Haber / Çağla GENİŞ

Onlar savaşla birlikte daha da artan şiddet ortamı nedeniyle ülkelerini terk etmek zorun kalan Suriyeli mülteci kadınlardan yalnızca birkaçı... Dilini dahi bilmedikleri bir ülkede, aileleriyle beraber ‘insanca’ yaşayabilmek için yıllardır mücadele ediyorlar. Ancak bu yaşam mücadeleleri çoğunlukla ayrımcılık duvarına çarpıyor. Türkiye’de pek çok zorluğun gölgesinde yaşamaya çalışan mülteci kadınlar, hayatın her alanında maruz kaldıkları sistematik ayrımcılığı ve bu ayrımcılık karşısında hissettiklerini anlattı.

Ülkesindeki şiddet ortamı nedeniyle Türkiye’ye sığınan Suriyeli Faraz, 2014 yılından bu yana ailesiyle birlikte İzmir’de yaşıyor. Türkiye’de siyasilerin söylemlerinin de etkisiyle, derinleşen yoksulluğun günah keçisi olarak gösterilen mültecilere yönelik nefret söylemlerinden büyük endişe duyuyor. Ayrımcılığa uğramamak için çoğu zaman kimliğini saklamak zorunda kalan 27 yaşındaki Faraz,  “7 yıldır Türkiye’de yaşıyorum. Kiralık ev ararken bile Suriyeli olduğumuz için vermek istemiyorlar. Ayrımcılığa maruz kalmamak için çoğu zaman kimliğimi saklamam gerekiyor. Çevremde benim gibi mülteci arkadaşlarım da aynı sorunları yaşıyor. Onlar da çoğu zaman kimliğini gizlemek zorunda kalıyor. Dışarıdayken Arapça konuşmuyorlar. Giyim tarzlarını değiştiriyorlar” diyor.

Savaşın enkazından çıkarak geldiği Türkiye’de yeni bir hayat için mücadele veren Faraz, artık ayrımcılığa karşı artık dayanacak gücü kalmadığını söylüyor: “Suriyeli kadınlarla ilgili hep bir ön yargı var. Mesela hep ‘Sen bekar mısın? Suriyeliler çok genç yaşta evleniyorlar!’ diye şaşırıyorlar. Hep kendimi anlatmak ve savunmak zorunda kalıyorum. Sanki bizlerde eğitim ve bilinç yokmuş gibi davranıyorlar. En önemlisi de erkeklerin cinsiyetçi bakış açısı... Hepimizi cinsel obje olarak görüyorlar.”

'İSTİSMARA UĞRADIM'

Suriyeli Eva, 33 yaşında... 5 yıl önce annesi ve kız kardeşi ile birlikte Türkiye’ye geldi. Eva hemşire, kız kardeşi ise İngilizce öğretmeniydi. Fakat mülteci olarak geldikleri İzmir’de mesleklerini yapamadıkları için tekstil atölyelerinde çalıştılar. Şeker hastası olan annenin durumu ağırlaşınca Eva’nın kız kardeşi işi bırakmak zorunda kaldı. Bir ayakkabı atölyesinde çalışarak tek başına evin geçimini üstlenen Eva, annesinin vefatı ve kız kardeşinin evlendikten sonra İsveç’e yerleşmesinin ardından geçen günlerini “Tek başıma kaldım” diye anlatıyor. Salgın başlayınca ilk işten çıkarılanlardan biri olan Eva, gördüğü dayanışma sayesinde zor günlerin üstesinden geldi. Bugünlerde üçüncü ülkeye yerleşme başvurusunun sonuçlanmasını bekliyor.

Mülteci bir kadın olarak Türkiye’de yaşadığı zorlukları anlatan Eva, hayatın her alanında ayrımcılığa ve cinsel şiddete maruz kaldığını dile getiriyor: “Yalnız olduğumu bilen birkaç erkek tarafından sürekli takip ediliyordum. Hatta bazen sabah kadar evimin önünde bekliyorlardı. Taşınmama rağmen hala güvenlik endişem oluyor. Çünkü bir keresinde iki erkek beni zorla ormanlık bir alana götürdü. İstismara uğradım ancak resmi kurumların beni koruyamayacağını düşündüğümden başvuru yapamadım. Uzun süre yaşadığım olayın ağırlığını kendi kendime atlatmaya çalıştım. Cinsel şiddet dışında pek çok ayrımcılık da yaşadım. Çalıştığım ayakkabı atölyesinde benim dışımda Türk bir kadın işçi vardı. Yemek saati geldiğinde patron bana yalnızca 5 dakika veriyordu. Bazen yetişemiyordum, aç kalıyordum. Diğer Türk çalışana ise zaman sınırlaması yoktu. Maaşlar konusunda da farklılıklar vardı. Suriyeliler her zaman daha az para alıyordu. Suriyeliler insan değil mi? Devletten hiçbir yardım almıyorum. Hastaneye gittiğimde herkes gibi sıraya giriyorum. Bir keresinde diş hastanesine gitmiştim. Doktor, kimliğime baktı ve Suriyeli olduğumu görünce, ‘Tırnağınız kırılsa bile hastaneye geliyorsunuz’ dedi. Kendimi çok kötü hissetmiştim.”

