9 Eylül TV’nin Yazı İşleri programına konuk olan Şehir Plancıları Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Üyesi Zafer Mutlu, Türkiye’de şehir planlaması disiplininin karşı karşıya kaldığı baskıları, plancıların güvencesiz çalışma koşullarını ve kentteki riskli imar kararlarını anlattı. Programın en kritik başlıklarından biri, uzun yıllardır tartışma konusu olan İnciraltı planları oldu.
Mutlu, İnciraltı’nın hem İzmir’in tarımsal varlığı hem de kuş göç yolları açısından taşıdığı önemi vurgularken, yapılmak istenen sağlık turizmi projelerine yönelik de konuştu.
“İnciraltı’nda bizim için temel iki mesele var. Bu konu tartışılırken genellikle şu bakış açısıyla hareket ediliyor: Orada mülk sahipleri var ve mülk sahiplerinin yapılaşma hakkı var. Ancak meseleye sadece buradan bakamayız. İzmir’e baktığımızda tarım alanlarında mülk sahibi olan milyonlarca insan var. Herkesin yapılaşma talebini karşılayacak mıyız? Buradan hareket edemeyiz.”
İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2012’de yaptığı çevre düzeni planının altını çizen Mutlu, tarım alanı ve ekolojik sistem bütünlüğünün göz ardı edildiğini vurguladı:
“İkincisi, bizim için esas olan şey İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin 2012’de yaptığı çevre düzeni planı. Öngörüyle hazırlanmış bir stratejisi, ilkeleri olan bir plan. Burada hem tarım alanının varlığı hem de Çakalburnu Lagünü söz konusu. O lagünün oluşumu bugünden yarına oluşan bir süreç değil. Hemen karşısında Ramsar alanı var ve bu iki alan birbiriyle bütün. Burada her sene gelen, konaklayan, yumurtlayan bir kuş popülasyonu bulunuyor. Aslında bugün bölgedeki mevcut kullanım baskısını bile tartışmamız gerekir. İnciraltı Kent Ormanı’ndaki faaliyetlere ne kadar izin verilmesi gerektiğini, nasıl yapılması gerektiğini bile konuşmamız lazım. Ayak basılmaması gereken, insan etkisinin en aza inmesi gereken; ses, gürültü, ışık yapılmaması gereken bir alan var. Biz ise bu alanın bitişiğinde büyük bir yapılaşmayı konuşuyoruz. Doğal olarak tarım alanının korunması, planlı olmayan bir alanın yapılaşmaya açılması ve Çakalburnu Lagünü’nün korunması bakımından tutumumuz net. Buralar tartışmaya kapalı.”
İnciraltı’nın tarımsal niteliğini kaybettiği iddialarıyla ilgili yaklaşıma dikkat çekti:
“Menderes’in köyündeki tarım alanı sahibiyle İnciraltı’ndaki tarım alanı sahibini birbirinden ayıran şey nedir? Sadece kentin ortasında kalması ve tarım özelliğini kaybettiği iddiası mı? Bunlar iddia, bunları tartışmamız gerekir. Tersi örnekler ülkemizde ve dünyada var. Kent merkezi içinde kalmış tarım alanlarının nasıl nitelikli kullanıldığına dair sayısız örnek mevcut. Burada bir ezberle hareket ediyoruz: ‘Kent içinde kalan tarım alanı kullanılmaz’ diye düşünüyoruz. Oysa tam tersi, kentsel tarım diye bir olgu var. Ayrıca bu alanlar kente oksijen sağlayan bölgeler olarak da kullanılabilir.”
Zemin uyarısı: “Sonradan kara haline gelmiş bir yer”
İnciraltı’nın jeolojik yapısının yapılaşma için uygun olmadığını vurgulayan Mutlu, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Kuşkusuz İnciraltı’nın bugünkü hâli içimizi acıtıyor. Oradaki tarım alanı nasıl daha nitelikli kullanılabilir belki bunları tartışmak lazım; ama yapılaşmaya açılması doğru değil. Ayrıca oradaki zemin yapısı da uygun değil. Tıpkı Bayraklı hattının alüvyon bir zemine sahip olması gibi, İnciraltı da dağdan gelen akarsuyun getirdiği alüvyonlarla milyonlarca yılda oluşmuş, sonradan kara haline gelmiş bir alan. Doğal olarak bu tür alanların yapılaşmaya açılması yeniden tartışılması gereken bir konudur.”
