Lime lime olmuş ve sinematografik hiçbir değerin yanına bile yaklaşamayacak, abuk sabuk yerli-yabancı filmler; ikide bir iğrenç görüntülerle kıl tüy dökücü, basur sökücü ya da sekizinci sınıf seks kasetleri eşliğinde, erkeklerimiz için kışkırtıcı, kadınlarımız için hazırlayıcı bilmem ne reklamları;
Külahlı cübbeli, hurili beberuhili, zekaya saygısızlık-akla ihanet-inanca musallat bir ton cahilin sabah akşam saçmalıkları; “ben onlardan değilim” çığlıklarını mehter-ilahi-hamaset eşliğinde dillendirip, yayınlayanlara hayli cukka kazandıranları…
Eşeğin eksik kuyruğunu görüp görmediğini, ikiden sonra hangi rakamın geleceğini sorup, bilirse köşeyi döndüreceğini vaat eden, ama bir türlü yanıt alamayan, çünkü ahaliyi gayet iyi tanıyan bezirganları…
Kan üstünden vampir, ırk üstünden cani, cins üstünden errrrkek, iman itikat üstünden ulema kesileni; her sözüyle şiddete, her duruşuyla zevksizliğe, her yönelişiyle “nefret suçu”na rahmet okutanı…
Ver alttan şiir, sür üstüne yalaka manzarası, yürü be dün ne iken, bugünün reklam starı olmuş kurnaz sırtlanı!
Bu herzeleri şaşmaz bir nöbet çizelgesiyle; her “zevke”, her “kesime”, her “cenaha” uygun; zekanın en alt tabanına seslenme görevini taammüden bölüşerek, gayet kurnazca, planlı ve programlı çalışanı…
Bütün bunları yaparken, her fırsatta, ısrarla, cehaletten pervasızlığa atlaya sıçraya, çağdaşlığa, demokrasiye, laikliğe, insan haklarına, bilime, sanata, yurtseverliğe yedi gün yirmi dört saat küfredeni…
Dahasını sayayım mı? Düzeysizlik, en azından fiziki bir ölçüttür ve bu tipler düzeysiz bile değildir!
Huu RTÜK, huu ahali! Akili, duayeni, bizlere ahlak ve edep dersi vereni, huu memleket! Size bu ülkenin, yedi bölge dört ikliminden yayın yapan tv kanalizasyonlarından, pardon kanallarından manzaralar sunuyoruz. Nasılsınız, iyi misiniz? İyi olmalısınız. Öyle ya, mevsim asude, gidişat şahane. Vicdan ve ahlak mı, onlar köşede beklesin hele!
Saygıdeğer okurlar, işi ve çalışma koşulları nedeniyle, gazete diye geçinen tuhaflıklardan sanal ortamlara, tv diye geçinen saçmalıklardan kötücüllüğün yazılı-görsel şampiyonlarına, hepsini gayet iyi izleyen bir yurttaş sesleniyor. Muhalif kanalları ve adları her fırsatta tıkayıp, kamu algısını köreltmenin ve kılını kıpırdatmamanın şifrelerini çözmeye çalışıyor. Faşizmden yana iki lokma, şeriattan yana üç beş kıymık, kandan dinden kökenden milliyetten süs püs tırtıklayıp, sonra da “Halkımız bunları istiyor” iki yüzlülüğüne sığınanları tanımaya çabalıyor. “Toplum mühendisliği” adına, bir ülkenin dilinin, etiğinin, birikimlerinin, kurumlarının üstünde at koşturulmasına, mantıklı ve tutarlı bir gerekçe arıyor. Kısaca, bir ülkeye nasıl yazık edildiğinin tanıklığını ve acısını yaşıyor.
Bu köşede, okunsun okunmasın, görülsün ya da görmezden gelinsin, haftalardır bir şey konuşuluyor. O da şudur; darbecilerin ve karşıdevrimcilerin en büyük hedefi ve cesareti, insanımızın, laik ülke, çağdaş demokrasi ve modern bir yaşama dair algısının ve kalitesinin sıfırlanmasıdır. Bunun için, el ve güç birliği içinde kıyasıya çalışılmaktadır. Varlıklarını sürdürmek için, başka çareleri yoktur.
Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı, onları boş ver, asıl sen farkında mısın? Tam sırasıdır, vicdanına sor, 30 Ağustos, 9 Eylül, 29 Ekim sahi nedir?