Haber / Emine AKBABA

Trans Cinayetleri İzleme Projesi verilerine göre Türkiye, dünyada en fazla trans cinayeti işlenen ülkelerden biri oldu. Bu süreçte Türkiye, ilk imzacısı olduğu; kadınları, LGBTİ+'ları, kız çocuklarını şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi’ni, 1 Temmuz 2021 tarihinden geçerli olmak üzere feshetti. 11 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye tarafından çekincesiz olarak imzalanan ve 2014 tarihinde yürürlüğe giren sözleşme dil, din, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin şiddetin ortadan kaldırılmasını hedefliyordu. İzmir’de de trans bireylere yönelik sözlü ve fiziki şiddet ile saldırılar devam ediyor. İzmir’de 20 Kasım 2021 ile 17 Ocak 2022 tarihleri arasında 2 trans kadın öldürüldü, para karşılığı cinsel ilişkiye giren trans kadınlardan 2’si ağır yaralandı, 2’si de yine saldırıya uğradı. İzmir'deki bu saldırıların ardından LGBTİ+'lar, trans bireyler ve saldırıya uğrayan trans kadınlar ile İzmir sokaklarında ‘trans birey ve LGBTİ+ olmayı’ konuştuk. İstanbul Sözleşmesi'nin feshinin ardından yaşanan olayların arttığını öne süren trans bireyler, artık kendilerine yönelik bu saldırıların hukukta ‘nefret saldırıları’ olarak değil, tesadüf olarak algılandığını iddia etti. Trans bireyler, "Yaşamak istiyoruz" dedi.
Konuştuğumuz trans birey 28 yaşındaki Elif, geçen 17 Ocak'ta Bornova Sokağı'’nda gasp edilmeye çalışıldığını, darp edildiğini dile getirdi. Failler, polis merkezinden serbest bırakılırken, kendisinin ve arkadaşlarının hakaretlere maruz kaldıklarını öne sürdü. Söze kendi yaşam hikayesini anlatarak başlayan, Malatya'nın Dağrendi Köyü'nde dünyaya gelen Elif, 13 yaşındayken erkeklere ilgi duyduğunu, ablasının çoraplarını giymeye başladığını ve kendisine atanan cinsiyetten başka hissettiğini fark ettiğini söyledi. Kendisinin tek ve hastalıklı olduğunu düşündüğünü, hissettiklerini ilk kez 7’inci sınıftayken sınıf rehber öğretmeniyle paylaştığını aktaran Elif, "Kürt bir ailenin çocuğuyum. Rehber öğretmenim beni yargılamak yerine destek oldu. Malatya’da Fen Lisesi'ni kazandım. Lisede büyüme çağında olmamın da etkisiyle tek olmadığımı anlamaya başladım. Malatya'da LGBTİ'lerin olduğu bir kafede kendimin hastalıklı olmadığını görüyordum. Ailemden bu süreçte oldukça baskı gördüm. Özellikle ağabeylerimden hem fiziksel hem de psikolojik şiddet gördüm. Bu sırada Antalya'da üniversite kazandım" dedi.

Üniversite okurken iyice kendini tanımaya başladığını belirten Elif, bir gece kendi ifadesiyle radikal bir kararla trans kadın olmaya karar verdi. İlaç ve tedavi sürecine başlayan Elif, trans kadın olduğu için üniversitede yaşadığı ötekileştirmeyi şöyle anlattı: "Bir gün 270 kişinin içinde homofobik ve transfobik hoca, sırf trans kadın olduğum için 'Sen buraya layık değilsin' diyerek beni dersten attı. 'Dersime bu şekilde giremezsin' diyen hocalarım oldu. Bu bende bir travma yarattı. Ben de herkes gibi üniversite sınavını kazanıp gelmiştim ama sadece trans kadın olduğum için dışlanıyordum. İki yıl okuduktan sonra eğitimime devam etmedim, edemedim. Eğitim hakkım da elimden alındı."

‘36 GÜN KOMADA KALDIM’