“İnciraltı tarım alanıdır”
“İnciraltı tarım alanıdır. Çakalburnu Lagünü’nün hemen bitişiğindedir. Karşısı Ramsar alanıdır. Buradaki ekosistem binlerce yılın birikimi. Bu kadar büyük bir yapılaşma lagünü yok eder. Oraya gelen kuşları yok eder. Ekosistemi yok edersiniz ve bir daha geri getiremezsiniz. Toprak tuzlu diye tarım yapılamaz demek doğru değil. Kentsel tarım örnekleri dünya çapında çok güçlü. Kentin nefes alanlarını kaybetmememiz gerekiyor.”
“Planlarda İnciraltı hep tarım alanı olarak kalmış”
Bölgedeki mülkiyet tartışmalarına da nokta koyan Mutlu, planların sürekli biçimde yanlış beklenti yarattığını söyledi:
“Yıllarca bir yapılaşma vaadi verilmiş. Seçim dönemlerinde farklı projeler gündeme gelmiş. Böylece bir talep yaratılmış. Ama tekrar söylüyorum: Herhangi bir tarım alanındaki mülk sahibiyle İnciraltı’ndaki mülk sahibi arasında fark yoktur. Planlarda İnciraltı hep tarım alanı olarak kalmış. Yargı sürecinden geçmiş ve kesinleşmiş bir durum var. Başka nedenlerle yapılaşamadığı bir durumdan bahsetmiyoruz. Kamusal bir fonksiyon belirlenmiş ama kamulaştırma yapılmamış bir alan da değil. Dolayısıyla mülkiyetin alınıp başka yere taşınması gibi bir şeyi tartışmamız mümkün değil. Oradaki vatandaş zaten tarım alanında bir mülkiyete sahip; bunu o kapsamda kullanabilir. Doğal olarak İnciraltı tartışmasını kapatırken şunu söylemek lazım: Biz tarım alanının ve özellikle Çakalburnu Lagünü’nün mutlaka korunması gerektiğini düşünüyoruz. Çünkü oraya o büyüklükte bir yapılaşma geldiğinde ne lagünden ne de kuşlardan bahsedebiliriz. Bu çok açık.”
“Biz plancı değil, savunmacı olduk”
Programda İnciraltı dışında, planlama disiplininin ülkedeki mevcut durumu da ele alındı. Mutlu, İstanbul Büyükşehir Belediyesi operasyonları üzerinden meslektaşlarına yönelik baskıyı hatırlatarak şöyle dedi:
“Bu ülkede hep gazeteciler baskıyla, tutuklamayla uğraşıyordu. Şimdi aynı tabloyu şehir plancıları yaşıyor. Kamu yararını savundukları için tutsak olan meslektaşlarımız var. Biz mesleğimizi icra etmiyoruz artık. Biz plancı değil, savunmacı olduk. Planlama ilkelerini hayata geçirmeye çalışmak yerine, yanlış planların daha kötü bir hale gelmesini engellemek için mücadele veriyoruz.” diyerek sürecin tamamen siyasileştiğini söyledi.
“Ülkede planlama geleneği vardı ama son 30 yılda yok edildi”
Mutlu, Türkiye’de planlamanın tarihsel kırılmasına da değinerek “Bu ülkenin bir planlama birikimi var. Cumhuriyetin kurucu döneminde üretimden kentleşmeye, eğitimden sağlığa kadar her alan planlamayla yönetildi. Ama son 30–40 yılda sanki bu dönem hiç yaşanmamış gibi davranılıyor. Tam karşıtı bir anlayış hâkim oldu: Planlı olanı boz, günübirlik kararlarla ilerle, sermayenin ihtiyacı neyse ona göre düzenle. Bugün hem merkezi idare hem de yerel yönetimler planlamadan değil, dayatmadan gidiyor. Bilim dışı kararlar, planın ruhunu yok ediyor.” Dedi.
