipnot; “Eğer nefretiniz elektriğe dönüştürülebilseydi, tüm dünyayı aydınlatabilirdi.” Nikola Tesla.