* * *
İşin en kötüsü de avlanma izni verilen türler arasında, korumakla yükümlü olduğumuz Bozayı, Çengelboynuzlu Dağkeçisi gibi türler de var. Uluslararası sözleşmelere imza atıp, "Bu hayvanları koruyacağım" diye söz vermek yetmiyor maalesef. Bizzat o sözü tutmamız lazım.
* * *
Avcılık, bir hayvansever olarak benim hiçbir zaman kabul edemeyeceğim ve açıkçası anlayamacağım bir aktivite. Aslında avcılık için spor yakıştırması da yapıyorlar.
Türk Dil Kurumu sporu "Bedeni veya zihni geliştirmek amacıyla kişisel veya toplu olarak gerçekleştirilen, bazı kurallara göre uygulanan hareketlerin tümü" olarak tanımlıyor.
Benim aklım; bir hayvanı öldürmenin bedeni veya zihni ne şekilde geliştirdiğine maalesef ermiyor.
* * *
Yaşam tüm canlıların en değerli hazinesi. Kiminin ömrü 1 gün, kimininki 100 yıl sürüyor. Bir yıl yaşayan da 100 yıl yaşayan da sımsıkı sarılıyor en değerli hazinesine. O yüzden kalkıp da bir canlının yaşamına spor olsun diye son vermek, bana zalimce geliyor.
"Et yemiyor muyuz, o hayvanlar da bir şekilde öldürülüyor" diyebilirsiniz. İnsanoğlu etobur yaratılmış. Nasıl ki bir aslanı karnını doyurma amaçlı geyik avladığı için kınamıyorsam ve zalim bulmuyorsam, elbette insanları da et yediği için eleştirmiyorum. Hatta bu vesileyle vejeteryan olmadığı mı da söyleyeyim.
Eleştirim karın doyurmak amacıyla tüketilen ete değil, eleştirim keyif ve zevk için hayvanların öldürülmesine. Dünyanın bazı bölgelerinde, yerli kabileler halen avcılık yapıyorlar. Gidip et satın alacakları kasapları veya marketleri yok. Avcılık yapmalarının tek nedeni evlerine yiyecek götürebilmek. Bizimki gibi medeni! dünya ülkelerinde ise avcılığın savunulur tarafı yok.