Haber / Emine AKBABA

Türkiye’de son yıllarda bazı kesimlerin LGBTİ+'lara yönelik nefret söylemleri, hedef göstermeleri ve saldırılar devam ediyor. 2016-2017 yılları arasında Türkiye'de bu kapsamda 30’a yakın nefret suçu işlendiği belirtiliyor. 2015 yılından bu yana Türkiye LGBTİ+'lar için Avrupa'nın en kötü ikinci ülkesi olarak gösterildi. Trans Cinayetleri İzleme Projesi verilerine göre Türkiye, dünyada en fazla trans cinayeti işlenen ülkelerden biri oldu. Bu süreçte Türkiye, ilk imzacısı olduğu; kadınları, LGBTİ+'ları, kız çocuklarını şiddete karşı koruyan İstanbul Sözleşmesi’ni, 1 Temmuz 2021 tarihinden geçerli olmak üzere feshetti. 11 Mayıs 2011 tarihinde Türkiye tarafından çekincesiz olarak imzalanan ve 2014 tarihinde yürürlüğe giren sözleşme dil, din, cinsiyet ayrımı gözetmeksizin şiddetin ortadan kaldırılmasını hedefliyordu. 
İzmir’de de trans bireylere yönelik sözlü ve fiziki şiddet ile saldırılar devam ediyor. İzmir’de 20 Kasım 2021 ile 17 Ocak 2022 tarihleri arasında 2 trans kadın öldürüldü, para karşılığı cinsel ilişkiye giren trans kadınlardan 2’si ağır yaralandı, 2’si de yine saldırıya uğradı. İzmir'deki bu saldırıların ardından LGBTİ+'lar, trans bireyler ve saldırıya uğrayan trans kadınlar ile İzmir sokaklarında ‘trans birey ve LGBTİ+ olmayı’ konuştuk. İstanbul Sözleşmesi'nin feshinin ardından yaşanan olayların arttığını öne süren trans bireyler, artık kendilerine yönelik bu saldırıların hukukta ‘nefret saldırıları’ olarak değil, tesadüf olarak algılandığını iddia etti. Trans bireyler, "Yaşamak istiyoruz" dedi.

“ANNE 'İ…' NE DEMEK?"

Konuştuğumuz trans bireylerden İzmir'de yaşayan üniversite öğrencisi 21 yaşındaki Emir kendisini, "Toplumda kimine göre öteki, kimine göre olmaması gereken, hatta birçoğu için 'sapkın', kimine göre günahkar ama bana göre ise takılan lakapların dışında, kavramların ötesinde cinsel yönelim ve kimliği ile var olmaya çalışan biriyim" diye tarif etti. Emir, cinsel yöneliminin biyolojik cinsiyetinden farklı olduğunu 5 yaşındayken anaokulunda bir erkek çocuğundan hoşlandığında ve onu öptüğünde fark ettiğini anlatarak, "Ondan sonra ilkokula başladığımda kızlar voleybol, erkekler futbol oynardı. Ben hiçbir zaman erkeklerle futbol oynamak istemedim. LGBTİ+ çocuklar ilkokulda kendini fark etmeye başlıyor. Kız arkadaşlarımla beraber voleybol oynadığım için erkekler beni sınıfa almıyorlardı ve ilk kez ‘i…’ (ibne) kelimesini o yaşlarda duydum. Anlamını bilmediğim içinde gidip anneme, ‘Anne i… ne demek’ diye sordum" dedi.
Yaşam hakkının anayasa ile güvence altına alındığını, LGBTİ+'ların en temel haklarında dahi sorunlar yaşadığını vurgulayan Emir, pek çok trans bireyin cinsel yönelimi, cinsel kimliğinden dolayı iş bulamadığını, okullarında çok fazla ötekileştirildiğini ve okul yurtlarında barınamadığını anlattı. Daha önce Kredi ve Yurtlar Kurumu (KYK) yurdunda kalan bir trans erkek olan Aras'ın yaşadıklarını ise şöyle aktardı:
"Mesela Aras trans erkek. KYK yurdunda kalıyordu. Kaldığı yurttan, ‘ahlaka aykırı davranış’ nedeniyle süresiz olarak çıkarıldı. Barınma hakkı sadece cinsel yöneliğimi, trans birey kimliği nedeniyle elinden alındı.  Ben de üniversitede KYK yurdunda kaldığım bir dönem yaşadım. Yurdun bazı kuralları vardı, giriş-çıkışlarda üstümüzü arıyorlardı. Benim aramam yapılırken üstüm daha fazla aranıyor, bedenimde dokunulmaması gereken yerlere dokunuluyordu. Kendi aralarında şaka yaparak cinsel yönelimimle dalga geçtiklerini, kahkahalar attıklarını, yatağıma muz bırakıldığını hatırlıyorum. Tek bir avantajım vardı. Aynı odayı paylaştığım arkadaşlarımın beni tanıdıkça benimle önyargısız bir ilişki kurmaya başladılar. İşyerinde çalışmaya başlamadan önce hayatımın en kötü yıllarının üniversitede KYK yurdunda kaldığım zaman olduğunu düşünüyordum."

