Kişi yalnızlığında kendi iç sesini duyar mı, sorgular mı kötücül davranışlarını? Yabancılaşmanın, ötekileşmenin hesabını sorar mı kendine? Aynaya bakınca, maskesini çıkarıp yabancılaştığını, ötekileştiğinin ayrımına varır mı? Doğallığı, yalınlığı, arılığı, duruluğu özler mi?

Evet ne çok “öteki”ler var içimizde! Asıl beni, salt kendi olan yüzü bulamıyoruz bir türlü. Ben dediğimiz olgunun dışında saklıyoruz içimizdeki doğru beni. İçi kan ağlarken, dışarıya aman böyle yansımasın diye kandırmacalar içinde olan insanlar gibiyiz kimi zaman da.

Hüzünlüyken, kederliyken gülmeye çalışmak, içine gömmek acıyı, bir başkasını üzmemek, kederlendirmemek bağlamında insanidir de. Ancak sahteci yüzlerle, maskelerle bir görüntüyü sergilemek hiç de insani gelmez bana.

Yüzünde kaypaklığı, yalakalığı, dönekliği, sahteliği taşıyan insanları gördükçe, tanıdıkça gönlüm kırılıyor. Oysa ben doğallığıyla, duru ve kendi olan yüzleriyle seviyorum insanları.

Yalanı kendine iş edinenleri, yalana tutunanları tanımak, duymak da çok ağır geliyor bana.

Siyasilerin yalanına hiç girmiyorum. Yazılı, görsel basında o denli örnekleri var ki hangi birine dokunasınız? Karşıtlığın, çelişkinin, iki yüzlülüğün görsellerini izlerken, güzel insanların yüzlerinin kızardığını duyumsuyorum.

Böyle anlarda Can Yücel’in Sevgi Duvarı şiirindeki son dizeyi anımsarım: “Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi.” Şair bunu böyle diyor da ne kadarımız bunu uyguluyoruz acaba, diye sormadan da geçemiyorum…

Can Yücel… Taşlamanın, toplumsal duyarlığın, yalın dilin, şaşırtıcı buluşların, söyleyişlerin şairi… Abartılı küfrünü de zamanla insana alıştıran… Doğaya, insanlara, olaylara yeni kavramlar, heyecanlar, duygular ekleyen… Hep muhalif, hep doğrucu, yalansız… “Ben ömrümce muhalif yaşadım/ Devletçe de menfi bir TİP sayıldım/ Onun için kan grubum/ RH NEGATİF” diyecek kadar…

***

Birçok şaire esin kaynağı, konu başlığı olacak kadar da Can Yücel diliyle unutulmayacak sevgi dizelerinin şairi… “Hayatta ben en çok babamı sevdim/ Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk/ Çarpı bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek- / Nasıl koşarsa ardından bir devin,/ O çapkın babamı ben öyle sevdim.”

Yaşamın her anına şiiri koyan Can Yücel öfkeyi de güzelleştirmez mi?:“Şair!.. Sen hayatında, şiirin öfke olduğunu düşündün mü hiç?”
Şiir bir öfkedir!”

Feridun Andaç’ın “Aykırıdır, asidir, kışkırtıcıdır onun şiiri. Aynı zamanda bilgece bir bakışın yansımasıdır da. Yaşamı, düşünce tarzı ile örtüşen bir şiir evreni kurar, Can Yücel şiirimizin Neyzen Tevfik’idir.” sözünü de anmadan geçmek olası değil.

Tam da bugün 12 Ağustos 1999’da yitirdik onu. Bugün yaşasaydı, kuşkusuz koronalı günlere, entübeye, covit-19’a sövgülü, ironili ne çok şiirler yazardı kim bilir. Ne kadar yalansız yaşarsak o kadar iyi diyen şairin anısına saygıyla.

HİCİV ŞİİR YARIŞMASI

Şair Dilruba Nuray Erenler geçen hafta facebook sayfasında paylaştı; İstanbul Kartal Belediyesi’nin ilk kez ünlü ney ustası ve şair Neyzen Tevfik’i (Tevfik Kolaylı) gelecek kuşaklara tanıtmak, eski şiir türlerinden “hiciv”i ve şiiri özendirmek amacıyla bir yarışma düzenlediğini.

İlgimi çekti. Seçici Kurul’da Müjdat Gezen, Celal Ülgen, Kandemir Konduk, Adem Uçar, Cihan Demirci, Hüseyin Fidan, Dilruba Nuray Erenler, Niyazi Yaşar bulunuyor.

Gericiliğe, baskıya, şiddete yaşam biçimi ve şiirleriyle karşı çıkmış Neyzen Tevfik’i, şiir üzerinden anmanın, gündemde tutmanın konusunu oluşturduğu yarışma, tüm şairlere açıkmış. Hicivciler iş başına!

Bilgi için “[email protected]” adresi veriliyor.