Baştan yazayım, tartışmaya açtığım sendikacılık anlayışı, kişisel bir mesele değildir.

Tartışmaya açmış olmamdan rahatsız olanların, “Kendisi sendika başkanı olmak istiyor” yolunda yaymaya çalıştıkları dedikodu ve buna alet olanlar için son kez yazıyorum.

Bu yazıyı kesip saklasınlar, aksi olduğunda getirip, gözümün içine sokarlar.

***

Türkiye AKP iktidarı ile başlayan ve her yıl artan korku iklimini kırıyor.

Koltuk uğruna yandaşlık, yağcılık ve koltuğunu korumak uğruna “benim olsun küçük olsun” anlayışının son çırpınışları. Bu sadece ekonomik ve siyasal alanda değil, mesleki örgütlenmeler anlamında da geçerli.

Bu yüzden gayet açık yazıyorum.

İzmir Gazeteciler Cemiyeti ve Türkiye Gazeteciler Sendikası dışında hiçbir dernek, vakıf ve siyasi partiye üyeliğim yoktur. Aktif olarak gazetecilik yaptığım süre içinde de olmaya niyetim yoktur.

Üye olduğum iki kuruluş içinde de yönetici olmak diye bir derdim olmamıştır, bundan sonra da olmayacaktır.

Nedeni hem haddimi bilmekten, hem de yaş itibari ile artık bu işleri gençlerin yapması gerektiğini düşünmemdendir.

Dedikodu yaparken bile haysiyetli olur insan...

***

Şimdi yeniden konumuza dönelim.

Ege Telgraf Gazetesi'nin basın emekçilerinden, aynı zamanda halen TGS İzmir Şubesi'nde yönetim kurulu üyeliği yapan Esra Kapar, tartışmaya açtığım konu üzerinden şöyle bir bilgilendirme yapmış:

“Arkadaşlar merhaba. 8 yıldır Ege Telgraf Gazetesi kadrosunda çalışıyorum. 8 yıllık sendikalıyım ve yaklaşık 3 yıldır da sendika yönetimindeyim. Böyle bir şey olsaydı sanıyorum ki önce benim haberim olurdu. Ve biz bunu size duyururduk. Gazete olarak da sendika olarak da.

TİS imzalayan gazetelerde çalışan arkadaşların sahip olduğu hakların hepsine zaten şu an bizim gazetenin çalışanları sahip, o nedenledir ki çalışanların toplu sözleşme talebi olmadığı gibi ihtiyacı yoktur :) bu yalnızca benim görüşüm değil tüm gazetede çalışan arkadaşların görüşüdür.

Serdar Öztürk'e de sorarlar şimdi doğal olarak, dayanağı olmayan kaynağını açıklayamadığınız sendika ya da gazete tarafından tek bir kişiden bile teyit almadığınız bu yalanı nasıl yazabildiniz diye. TİS'ler güzel şeylerdir, güvencesiz ve her an işten kovulma endişesi taşıyan ya da parasını alamayan çalışanlar için. Ege Telgraf Gazetesi'nin TİS'i Aylin Süphandağlı'dır tüm çalışanlar için. Umarım anlatabilmişimdir. Herkese kolay gelsin...”

***

Türkiye Gazeteciler Sendikası Tüzüğü'nün 1. maddesi şöyle der: “TGS üyesi; tüm gazetecilerin ve basın emekçilerinin sendikal örgütlülüğüne inanır ve TGS çatısı altında bütünleşmesi için çaba gösterir. Mesleki ilkelerin uygulanmasında, ekonomik ve sosyal hak ve çıkarların savunulmasında ve geliştirilmesinde; meslektaşlarıyla, basın emekçileriyle ve tüm işçilerle dayanışma içinde olmayı ve sendika organları tarafından alınacak kararlar doğrultusunda ortak hareket etmeyi kabul eder.”

***

Tüzüğün zorunlu kıldığı şartı bilmeyen/bilmemezlikten gelen basın emekçisi kardeşimizin “ihtiyacımız yok” dediği toplu iş sözleşmesi, sendikanın/sendikacılığın omurgasıdır.

Kanarya Sevenler Derneği'ne üye iseniz böyle bir derdiniz olmayabilir.

Ancak sendika üyesi hatta yöneticisi iseniz “çalışanların böyle bir talebi yok” demek şu soruyu gündeme getirir.

O zaman neden sendika üyesisiniz?

Sendika, hobi bahçesi midir ki, canınız isteğinde gidebilesiniz.

Ya da kendinizin inanmadığı işler için başka kurumlardaki emekçileri nasıl teşvik edebilir, nasıl üye olmaya davet edebilirsiniz?

Özellikle genç meslektaşların yolladığı mesaj ve elektronik postalar ile yönelttikleri sorulara yanıt vermeye yerim kalmadı, devam ederiz.

***

İktidarın kendi gibi düşünmeyeni darbeci/FETÖ'cü/bölücü diye yaftalaması ile, koltuğunu korumak uğruna sınıfına ihanet edenin mantığı aynıdır.

Bu mantık kaybetmeye mahkumdur.