Yeryüzü sakinleri, “Üçüncü Dünya Savaşı’na girsek mi?” diye tartışmaya devam eder, beğenilmeyen Möntrö Antlaşmasının değeri bir kez daha anlaşılırken… Uganda seviyesinin altında ama  neyse ki Rusya seviyesinin üstünde seyreden demokrasi kalitesi ile ünlü ülkemizin, en üst fitbol liginde şehri memleket İzmir’i beş sezondur temsil etmeye devam eden Göztepe, altıncı sezonu tehlikeye atmaya devam ederek, bu konudaki temel rakiplerinden birine daha üç puan vermeyi başardı ve düşmeme hattına “Güle güle” deyip, düşme hattına indi...

Düşünen ve uygulayanların emeklerine sağlık, takımın altyapı öğrencilerince çok güzel bir şekilde Giresun’a uğurlanmasının ardından Pazar günü, maç öncesi yorumum şu şekildeydi “Pratikte bize ters gelen bir takımla oynayacağız. Hakem faciası olmaması ve yenilmemek çok önemli... Bir puana gayet razıyım, kazanılırsa çok değerli bir iş çıkartmış oluruz... Nestor Hoca bazı yeni şeyler deneyecek gibi duruyor umarım sonu hayırlı olur...”.

Maça gelirsek...

Giresunspor maçında o kadar çok kötü oyuncu vardı ki... Hazırlık maçı gibi sonsuz değişiklik hakkı olsa, Nestor Hocayı bilmem ama  Göztepelilerin çoğu, tüm oyuncuları değiştirirdi. Oyuna başlayış ve gidişten anladığımız Hoca, oyunu tutmaya çalışıp, kıstırırsa bir tane atıp, ikinci devre taze kuvvetlerle koparmaya çalışacaktı. Oyunu tutamayıp (bu konuda genelde kötüler) üç gol yiyince taze kuvvetler anca bir atabildiler. Gerçek şu ki ne kadar etkili oynarsa oynasın, Göztepe’nin üç gol yediği bir maçı çevirmesi imkansıza yakın. Ancak bir atabildiler yine, olsa olsa iki olurdu. Kaldı ki Göztepe kadar agresif basan takımlara karşı zorlanıyorlar. Dört galibiyet üst üsteden sonra dört mağlubiyet üst üste gelince, her mağlubiyetten sonra olduğu gibi üssel artan yoğunlukta eleştirildiler. Bütün herkes Göztepe’nin Çocuğu Halil Akbunar, Berkan Emir ve Soner Aydoğdu ve İrfan Can Eğribayat eleştirisinde… En iyi dönemlerinde olmasalar da oynamalarının temel sebebi, takım içinden daha iyisini geçtim, eşit etkide ya da etkisizlikte alternatif olmaması.. Bir tek Berkan’ın rotasyonu Moubandje var, o da ara ara daha iyi performans gösteriyor ve onunla dönüşümlü olarak oynuyor zaten… Tannane boş alanda ya da üçüncü bölgede ceza sahası çevresinde içinde topla buluşturulabilirse iş yapabilir izlenimi verdi. Buna karşı kanat ya da orta sahada sert baskıda etkisi azaldı en azından bu maç. Maç için ümit veren şey Di Santo golü oldu...

Maçın hakemi Cüneyt Çakır’dı... İki takım adına da beklentilerin altındaydı... Bu maç, Göztepe ile sezon öncesinde geçen, geldi geliyor dedikodularının etkisi midir bilinmez, olağanüstü hırslı bir maç oynayan Umut Nayır’ın, Atakan’ın kafaya ters tekmesi de en azından sarı kartlıktı (görüntülere baktığımda Umut’ta bilmeden yaptığına dair bir yüz ifadesi yoktu gayet gaddarca bakıyordu), Lourency’nin son dakikalardaki pozisyonuna penaltı, ofsayt olarak değerlendirilen, Atınç Nukan’ın maç içinde rakibe sıkıntılı hareketine de kırmızı kart verebilirdi. İki takımın da ofsaytımsı gol pozisyonlarını, pozisyonun bitmesini beklemeden kesmesini de anlamakta zorluk çektik.