Urla planları: ‘Yetkisiz bir belediye 25 binlik planı değiştirdi’
Mutlu, Urla’da askıya çıkan tartışmalı planları anlatırken sözlerini şöyle sürdürdü:
“Planlamada hiyerarşi vardır. 1/25.000 çevre düzeni planı Büyükşehir’in yetkisindedir. Ama Urla Belediyesi yetkisi olmadığı halde 25 binlik planı değiştirdi. Bu planlamanın en temel kuralına aykırıdır. 25 binliği değiştirince onun altına binlik ve beş binlikleri koyup yapılaşmayı açtılar. Üst ölçekli planı değiştirerek tarım alanlarını yapılaşmaya açtılar.” Dedi.
İzmir’de 750–800 bin boş konut var; yeni yoğunluk bilim dışıdır
Mutlu, deprem sonrası “konut ihtiyacı” söylemine rakamlarla itiraz etti: İzmir’de 2 milyon 200 bin daire var. İzmir’de hane sayısı 1 milyon 430 bin. Demek ki 750–800 bin civarında boş konut var. Bu kadar büyük bir konut fazlası varken yeni alanların imara açılması, yüksek yapılaşma izni verilmesi planlama değil rant üretme çabasıdır. Depremde yıkılan evin sorumlusu vatandaş değil, kamu sorumluluk almalı. Vatandaş imarlı, ruhsatlı bir ev almış. Devletin onay verdiği bir yapıda oturmuş. Depremde bu ev yıkıldıysa bunun sorumlusu vatandaş değildir. Ama bugün yeniden o evi yapabilmesi için neredeyse bir ev parası kadar borçlanmak zorunda kalıyor. Bu dönüşüm modeli vatandaşın
“Plancılar iş güvencesiz çalışıyor; İzmir’de bile baskı ve tedirginlik var”
Mutlu, İzmir Büyükşehir Belediyesi’ndeki teknik personelin durumu sorulduğunda ayrıntılı bir tablo çizdi:
“Meslektaşlarımızın çoğu şirket üzerinden çalışıyor. Bu, iş güvencesi olmadığı anlamına geliyor. Her an işten çıkarılabilirler. Son dönemde bazı şehir plancıları belediyedeki kadrolarından şirketlere çekildi. Nedenini kendilerine söylemediler. Ardından işten çıkarılma ihtimali var. Bu, çalışan tüm plancıları tedirgin ediyor. Kimse neden şirket kadrosuna alındığını bilmiyor. İş güvencesi olmayan plancı kamu yararını nasıl savunsun? Planlama kent sağlığı demektir, yaşam kalitesi demektir. Kentlerin geleceğini ilgilendirir. Bu iş siyasi baskıyla, tehdit altında yapılamaz. Biz her koşulda kamu yararını savunmaya devam edeceğiz.”
"Kamu zararına dönüştü"
Tartışmalar sürerken, bu kez İnciraltı Gelişim Derneği (İNGEDER) Başkanı Tayfun Karabulut da planlama sürecine ilişkin dikkat çeken açıklamalar yaptı. Karabulut sürecin kent ekonomisine etkilerine dikkat çekerek, “Bölgenin kaderine terk edilmesi artık telafisi zor bir kamu zararına dönüştü” dedi.
Karabulut, İnciraltı’nın 1991’de “Turizm Bölgesi” ilan edildiğini hatırlatarak, “Aynı gün ilan edilen Antalya Belek, bugün 50’ye yakın tesis, 55 bin yatak ve on binlerce istihdamla dünya markası oldu; İnciraltı ise hala bekliyor. Şayet 2013’te EXPO 2020 için hazırlanan planlar hayata geçseydi, bugün İnciraltı yıllık 1,2–1,5 milyar dolar ekonomik hacme ulaşmış olacaktı” dedi.
İnciraltı ve Bahçelerarası’ndaki mevcut tabloya değinen Karabulut, “Bölge niteliksiz düğün salonları, nargile kafeler ve derme çatma işletmelerle dolu; bu yapı kamu zararıdır. Bu mesele artık mülkiyet sorunu değil, İzmir’in geleceğini ilgilendiren bir memleket meselesi” diyerek ortak çözüm çağrısında bulundu.