İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetimi’nin en önemli projelerinden biri…
Önce hayal ettik; zaman içinde hayata geçirdik. Kapılarını açmaya saatler sayıyoruz… İzmir Basın Müzesi 6 Eylül Perşembe günü tarihi Ayavukla Kilisesi’nde açılıyor.
Basın müzesi İzmir Gazeteciler Cemiyeti yönetiminin 4 yıla yakın süredir üzerinde yoğunlaştığı bir projeydi. Sadece İzmir Basın Tarihi’ni değil daha kapsamlı bir amaca hizmet edecek bir müze oluşturulması için uzun zamandır hazırlıkları sürdürülüyordu.
İzmir Büyükşehir Belediyesi desteği ve Ege Üniversitesi işbirliği ile, üyelerimizin, halkın bağışları ile müzede sergileneceklerin belirlenmesi uzun zaman aldı. Hazırlıkları İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu ile birlikte cemiyet üyeleri Vecdi Altay, Oğuzhan Kavaklı, Engin Yavuz ve misket Dikmen’den oluşan müze Komisyonu sürdürdü.
Elbette basın tarihinde önemli yeri olan İzmir için özel, yakışır bir mekân gerekiyordu. Basın müzesi düşüncesine büyük ilgi gösteren İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Aziz Kocaoğlu müze için özel bir mekan bulunacağını söylemiş ama ser verip sır vermemişti. Sonunda restore edilerek kentin dokusuna yeniden kazandırılan uzun zaman önce Asar-ı Antika müzesi olarak İzmir’in ilk müzesi olma özelliğini taşıyan tarihi Ayavukla Kilisesi bahçesinde bulunan binanın Basın müzesi’ne tahsis edildiğini açıklamıştı. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin ilgili müdürlükleri ve İzmir Kent Arşivi Müzesi Müdürü Oktay Gökdemir de bu süreçte hep bizimleydi.
İzmir Basın müzesi’nde İzmir Basın Tarihi’ne ilişkin bilgiler, gazete-dergi örnekleri, teknolojik gelişmeleri gözler önüne seren nesneler, belgeler, medya ve gazete arşivi yer alırken öldürülen gazetecilerin ailelerinin bağışlarının sergileneceği özel bir salon da bulunacak.

NE KALACAK BİZDEN GERİYE


Otuzüç yıldır bir daktilonun tuşlarında kalakalmış parmak izleri, ölümsüz isminin mühürlendiği, uğruna can verdiği mesleğinin simgesi kalemi…
Yaşam sevgisini, sözü sese bağladığı program metinlerini, öykülerini, belki dinleyici mektuplarını, ses bantlarını taşıdığı çantası ve dahi pek yakışıklı göründüğü fotoğrafının bulunduğu ehliyeti…
Belleklerde o aydınlık, o sevimli o delikanlı gülüşüyle yer etmiş genç adamın kokusu sinmiş kazağı…
Bunlar, şimdi burada bizi birbirimize bir başka bağlıyor. Hiç dinmeyecek bir acıyı ortakça yaşamak için kan bağı gerekmiyor elbette… Bu dayanışma çok anlamlı.

UNUTULMAYACAK İSİMLER


1979 yılında öldürülen Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Abdi İpekçi’nin kızı Nükhet İpekçi İzet, 1980 yılında öldürülen TRT Prodüktörü, yazar Ümit Kaftancıoğlu’nun oğlu Ali Naki Kaftancıoğlu ve gelini Canan Kaftancıoğlu, 1996 yılında öldürülen Evrensel Gazetesi muhabiri metin Göktepe’nin ablası meryem Göktepe, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı ve Türkiye Gazeteciler Federasyonu Genel Başkanı Atilla Sertel, İzmir Gazeteciler Cemiyeti Yönetim Kurulu Üyesi Salih Soysal bir de ben…
Tesadüf bu ya, buluştuğumuz yer gazeteci-yazar-senarist-şair Onat Kutlar’ın da öldürüldüğü yer! Otele girerken onu düşünüyorum.
"Akşamüstü oturdum yol kıyısına düşündüm ne kalacak bizden geriye?..." dizeleri düşüyor aklıma.
Geride bıraktıklarında onmaz bir yara var biliyorum. Geriye bıraktıklarını saymaya ise asla unutulmayacak isimleriyle başlayabiliriz…
Otele girdiğimde ilerde oturan bir kadınla göz göze geliyoruz. Ses tanışıklığı bizimki. Ama hemen tanıyoruz birbirimizi. Gülüşünden tanıyorum galiba. metin’in gülüşü bu. O kadar candan kucaklaşıyoruz ki… Yabancı gibi değiliz. meryem Göktepe ile defalarca telefonda konuştuk. Kardeşine hediye ettiği ve onun da çok sevdiği kazağını verecek bize. O kadar severmiş ki o kazağı metin Göktepe, sadece ablasına yıkatırmış. Bana bunu anlatıyor. Diğer konuklar gelmeden hemen teslim etmek istiyor. Ama ben henüz hazır değilim. İkimizin de gözleri yaşarıyor.