Bir konu dışı anekdot...

Halen, ülkemiz futbolunun finansmanını belirleyecek futbol naklen yayın ihalesi beklendiği gibi oldukça düşük rakamlarla seyrediyor. İhale bu rakamlarla biterse, ardından fitbol nasıl evrimleşir, daha ne kadar geriye gider bilemiyorum ülkemizde… Önemli gözüken bir şey şu ki gişe gelirleri tv gelirlerine yaklaşacak belki de geçecek...

Velhasıl kelam... Öncelikle Özant Önçağ ağabeyimin deyimiyle, herkesin bu ligin önemini kavrayarak kendine çeki düzen vermesi gerek. Göztepe, 45 senedir ilk kez beş sezon üst üste bu ligde. Alt ligleri kendi adıma hiç özlemiyorum. Yıldız savaşları serisinde popüler bir özdeyiş “Confronting fear, is the destiny of a jedi./Korku ile yüzleşmek Jedi’ın kaderidir.”. Göztepelilerin de kaderi gereği hayatı, zaten çıkma ve düşme endişesi ile geçti geçiyor... Daha öncelerde de Real Madrid performansı yoktu Göztepe’nin... Bu bağlamda endişe yaşanılan ne ilk ne son sene... Daha 11 maç var... Sevgili Babam Gündüz Sipahi’nin deyimiyle Göztepe’nin işi zor yolu uzun... Ama imkansız değil... Takımın paydaşları, başta takım ve teknik heyet olmak üzere, yönetim ve camia/taraftar dahil herkesin bir derin nefes alıp makineyi boşa alıp, panik modundan çıkıp, sakinleşip, düşünmeye çalışması, durum değerlendirmesi yapması gerek... Futbol Cruyff deyimiyle bir hata yapma, hatayı inceleyip ders çıkarma ve gocunmama süreci ise. Artı ve eksiler neler? Özellikle dörtlü serideki artılardan feragat etmeden, sonraki eksilerden neleri daha iyi yapabiliriz sorusunun yanıtının başta Nestor El-Maestro, tüm paydaşlarca düşünülmesi analiz edilmesi ve uygulanması gerek acilen... Maçlara adil hakemlerle çıkmak için üst düzey çaba harcanmaya devam edilmeli. İzmir’in yönetim erkanının maddiyi zaten geçtik, takıma manevi destek olması (tribünlere çok seviyor gözüktükleri Üçlü Oligarşi maçları dışında da gelebilirler) önemli... Kazanamıyorsan kaybetmemenin önemi öğrenilmeli... Taraftar elden geldiğince sonuçtan bağımsız destek vermeye devam etmeli. Önümüzde Kasımpaşa maçı var... Tarihsel olarak Göztepe’ye ters gelen ama kanat savunması sıkıntılı takımlardan ve düşmeme açısından rakiplerden biri. Tüm takımın ve bireysel olarak maç alma potansiyeli olduğunu bildiğimiz Halil, Adis, Cheriff, Di Santo, Soner, Tijanic, Lourency gibi oyuncuların fark yaratacak işler yapması gerek. Göztepe hemen her maç gol atabildiği için sonucu yine yenen goller belirleyecek, umarım başta İrfan Can tüm takım iyi gününde olur ve gol yemeden atmayı başararak kazanmayı en azından kaybetmemeyi becerirler. Murathan Mungan ile bitirelim... Ne geçmiş tükendi/Ne yarınlar/Hayat yeniler bizleri/Geçse de yolumuz bozkırlardan/Denizlere çıkar sokaklar...

Not: Galatasaray maçında cezalı duruma düşen tüm kombinelilerin bu maç için biletlerini Göztepeli olduğunu bildikleri birilerine devretmesini öneriyorum.