İkinci Dünya Savaşı'nın Avrupa’da yaptığı sosyal, ekonomik ve siyasi çöküntünün ardından yeniden yapılanmaya giren ülkelerin en önemli sorunu olarak güvenlik ön plana çıkmıştı. Genel olarak, savunma harcamalarını azaltma ve ekonomiye kaynak yaratma stratejileri, SSCB’nin askeri gücünü muhafaza edeceğinin görülmesi nedeni ile, Avrupa için büyük bir tehdit algısına yol açmıştır. Ülkelerin tek tek ulusal egemenlik ve bağımsızlığının korunmasının mümkün olamayacağı anlaşıldığından önce Birleşmiş Milletler kurumu oluşturulmuş ama bu siyasi örgütün askeri caydırıcılıktan uzak olması, kritik kararların uygulanamamasına neden olmuştur. Bilindiği gibi Birleşmiş Milletler, Çin, Fransa, Sovyetler Birliği, İngiltere, Amerika Birleşik Devletleri ve (Türkiye dahil) 51 kurucu ülkenin, San Fransisco’da yaptıkları konferans sonrası 24 Ekim 1945 yılında resmen kurulmuştu. Bu tarihe izafeten de, her yıl 24 Ekim BM günü olarak kutlanmaktadır.

Devam eden yıllarda, SSCB tarafından 1947 yılında Berlin’in tekrar kuşatılması ve Çekoslavakya darbesi, Batı Ülkeleri ve Amerika için doğrudan tehdit olarak algılanmış ve Mart 1948 yılında, İngiltere, Hollanda, Fransa, Belçika ve Lüksemburg tarafından Batı Avrupa Savunma Örgütü kurulmuştur. İmzacı ülkeler, akabinde Amerika ve Kanada ile de görüşmelere başlamışlar, sonuçta da bu iki ülke dışında Danimarka, İzlanda, İtalya, Norveç ve Portekiz’in de katılımı ile, Kuzey Atlantik Antlaşması (NATO)12 ülke tarafından Nisan 1949’da imzalanmıştır. Tabii ki 14 Mayıs 1955 yılında Varşova Paktı'nın oluşturulması da bunu takip etmiştir. Türkiye ve Yunanistan 1952 yılında, Almanya 1955’de ve 1982’de İspanya ittifaka üye olmuşlar, 14 Mayıs 1955 yılında kurulan Varşova Paktı'nın lağvedilmesi ile de, Çek Cumhuriyeti, Macaristan ve Polonya, Bulgaristan, Estonya, Letonya, Litvanya, Romanya, Slovakya ve Slovenya, Hırvatistan ve Arnavutluk NATO’ya katılmışlardır.

NATO’yu şekillendiren 4 Nisan 1949 tarihli Waşington Antlaşması'na göre, antlaşmanın esas amacı, üye ülkelerin özgürlük ve güvenliklerini korumak olarak belirtilmiştir. Demokrasi, bireysel özgürlük, hukukun üstünlüğü ve uyuşmazlıkların barışçı yollardan çözümü gibi ortak değerler kapsamında, Kuzey Amerika ve Avrupa’nın güvenliğinin bölünmezliği hedeflenmektedir.

Gelinen noktada, NATO işlevini yerine getirmiş olsa da, artık hızla değişen ve önceden kurgulanamayan bir dünyada, kendine yeni stratejiler ve misyonlar yaratma sorunu ile karşı karşıyadır.

Ülkemizin otobanlarla tanışmasından, küresel konumlama ve GPS sistemlerine ve 2,3,4 ve 5 G cep telefonlarının kullanılmasına kadar birçok yeniliği getiren NATO kurumu sağlıkta da yapay zeka ve genişletilmiş siber ya da hibrid uygulamalar ile nükleer silahların yasaklanmasına kadar bir çok küresel sonuçlara imza atmıştır.

NATO’nun ülkeler nezdindeki merkez hastaneleri ve ISAF gibi özel görev sahra hastanelerinde en yüksek kanıta dayalı tıbbi teknolojilerin uygulandığı çok uluslu örnek tıp merkezleri yalnızca NATO ordularına değil, aynı zamanda yerel vatandaşlar için de güncel tıptan yararlanma imkanı oluşturmuştur. Nitekim uzaktan erişimli robotik cerrahi uygulamaları bunun için güzel bir örnektir.

Sonuçta, NATO gibi çok uluslu işbirlikleri, güvenlik dışında standart tıbbi prosedürler ile sağlık hizmetleri için de bir referans oluşturabilmektedir.