'MİKROP GİBİ BAKIYORLAR'

Eva, mültecilere yönelik nefret söylemlerinden duyduğu üzüntüyü ise şöyle dile getirdi: “Bize bakan herkesin gözünde hakaret var. İnsan değil mikrop gibi bakıyorlar. Hiçbir şeyi hak görmüyorlar. Makyaj yaptığımda ‘Neden yaptın?’ diyorlar. Kolsuz bir üst giydiğimde, ‘Siz Suriye’de böyle giyiniyor musunuz?’ diyorlar. Hiçbir şeyi hak görmüyorlar. Kocasından kıskananlar oldu. Eski mahallemde birinin kapısını çaldığımda, ‘Kocam var girme’ diyorlardı.”

'TÜRKÇE ÖĞRENDİĞİME PİŞMANIM ÇÜNKÜ...'

47 yaşındaki Suriyeli Zaza, 7 yıl önce ailesiyle İzmir’e yerleşti. Eşi sağlık sorunları nedeniyle çalışamıyor. Kendi daha çok down sendromlu kızı ve ev işleriyle ilgileniyor. 27 yaşındaki oğlu inşaatlarda çalışarak evin geçimini sağlıyor. Zaza, yaşadığı her ayrımcılıkta savaşın ve ülkelerinden uzak bir yerde yaşamanın burukluğunu hatırlıyor: “7 yıl önce Türkiye’ye geldik, 1 yıl Gaziantep’te yaşadık. Daha sonra İzmir’e yerleştik. Yol, iz bilmiyorduk. Eşim uzun süre iş bulamadı. Kiralayacak ev bulamadık. 15-20 gün akrabalarımızın yanında kaldık. Sonra bir ev bulup kendimizi içine attık. Evimiz kira. Eşim 50 yaşında; ayakkabıcılık yapıyordu ama belinde fıtık çıktı. Şu anda çalışamıyor. Oğlum inşaatlarda çalışıp ailemize bakıyor. Down sendromlu bir kızım var. 6 yaşında, Türkiye’de doğdu. 3 aylıkken açık kalp ameliyatı oldu, damar tıkanıklığı vardı… Uzun süre hastanede yattı. Mülteci bir kadın olmak zaten yeterince zor; bir de özel çocuğum var. Onunla ekstra ilgilenmem gerekiyor. Sara’ya özel eğitim aldırmak istedik ama çok masraflıydı. Durumumuz iyi olmadığı için gönderemiyoruz. Türkçe biliyorum ama bazen öğrendiğime pişman oluyorum. Otobüse bindiğimizde insanlar mülteci olduğumuzu anlayıp hakkımızda kötü şeyler konuşuyorlar. Bazen keşke Türkçe bilmeseydim de ne dediklerini anlamasaydım diyorum...”

'Yaşadıklarının ayrımcılık olduğunun farkında değiller'

Medya ve Göç Derneği Genel Koordinatörü Dilan Taşdemir, 8 yıldır mülteci hakları, ayrımcılık ve medyada nefret söylemi üzerine çalışmalar yürütüyor. Mültecilerin gündelik hayatlarında maruz kaldıkları nefret ve ayrımcılığı gözler önüne sermek için bir proje yürütüyorlar. ‘Proje Sessiz’ kapsamında “Türkiye’de hangi ayrımcılıklara maruz kaldınız?” sorusu yöneltilen mülteci ve göçmenlerin verdiği yanıtlar video ve podcast formatında hikayeleştirerek yayınlanıyor. Projenin saha koordinatörlüğünü üstlenen Taşdemir, “Mültecilerin bir kısmına ilk başta, ‘Yaşadığınız ayrımcılık hikayesini anlatır mısınız?’ diye sorduğumuzda ‘Ben hiç ayrımcılığa uğramadım ki’ yanıtını aldık. Soruyu spesifikleştirince bir kişiden onlarca hikaye çıktı. Çünkü artık insanlar o kadar kanıksamış ki ayrımcılığı... Yaşadıklarının ayrımcılık olduğunun bile farkında değillerdi” diyor.

*İsimler, görüşülen kadınların gerçek isimleri değil, güvenlik gerekçesiyle değiştirildi. Fotoğrafları ise yine aynı gerekçeyle kullanılmadı.