Tunç Soyer'in “İzmir'de başka bir hayat mümkün” başlığı ile 550 günlük icraatını anlattığı sunumdaki sadelik, bütünlük, grafikler, sahne tasarımı, video ve içerikler, müzik seçimleri gayet güzeldi. Başkan Soyer de 1,5 saat süren sunumda oldukça başarılıydı. Promterı kullanışı, tonlamaları, vurguları, sesini kullanımı profesyonelceydi.

STRATEJİYİ ANLAMAK

550 günlük icraata rakamlar, hedefler, yapılanlar, yapılacaklar gözüyle bakmadım.

Anlatılan, Cumhuriyet'in 100 yılında İzmir'in vizyonuydu.

Çeperleri de kapsayan, çevreye saygılı, kent dokusuna uygun, kavga etmeyen, kimseye kimlik biçmeye çalışmayan, dayatmayan, barışcıl ve bütünlüklü bir kalkınma planı kaldı aklımda.

Salgının ekonomik krizi tetiklemesiyle, ilk 1,5 yılda planlanan icraatlarda ister istemez aksama olmuş. Ama pandemi süreci Tunç Soyer'in yaşama geçirmeyi hedeflediği “Sosyal Demokrat Belediyecilik” anlayışı için aslında bir fırsata dönüşmüş.

Soyer, çözüm odaklı yaklaşımı ile kendisini frenleyen (iktidarın denetleme sopası nedeniyle ihtiyatlı hareket etmek zorunda olan) belediye bürokrasisini de peşinden sürüklemeyi bildi bu zorlu süreçte.

İlk yılını belediye bürokrasisine alışmak-uzlaşmak, ekibini deneme-yanılma yöntemiyle bazen sil baştan kurarak geçirdi. Son 6,5 ayda ise pandemi gerçeğini çok iyi analiz ederek, hızla harekete geçti.

550 günlük icraatını anlattığı sunumun sonunda yer alan Atatürk'ün işaret ettiği “Siyasi ve askeri zaferler ne kadar büyük olursa olsun, iktisadi zaferle taçlandırmadıkça sonucu kalıcı olmaz” ifadesi oldukça anlamlıydı. Soyer, “klasik belediyecilik” anlayışının dışında “Yerelde topyekun kalkınma” olarak adlandırabileceğimiz bir vizyonla karşımıza çıktı.

UZLAŞI SAĞLANABİLİR Mİ?

Soyer'in seçtiği yolda, demokrasinin tüm kurallarıyla işletilmesi, kentin tüm dinamiklerinin bu staratejiye dahil edilmesi hayati önem taşıyor.

Tarımsal teşvikler ve kooperatiflerin işbirliği ile büyümenin dinamiği kırsala taşınacak.

İzmir'in tarihi ve kültürel dokusu hoşgörüyle harmanlanarak pekiştirilecek, turizm; kentin gelişmesi için motor görevi üstlenecek.

Ticaret, sanayi ve ihracaat gelişirken, kültür sanat hayatı canlandırılacak, çevreyi-yeşili, doğal hayatı koruyan ve destekleyen kalkınma modelleri hayata geçirilecek.

Sivil toplum kuruluşları, dernekler, sendikalar, meslek odaları büyük bir işbirliği içinde bu stratejiye katkı sağlayacak.

Tüm bunları yapmak için gerekli finans eldeki kaynakların rasyonel kullanımından ve uluslararası finans çevrelerinden karşılanacak. Soyer bu konuda iddialı, 550 gün içinde Doğu'dan ve Batı'dan 4 ayrı proje için 781 milyon euro tutarında kredi sağladığını açıkladı.

Kentsel dönüşümden, çevre yatırımlarına, tarımsal desteklerden halk marketlere kadar pek çok alanda seçim öncesi verilen sözler için adımlar atılmış durumda.

Elbette her şey toz pembe değil. Pek çok zorluk var.

Merkezi hükumetin muhalif belediyelere karşı olumsuz yaklaşımından tutun pandemi nedeniyle dünyayı pençesine alan ekonomik krize, dövizdeki yükselişten iç siyasetteki dalgalanmalara kadar çok sayıda olumsuzluk kenarda durmuş bekliyor.

Zaman zaman yapılan yanlışlıklar, hızlı adım atarken devrilen çamlar, kırılan küstürülen paydaşlar-yol arkadaşları ve elbette parti içi hizip çatışmaları bu vizyonu kıyısından köşesinden kemiriyor.

ENDİŞELER GİDERİLMELİ

Tunç Soyer'in İzmir için çizdiği vizyona büyük bir “aşkla” inandığına şüphe yok. Turizmi, tarihi, tarımı, ticareti, sanayisi, yeşil çevresiyle, doğaya ve hayvan haklarına saygılı, toplumun tüm katmanlarını kucaklayan, dezavantajlı grupları önceleyen, demokratik, hakça üreten, büyüten ve bölüşen bir İzmir hayali koydu önümüze.

Bu hayale büyük, devasa projelerle değil, halka dokunacak gerçekçi ve yenilikçi projelerle ulaşacaklarını söyledi.

