Ortalık aynı. Kan, revan.
Siyasiler sahada,
Her gün başka bir şehit haberi...
Başlarken ısınma turuna,
Yavaş yavaş gideriz dedim,
Pek de öyle olmadı.
Gündem izin vermedi doğrusu.
Gültekin Avcı...
Eski bir savcıydı.
Ayrıldı gazeteci oldu.
Bence iyi de yaptı...
Hiç kaçırmam yazılarını.
Hukukçu gözüyle anlatınca,
Okurken bilgi sahibi olduğum,
Ender gazetecilerden biridir...
İzmir'de yaşıyormuş.
Ben tesadüfen öğrendim.
Bir akşam üzeri Alsancak'ta,
Dolaşırken rastlamıştım.
Yanındakiler yüzünden,
Merhaba, diyememiştim.
Ayıp olmasın diyerek.
İyi yapmamışım, şimdi anladım.
Sonra öğrendim ki,
Zaten İzmir'de yaşıyormuş...
Bir dahaki sefere demiştim,
Üzgünüm bir daha olmadı...
Bu acem uşakları varya,
Hani Türk devletinin,
Kılcallarına kadar sızıp,
Elimizi, yüzümüzü karalayanlar...
İşte onların son kurbanı,
İpliklerini pazara çıkaran,
Eski savcı, iyi gazeteci,
Gültekin Avcı oldu.
Asıl üzüntüm şudur:
Bu tutuklamaya bence,
Yeteri kadar tepki verilmedi.
Yeterince kurcalanmadı.
Kendisiyle “davalı” hakimin,
Verdiği “hukuksuz” kararla,
Bugün içeri giren Avcı ise,
Yarın hiç kimsenin garantisi yoktur.
Karpuz gibi ikiye bölünmüşken,
Hukuk iğdiş edilirken,
Hatta güpegündüz, sokakta,
Tecavüze uğrarken,
Sessiz kalmak, susmak,
Hiç de normal değil...
Meslektaşım Gültekin Avcı'ya,
Alsancak'ta rastlamış,
Selam verememiş biri olarak,
Şimdi buradan,
Bu satırlardan,
Önce özür diliyor,
Sonra geçmiş olsun diyor,
Ama en önemlisi de,
“Takma kafana” diyorum...
Bunların hepsi gelir geçer,
“Kararmasın yeter ki,
Sol memenin altındaki cevahir”
Öğüdünü anımsatıyorum...
Son söz de acemlere;
Memleket sahipsiz değil,
Haberiniz ola...