BASININ BELLEĞİ İZMİR’DE


Tam da o sırada Atilla Sertel geliyor. Sohbete Fadime Göktepe’nin sağlık durumunu sorarak başlıyoruz. O gün tetkikleri olduğu için ziyaret etme olanağı bulamadık. Sonra işinden, İstanbul’dan, İzmir’den, Şakran’dan söz ediyoruz. Derken Salih Soysal, Nükhet İpekçi İzet ve Kaftancıoğlu çifti katılıyor bize… Düşüncenin özgürce ifade edilebileceği ülke özlemi, onları ve diğer aileleri Toplumsal Bellek Platformu’nda bir araya getirmiş. Dostluklarını ve dayanışmalarını daim kılmış.
Türkiye’nin yaşanılası bir geleceğe sahip olması uğruna ölümün üstüne yürüyen insanları yeni kuşaklara güçlü ve doğru bir şekilde anımsatmak, nasıl değil neden öldürüldüklerini bir kez daha düşündürmek amacıyla aynı çatı altında toplaşan bir aile olmuşlar.
Platformun çalışmalarını anlatıyorlar. İzmir Basın müzesi ile ilgili bilgi alıyor, daha ne gibi katkı sağlayabilirler diye düşünüp telefonlar ediyor, telefonlar yazdırıyorlar. Dr. Canan Kaftancıoğlu Toplumsal Bellek Platformu Başkanı.
Daha sonra Platformu uzun uzun konuşmayı planlıyoruz. Basının belleği de İzmir Basın müzesi’nde yer alacak diye düşünüyorum bu arada…
İstanbul’un uzak semtlerinden işlerini güçlerini bırakarak gelip bizimle buluşmuş olmaları çok etkileyici. Önce Ümit aftancıoğlu’nun çantasını ve ehliyetini veriyor oğlu ve gelini. O öldürüldüğünde TrT’de, İzmir’deki arkadaşlarının günlerce nasıl ilenip isyan ettiklerini hatırlıyorum.

İPEKÇİ’NİN DAKTİLOSU VE KALEMİ


Nükhet İzet babası Abdi İpekçi’nin kullandığı son daktilosunu ve kalemini çıkarıyor elindeki paketten. Siyah-beyaz gazete kupürleri, Abdi Bey’in fotoğrafı, öldürülmesinden sonraki süreç akıyor gözlerimin önünden. Efsane gazetecinin parmaklarının gezindiği tuşlar, o daktiloda yazacakları için not alırken kullandığı kalemi… Az sonra benimle İzmir’e doğru yola çıkacak ve İzmir Basın müzesi’nde Abdi İpekçi’nin daktilosu uğur mumcu’nun bilgisayarıyla buluşacaklar.
Bir emanet daha var. meryem Göktepe kulağıma “İçim şimdi rahat… Doğru yere gittiğine inanıyorum,” diye fısıldayarak daha önce kardeşine hediye etmiş olduğu kazağı, şimdi bize teslim ediyor. Metin Göktepe’nin o en bildik fotoğrafındaki kazak bu. Kucaklaşıyoruz. Aramızda, güzel gülüşü hiç yaşlanamayacak olan metin’in kazağı…
Bu, bir bayrak teslim töreni gibi…
İzmir’de Basın müzesi’nin açılışında buluşmak dileği ile vedalaşıyoruz.
İçimde minnet duygusu…

KUTSAL EMANETLER ELİMİZDE


İstiklâl’de sanki bütün İstanbul akıyor… İnsanlar telaşlı… Nereye yetişecekler, çantalarında neler taşıyorlar, kimlerle nerede randevuları var, neler düşünüyorlar bilemem. Biz İzmir’e yetişeceğiz. Kutsal emanetlerimizle birlikte, Abdi İpekçi, Ümit Kaftancıoğlu, Metin Göktepe ve diğerleri ile İzmir Basın müzesi’nde 6 Eylül sabahına randevumuz var.
Ve İzmir uçağına yetişmeye çalışırken, içimden Onat Kutlar’ın o dizesini tekrarlıyorum.
“Ne kalacak bizden geriye?”