Trans kadın olduktan sonra geldiği İzmir’de para karşılığı cinsel ilişkiye girmeye başlayan Elif, Alsancak Garı önünde ağabeyi tarafından silahla vurulduğunu, 36 gün yoğun bakımda kaldığını, ailesinin baskısıyla şikayetçi olmadığını, bugün bunun pişmanlığını yaşadığını, olay sonrasında hayata bakışının değiştiğini belirten Elif, “Trans kadın olduktan sonra fuhuş yapmaya başladım. Bizler için başka bir seçenek mümkün olmuyor. Trans olduğun için hemen bir seks objesi olarak algılanıyorsun. Bu sürede ailem de bu durumu öğrendi. Ağabeylerim Alsancak Garı'nın önüne geldi. Beni topuklu ayakkabılarım, saçlarım ve makyajımla görüp, kaçırdılar. Ağabeyim silahı ağzımın içine soktu ama vuramadı. O sırada kaçtım. Kaçarken arkamdan bir el ateş etti ve beni vurdu. 36 gün yoğum bakımda yattım. Benim aileme karşı herhangi bir olumsuzluğum olmadı, sırf trans kadın olduğum için beni öldürmek istediler. Ailemin, çevremin bir yaşam biçimi var ama benim de bir yaşam biçimim vardı. Ötekileştirildim, dışlandım ama bir karar verdim. Tekrar üniversite sınavına girdim ve kazandım. Şimdi yeniden istediğim bir bölümde üniversite öğrencisiyim" diye konuştu.

NEREDEYSE ÖLÜYORDUM

Yaşadığı sürecin ardından yeniden özgüvenini kazanan ve kendini ‘normal’ bir insan gibi görmeye başlayan Elif, geçen 17 Ocak’ta saldırıya uğradı. O geceyi anlatan Elif şunları söyledi:

"Damla ile komşuyuz. Damla'yla beraber karşılıklı duruyorduk ve alt katta Ceyda arkadaşım vardı. Üç kişi geldi. Önce Ceyda'nın boynuna doğru iki kere uzanıp kolyesini almaya çalıştılar. Ceyda tepki gösterdi. ‘Ne yaptığını zannediyorsun bak kameralar var’ deyince çekildiler. Sonra benim durduğum kapının önüne geldiler. ‘Canım gider misin’ dedim ve apartmanın içine girdim. Apartmandan üç dakika sonra çıktığımda 4 kişi sopalarla bize doğru geliyorlardı. Fark edince hemen Damla'ya içeri girmesini söyledim ve ben de tekrar içeri girdim. Sonra sesleri duydum. Apartmandan çıktığımda Damla'yı darp ediyorlardı. Ben de Damla'ya yardım etmek için gidip aralarına girdim. O sırada eğer kafamı çevirmeseydim çivili sopa ya kafama ya da gözüme gelecekti. O sırada darp edildik.”

Kendilerine saldıranlardan Damla ile birlikte kurtulup 1460 ve 1469 Sokak'ta bulunan polis çevirmesine doğru kaçtıklarını, biri kadın iki polis memurundan yardım istediklerini anlatan Elif, "Abla bize yardım eder misin? Bıçak var ellerinde darp edildik" dediğini ancak polislerin umursamadığını öne sürerek. "O sırada kadın memur elinde çayı, hiçbir şey yapmadı ve failler onların önünden geçip gitti. Biz polisin saldırganları yakalamamasına tepki gösterdik. Ben ‘Ölmek istemiyorum’ dedim. Failler yakalandıktan sonra erkek memur, 'Sizin korumanız değilim, müşteri pazarlığınızda anlaşamadınız da şimdi hatayı devlete mi yüklüyorsunuz' dedi. Ben de kendisine 'Ben vatandaş olarak mağdur oldum, beni kimliğimle yargılama' dedim. Bunun üzerine aşağılayıp, hakaretler etmeye başlayarak, 'Benim seni koruma yükümlülüğüm yok. Ben senin özel koruman değilim' dedi. Kollukla beraber olayın yaşadığı yere geldik. Faillerin yakalanmasının ardından gelen başka bir polis ekibi saldırıya uğrayan trans kadınlar olarak bizleri 'polise mukavemet' gerekçesiyle gözaltına almaya çalıştı. Failler karakolda bizlere yönelik tehdit ve hakaretlerini sürdürürken polis müdahale etmedi” dedi.
Elif, karakolda yaşandığını öne sürdüğü anları şöyle anlattı: "Bize saldıranlar polislerin önünde 'Öldüreceğiz sizi, sizi öldürmek suç değil, i…ler, travestiler' diye hakaret etmeye devam etti. Benim kimliğimde ismim Elif olmasına rağmen polis bana erkek isimleriyle seslendi. Damla ifadesini verirken Alsancak Polis Merkezi Amirliği'nin içinde bize saldıran failler tarafından yeniden darp edildik. Polis ise müdahale etmek yerine izlemeyi tercih etti. Buna dair ise tutanak dahi tutulmadı. Faillerin ifadesi bittikten sonra serbest bırakıldılar ve bizim çıkmamızı bekleyip karakolun önünden ayrılmadılar. Karakolun önünde aynı kişiler tarafından tehdit edilmeye devam edildik. Avukatımız, polislere 'Müvekkillerimin can güvenliği yok. Polis ekibi ile götürülmesini talep ediyorum' dediğinde yapmak istemediler. Daha sonra avukatımız sayesinde güvenli bir şekilde karakoldan çıkabildik. O güne dair Alsancak Polis Merkezi'nin güvenlik kameraları incelendiğinde belirttiğim tüm beyanların doğru olduğu anlaşılacaktır.”