Geleceğin rüzgarı hantal ve büyük yatırımlarla değil, yenilikçi ve dinamik fikirlerle esiyor. Biz de yelkenimizi bu rüzgara açtık. Çıkış noktamız refahı arttırmak, adil paylaşmak, İzmir'i dünyayla bütünleştirirken yerel potansiyelini büyüten bir iklim yaratacağız, bu iklimin temel taşı da demokrasi...” sözleri aslında 550 günlük icraatı şekillendiren düşünce yapısının da ipuçlarını veriyor.

Tunç Soyer'in vizyonuna ve hayallerine inanmakla birlikte kendisine hatırlatmak istediğim bir kaç not aldım.

Sayın Başkan. İzmir'in yüksek potansiyelinin yerel iktidar tarafından harekete geçirilmesi ve elde edilecek refahın toplumun tüm katmanları tarafından eşit şekilde paylaşılması konusunda endişeler var.

Kemeraltı'nın kent turizminin kalkınmasında odak alan olduğu bir kez daha vurgulandı. Bu konuda tüm inisiyatifin TARKEM'e bırakılacağından çekinen, meseleye “sermayenin el değiştirme operasyonu ve halkın mülksüzleştirilmesi” olarak bakan sivil platformlar nasıl ikna edilecek?

İnciraltı'nın imara açılması meselesi, çevrecilerle toprak sahipleri arasında çatışma olmadan nasıl çözüme kavuşacak?

Çeşme Turizm Projesi konusunda büyük endişeler var. Bakanlık ile çatışmadan, odaların ve STK'ların uyarıları dikkate alınarak bu mesele nasıl halledilecek?

Kültürpark'ın korunması ve mevcut kullanımı konusunda odaların ve meslek kuruluşlarının önerileri bir kez daha dinlenecek mi?

Geniş halk kitlelerinin en çok şikayet ettiği konuların başında gelen “su faturalarının şişkinliği” makul seviyelere çekilebilecek mi?

Hilton meselesinde belediyenin, dolayısıyla kamunun uğradığı zarar sineye mi çekilecek? Kamuoyu vicdanını rahatlacak bir adım atılacak mı?

Şehir içi ulaşımda yeni yatırımlar yapılırken, 90 dakikanın kaldırılması kararı bir kez daha gözden geçirilecek mi?

Hepsinden de önemlisi, ilçe belediyeleri Başkan Soyer'in vizyonunun ne olduğunun farkında mı? Bir buçuk yıl içinde ilçe belediyelerinin yaptığı icraatlara bakılırsa maalesef bu sorunun yanıtı olumsuz. Çoğu sınıfta kaldı. Büyükşehir'in projesine eklemlenmeyi beceremediler. Göz boyamak, reklamlarını yapabilmek için üzerlerine vazife olmayan işlere girdiler (gazete çıkarmak, televizyon açmak vb.) Kaynaklarını rasyonel kullanamadılar, eş-dost-akraba atamalarıyla gündeme geldiler. İşçilerle çatıştılar, işçi attılar, genel merkezin, hatta Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu'nun talimatlarına uymadılar. Soyer'in icraatının ikinci döneminde ilçe belediyeleriyle etkin bir koordinasyon kurması, onları yönlendirmesi başarılı olabilmesi için oldukça önemli.

İKİ HATIRLATMA

Çok uzattığımın farkındayım ama eksikliğini gördüğüm iki noktaya da dikkat çekmek istiyorum. İzmir'in sosyo kültürel varlığında önemli yer tutan olgulardan ikisine neredeyse hiç değinilmediğini fark ettim.

Birincisi; her biri Cumhuriyetle yaşıt spor kulüplerimizle ilgili somut hiç bir adım göremedik. Spora sadece bir paragraflık yer ayrılmış (İzmir maratonu hariç). İzmir kulüpleri rahmetli Ahmet Priştina'dan sonra kendilerini öksüz hissediyor. İzmir takımlarının taraftarları başkanlarını yanlarında görmek istiyor.

İkincisi ise İzmir'in hoşgörü iklimine ve dinamikliğine büyük katkı sağlayan üniversite gençliği için somut projeler. Üniversite gençliğinin, Soyer'in hayalindeki İzmir'de yer aldığına inanıyorum. Eğer imkan sağlanırsa kentin dünyaya açılmasında gençler İzmir'e büyük değer katacaktır.

HAK EDENLERE TEŞEKKÜR

Toplantı bitiminde meslektaşımız İlyas Özgüven'e sunumun çok başarılı olduğunu söyledim ve tebrik ettim. Özgüven her zamanki mütevazılığı ile “ekip işi” olduğunu söyledi.

Mesleğim gereği çok sayıda siyasetçinin seçim öncesi ve sonrası pek çok sunumunu izledim. Bir çoğu ya slogana boğulmuştu, ya da sürekli -cek, -cak ile doldurulmuştu. Uzun süredir ilk kez dozunda, süresi iyi ayarlanmış, slogana batmamış, net mesajlar veren bir sunum izledim. “Ekip” gerçekten iyi iş çıkarmış, emeği geçen herkesi tebrik ediyorum.