Nihayet, uzunca bir yolu yarıladık; 2020 Avrupa Futbol Şampiyonası finallerine katılma yolundaki ilk engel olan grup aşamalarını geçtik. Kaldı, diğer yarısı… Yani, 2020 yılının Haziran ve Temmuz aylarında, Londra’da oynanacak olan finaller…

Londra deniyor ama aslında yarı final maçları ve final maçı Londra’da oynanacak. Finallerde oynanacak grup, son 16 turu ve çeyrek final müsabakaları, ilk defa bu kupada farklı ülkelerin şehirlerinde oynatılacak. Mesela, dev turnuvanın açılış müsabakası Roma’da… Yarı finallere kadar Bakü, Kopenhag, St. Petersburg, Amsterdam, Bükreş, Glasgow, Bilbao, Dublin, Londra ve Münih şehirlerinde dönüşümlü olarak oynanacak maçlar…

Her neyse… A Milli futbol takımımız, yıllardır istediğimiz ve hatta özlediğimiz oyun tarzı ve isteğiyle bu yıl insanımızı mutlu etmeyi bildi. Ve her nasıl olabiliyorsa bu; biz Perşembe akşamından beri, tüm dünyayı unutmuş vaziyetteyiz. Ekonomi, eğitim sistemi, sağlıktaki sıkıntılar, özgürlük, demokrasi, basın ve diğer sıkıntılarımız… Milli takımın böyle bir iyileştirme misyonu da var! Unutturma görevi mi desem acaba?

Yarın oynayacağımız Andorra müsabakası bile artık umurumuz değil. Uzun zamandır bekliyorduk bu anı… Grup maçları tamamlanmadan finalleri garantiledik. Ve hatta yok play-off’muş, yok efendim, en iyi üçüncüymüş… Diğeri yense, beriki berabere kalsa falanmış… Tüm bu kehanetlere veya varsayımlara gerek kalmadan bir üst tura çıkabilmenin dayanılmaz hafifliğini yaşıyoruz millet olarak…

Ayrıca, ilkine 1996 yılında katılabildiğimiz Avrupa Şampiyonasına –ki, o yıldan 2020’ye kadar 7 final organizasyonu var– beşine katılabilme başarısı gösteriyoruz ki… Bu da gurur duyacağımız bir diğer unsur…

Ancak, Perşembe akşamı İstanbul’daki İzlanda maçının hemen başında, millet olarak bize hiç de yakışmayan bir şey yaptık! Kötü bir şey! Hem de çok kötü…

Futbola kısacık bir ara…

Mustafa Kemal Atatürk, 1922’de, Yunan işgali altındaki İzmir’e girdikten ve şehrimizi işgalden kurtardıktan sonra, kendisinin dinlenmesi için hazırlanan, Karşıyaka’daki İplikçizade köşküne gider. Hemen kapının önünde, yerde serili olan Yunan bayrağını görür ve üzerine basarak köşke gireceğini düşünenlere hitaben “Bayrak, bir ulusun onurudur. Ne olursa olsun yerlere serilemez ve çiğnenemez. Bayrak bir milletin özgürlük alâmetidir. Düşmanın da olsa hürmet lâzımdır” şeklindeki sözleriyle yerden kaldırtır ve aslında yüzyıllarca unutulmaması gereken de bir ders verir.

14 Kasım 2019 Perşembe akşamı, İstanbul Ali Sami Yen’e geri bağlanalım; maç daha başlamamış. Hakemler ve iki takımın oyuncuları, seremonideler. Ve ülkelerin milli marşları okunuyor. Önce misafir ekip İzlanda’nın… Islık, uğultu, protestolar… Bu mu Atamızın “yurtta barış, dünyada barış” doktrini ve bizim uygulamamız gerekenler? Barışı da geçtim! Hani, biz dünyanın en misafirperver milletiydik?

Dipnot; “İnsanları, bize geldiklerinde iyi tanımalıyız. Nasıl olduklarını anlamak için onlara gitmeliyiz.” J. Wolfgang Goethe.