‘ÖLDÜRÜLMEK İSTEMİYORUM’

İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilme tartışmalarıyla beraber halkın kendilerine yönelik kışkırtıldığı bir süreç yaşadıklarını belirten Elif, yolda yürürken "Sizi öldürmek suç değil, sizin ölmeniz lazım" gibi söylemlerle karşılaştıklarını söyledi. Kentte yaşanan saldırıların ardından kendilerini güvende hissetmediklerini, kolluk güçleri, halk ve komşularının şiddetine maruz kaldıklarını iddia eden Elif, İstanbul Sözleşmesi'nin kendisi için ‘özgürlüğü’ ifade ettiğini belirterek şöyle devam etti:
"İstanbul Sözleşmesi'nin feshi demek bizim ölümümüz demek. Sözleşme feshedildikten sonra İzmir'de 5-6 cinayet işlendi. Daha geçen hafta, önce evine girerken bir arkadaşımız başına ve boynuna bıçak saplanarak vahşice katledildi. Biz de bu toplumda insan olarak görülmeyi, değer verilmeyi ve öldürülme korkusu olmadan yaşamak istiyoruz.”

Ege Üniversitesi'nde Gazetecilik Bölümü öğrencisi olan ve kendisini trans birey olarak tanımlayan Utkuise, 20 Kasım'da saldırıya uğrayan iki trans kadını da yakından tanıyor. Bulunduğu her ortamda kimliğini açık olarak beyan ettiğini söyleyen Utku, "İstanbul Sözleşmesi bize yönelen şiddetin bir tesadüf olmadığını, bunun nefretten beslendiğini ve saldırının homofobik, transfobik olduğunu belirten tek sözleşmeydi. Sözleşmenin feshinin ardından hukuktaki adım kalktı. Artık bana uygulanan şiddet bir 'rastgelelik' olarak algılanıyor. Sokaktaki tüm homofobik, transfobik, queerfobiklere alan açıyor. Kullandığımız sokaklardan, oturduğumuz kafelere kadar bizim hayatımızda engeller oluşturuyor. Bilmediğimiz bir sokaktan gidemiyoruz, çünkü şiddet ile nerede karşılaşacağımız belli değil ve haklarımız güvence altında değil" dedi.

SİSTEMATİK VE PLANLI

Geçen 20 Kasım gecesi sistematik ve planlı bir biçimde iki trans bireyin farklı zamanlarda bıçaklandığını anlatan Utku şunları söyledi: "Hedef göstermelerin ardından insanlar kendilerinde bize laf atma, ezme, aşağılama hakkını görmeye başladı. Basmane Garı önünde 2 trans kadına saldırıda bulunuldu ve saldırıya uğrayan bir trans kadın kalbinden bıçaklandı. Garın oradaki onca kameraya rağmen saldırgan hala bulunamadı. 20 Kasım'da saldırıya uğrayan trans kadınla görüştüğümde dava açmaktan bile çekiniyordu. Çünkü bu sürecin sadece kendisini yoracağını, failin ceza almayacağını düşünüyordu."
Üniversitelerde kendilerine yönelik yurtlar bulunmadığı için cinsiyetlerine uygun olmayan yurtlarda kalmak zorunda kalan, buralardan atılma kaygısıyla kimliklerini açıklayamayan trans bireylerin, LGBTİ+'ların işyerlerinde de kimliklerini saklamak zorunda kaldığını ifade eden Utku, "Açıklayamamamızın en büyük nedeni ise şiddete uğrama kaygısı.  Kimliğini açıklayan trans bir doktorun 'ahlaka uygun olmadığı' gerekçesiyle işine son verildiğini gördük. Ben kendimi açıklama gücünü dayanıştığım topluluklardan alıyorum. Kol kola direndiğim, aynı sloganı bağırdığım insanlardan alıyorum. Çünkü biliyorum ki bana bir şey olursa arkamda örgütlü bir kitle var. Bu yüzden yalnız olmadığımı biliyorum. Ben de onları yalnız bırakmayacağım. Biz birbirimize sahip çıktık ve her zaman sahip çıkacağız” dedi.

Bu yayın Hollanda Büyükelçiliği İnsan Hakları hibe programı desteğiyle yürütülen ‘Kadın ve LGBTİ+ Odaklı Şiddete Karşı İletişim Projesi-NAR Projesi’ kapsamında hazırlanmıştır. Bu yayının içeriğinden yalnızca 9 Eylül Gazetesi sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.