AKP MKYK Üyesi ve Sivil Alan Platformu (ne demekse) Başkanı Ayhan Oğan adlı biri, katıldığı bir programda katılmadığımız (ya da sadece gülmekten katılacağımız) herzeler saçmaladı: “Biz yeni bir devlet kuruyoruz. Beğenin beğenmeyin bu devletin kurucu lideri Recep Tayyip Erdoğan’dır.” Bu embesiller güruhu, cehalete bulanmışlığın, akıl ve izan zavallılığının ve insanlığın geldiği noktadan bihaberliğin “yeni nesil” halleriyle, gülmecenin verimli kaynağı haline gelmişlerdir ve fakat şimdi gülüp geçmenin hiç sırası değildir.
Parti yetkililerinin, arkadaşı (benzerleri gibi) sıfırlayıp çöpe atmasının ve durumu izaha çalışmasının, rezaleti kurtarması beklenebilirdi ki, mesela Binali Yıldırım’ın “Türkiye Cumhuriyeti 1923’te Osmanlı İmparatorluğu'nun devamı olarak kuruldu, kurucusu da Mustafa Kemal Atatürk’tür” demesi, bu cenahın buluşu olan “subliminal mesaj”ın dikalasıydı. Hem nalına hem mıhına bu tür beyanlar, “iki ileri bir geri” taktiğinden başka bir şey değildir. Yememiz istenmektedir.
Sözü eğip bükmenin gereği yok. Oğan’ın sözlerinin fotokopileri, on yıllar boyunca ve aynı kişilerin benzerleri tarafından yazılıp söylenmekte, bugünlerin bahşettiği fütursuzlukla ve bu ülkenin irili ufaklı kanallarında her akşam yinelenmektedir. Başta liboş taifesi olmak üzere, memleketi yalnızca beyin ve yürek kapasitesi oranında, yaşadığı mesut bahtiyar muhitler sananlar, bunlara dair her uyarıyı, her dikkat çekişi, her “tehlikenin farkında mısınız?” çağrısını küçümsemiş ve görmezden gelmişlerdir. Bu cenaha dair birçok zavallının, Oğan gibi çöpe atıldığı bilinmektedir, yenileri de sıradadır. Biz bu cürufun malum kaderiyle değil, bu ülkenin geleceğiyle meşgulüz.
Doğru yanıt vermek için, sorunun da doğru olması gerekir. Patates üretimiyle ilgili bir soruya, domatesin pigmentlerini açıklayarak yanıt veremezsiniz. Eğer sizden bu isteniyorsa, bilginizden ve duruşunuzdan emin olarak, soruyu sorana iade etmek hakkınızdır. Bugün, hepimizi salak yerine koyan bir toplum mühendisliği, bizi kendince biçimlemeye ve dayattığını kabule zorlamaktadır. Bütün herzelerine, iki gün önce “Cumhuriyet bize şunu yaptı, Cumhuriyet bize bunu yaptı” ağlaklığıyla başlayan bu güruh, şimdi FETÖ denen aşağılık bir yapılanmanın gözü dönmüşlüğünü, varlığını sürdürmek adına en önemli argüman olarak kullanmaktadır.
FETÖ denen, 12 Eylül ile sürdürücülerinin sırt sıvazlamasıyla şişirilen bu yobaz çetenin ne menem bir tehlike olduğu yıllarca yazıldı, söylendi. Kampları, okulları, öbekleşmeleri, kurtarılmış mahalle oluşumları, adres ve sorumlularıyla yazıldı. Yardım ve yatakçıları bu abukluğu, aynı hedef söylemiyle, yetmez tedarikçilikle, yetmez Anadolu Kaplanı cesaretiyle savunup, elinden geleni ardına koymadı. Bu çetenin “Reisi” salya sümük çağrıldı, feryat figan vuslat ağıtları yakıldı. “Hepiniz oradaydınız” sözünü hak edenler, olmadığı yerde ağladı, olduğu yerde boyun büküp el bağladı.
Sonra ne oldu? Hep söyledik, FETÖ’lerden bir FETÖ, bir öğle sonrası dünyanın görüp göreceği en salak, en saçma, en aptalca darbe girişimiyle, yüzlerce insanın ölümüne, yaralanmasına yol açtı. Bir ülke, vergileriyle okuttuğu insanlarının, onca eğitime ve birikime rağmen, nasıl bu kadar kör gözlü ve kör yürekli olabileceğini görüp, travmalardan travmalara savruldu. Sonra ne oldu? Yüz binlerce insan, bu faşist ve yobaz kalkışmanın müsebbibi, ortağı ve destekçisi olarak, hesap verme noktasına geldi. Bir ülkede, bu kadar şeriatçının, yobazın, gerekirse kan dökmekten geri durmamaya koşullanmış katilin ve bu kadar aklını yitirmiş insanın nasıl türediği sorulmaya başlandı. Onlar şeriata dayalı bir din devleti istiyordu.
Peki, onlara direnme şampiyonluğuyla övünüp, varlığını bir de onlar üstünden kanıtlamaya çalışanlar ne istiyor? Çağdaş, demokrat, laik ve hukuk devleti mi? O zaman, ömürleri bunları savunmakla geçen insanlarla uğraşmak niye? Mesela Gökmen Ulu niye?
Her gün yenisi çıkan ve çıkması bizi şaşırtmayacak Oğan’ları bir yana atalım. FETÖ’nün ne istediği de malum. Peki, bunların istediği ne?