ARTIK DAHA TEDİRGİNLER

İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesine tepki gösteren Emir, artık sokakta yürürken daha fazla tedirgin olduklarını söyledi. Kendilerini biraz olsun güvende hissettikleri alanların şimdi yeterince güvenli olmadığını öne süren Emir, herkesin fail olabileceğini düşünmenin psikolojik olarak LGBTİ+ ve trans bireyler için yıpratıcı bir süreç olduğunu dile getirdi. Özellikle koruma kararı varken katledilen kadınlar olduğunu ve devletin yükümlülüklerini yerine getirmediğini ileri süren Emir, "Bir fail tarafından katledilen kadının çantasında, cebinde savcılık tarafından verilmiş uzaklaştırma kararları bulunuyor. Öldürülen pek çok kadının daha önce faillerini polise, savcılığa şikayet edip, koruma kararı aldırdığı, kararın ihlal edildiği ortaya çıkıyor. Failler bu kararlara uymuyor" dedi.
Türkiye’de LGBTİ+ olmayı erken olgunlaşmak olan gören Emir, metroda, otobüste, çarşıda yürürken insanların ona yönelik bakışların farkında olduğunu anlatan Emir şunları söyledi:
"Benim 'ben' olmam onları çok rahatsız ediyor. Toplumun her kesiminden insanın olduğu bir çağrı merkezinde çalışıyordum. WhatsApp’ta adımın yanında gökkuşağı bayrağı vardı. Sırf bu yüzden benimle ilgili cinsiyetçi şakalar yapıyorlardı. İşyerinde, ‘bir çalışanın diğer çalışana onur kırıcı bir davranışta bulunması halinde uyarı cezası verilir’ maddesi bulunmasına rağmen, söz konusu ben ve cinsel yönelimim olduğunda uygulanmaz oldu. Daha sonra da başka işyerlerinde çalışırken maruz kaldığım nefret söylemlerinin ardından, gerçek hayatla yüzleştiğimi fark ettim. Trans bireyler ve LGBTİ+'lar işe girmekte oldukça zorlanıyor. Cinsel yönelimlerinden kaynaklı, işyerlerinde çalıştırmak istemiyor, çalıştırsa da en ağır işlerde en ucuz ücretle çalıştırıyorlar. Benim çalıştığım şirket de global bir şirket olmasına rağmen ben de bunlarla karşılaştım. Ataerkil bir sistemdeyiz. Bu sistem erkek egemen bir sistem ve bizlerin varlığı onları rahatsız ediyor."

‘ÖLDÜRÜLMEYE YAKINIZ’

İzmir’de 2008 yılından bu yana sadece medyaya yansıyan 35 trans birey cinayeti olduğunu belirten Emir, para karşılığı cinsel ilişkiye giren trans kadınların ve diğer trans bireylerin kaldığı yerlerden olan Bornova Sokağı'nda gerçekleşen son olayın ‘güvenli alanlarına’ yapılmış bir saldırı olarak görülmesine neden olduğunu söyledi. Son yaşanan saldırıda polisin tutumunun da faillere güç verdiğini iddia eden Emir, "İzmir'de geçen hafta saldırıya uğrayan trans kadının, polise giderek haklarının ihlal edildiğini söylediğinde ‘Sen transsın ben senin haklarını korumak zorunda değilim, senin haklarınla ilgilenemem, bana ne" denilerek ötekileştirildiğini görüyoruz. Bornova Sokağı'nda bu saldırının yaşanması, bizlerin daha tedirgin hissetmesine neden oluyor. Güvenli alanlarımıza yönelik saldırılar ve faillere yönelik ceza yaptırımı uygulanmaması, bizleri tedirgin ediyor. Artık hepimiz öldürülmeye bir adım daha yakınız. Bu çok korku verici ancak tam da bu yüzden birbirimizin yasını tutarken isyanımızla var oluyoruz" diye konuştu.

Bu yayın Hollanda Büyükelçiliği İnsan Hakları hibe programı desteğiyle yürütülen ‘Kadın ve LGBTİ+ Odaklı Şiddete Karşı İletişim Projesi-NAR Projesi’ kapsamında hazırlanmıştır. Bu yayının içeriğinden yalnızca 9 Eylül Gazetesi sorumlu olup herhangi bir şekilde Hollanda Büyükelçiliği’nin görüşlerini yansıtmamaktadır.