Ülkelerin gelişmişlik düzeylerini ve sanata bakış açılarını görmenin bir yolu da mimarileridir. İlk kez tanıştığımız bir insanın giyim tarzından elde ettiğimiz ipuçlarından daha fazlasıdır. Sırf nasıl inşa edildiğini görmeniz, anlamanız ve fikir sahibi olmanız için sizi bir başka ülkeden kendine doğru çeken yapılar vardır. Bazen sırf oradaydım ve gördüm demek için bile yola çıkarsınız...

11 Eylül 2001’de terör saldırısından sonra yıkılan Dünya Ticaret Merkezi’nin yerine yapılan anıt, terminal ve alışveriş merkezinden oluşan ‘Oculus’ kompleksi onlardan biri. Bir alışveriş merkezi olmasına rağmen dev bir kuş kanadından oluşması herkesin ilgisini çekebiliyor. Ve yine New York'ta 16 kattan ve 2500 merdiven basamağından oluşan, içinde insanların dolaşabildiği Vessel heykeli adından söz ettirebiliyor. Dünyanın pek çok yerinden başka örnekler verilebilir. Elbette iyi örnekler olduğu gibi kötüleri de var.

***

Mimar Ayn Rand'ın "Hayatın kaynağı" adındaki kitabında dediği gibi mimari bir savaştır. Bu savaş kimi zaman sanatçıyla işverenin arasında, kimi zaman toplumla mimar arasında, kimi zaman da mimarın kendisiyledir. Ve aynı zamanda insanın ortaya koyduğu yaratımdan sonra da mutluluğun kutsamasıdır. İyi bir eser sadece sanatçıya değil, onu görene de mutluluk verir.

Mimarideki savaş, kentin her yerinde yaşansa da daha çok merkezinde hissedilir. Oysa mezarlıklar bile bir tasarım sonucu oluşturulmalıdır. Mesela Arjantin'in başkenti Buenos Aires'de Cementerio de la Recoleta'daki ilginç mezarlık dünyanın pek çok yerinden turist çekmektedir. Mezarlık bir kaç katlı mezar evlere, birer sanat eseri gibi duran mahallelere sahipken insanların o bölgeyi görmek istemesi garipsenmemeli.

***

Biz yine de İzmir'e dönelim. Hem geride bıraktığımız Dünya Tiyatrolar Günü'nü analım hem de son dönemde yapılan mimari yapılara şöyle bir göz atalım... İzmir'de projeler yapılırken dünyanın her yerinden insanlar gelsinler ve bu projeyi görsünler gibi dert yok. Burada daha çok kafamızı sokacak bir yer olsun, ona da şükür edelim modundayız. Sorduğunuzda bunun için yeterli kaynağımız yok cevabını alabilirsiniz. Oysa turizm sektörü, bu tarz yatırımlarla beslenir.

İlk örnek Mimarlar Odası'nın yeni merkezi. Çok güzel görünse de son katıldığım kadınlar günü etkinliğinde, tasarım yapılırken üzülerek söylemeliyim ki engellilerin unutulduğunu gördük. Sahneye çıkmak bir engelli için çok zor. İzmir genelinde pek çok yapıda, engelli vatandaşlarımız unutuluyor. Ama bunu Mimarlar Odası'nın da unutması çok kötü.

Bornova Kültür ve Sanat Merkezi'nde hem opera ve balenin hem de devlet tiyatrosunun salonları var ama iki eser aynı anda oynanamıyor. Çünkü duvarlar çok ince ve ses geçiriyor. Salonlarda sahneyi görmeyen koltuklar var. Soyunma bölümleri ile sahne bağlantısının çok iyi olmadığını biliyorum. Ayrıca orkestra çukuru da proje bittikten sonra halledildi. Ne kadar olması gerektiği gibi... İşte o kısım tartışılır. Bostanlı'ya geldiğimizde de Suat Taşer Tiyatrosu'ndan çok daha iyisini hak ediyor. Akustiği kötü, sahne kullanım açısından verimli değil, dahası zemini ışığı yansıtıyor. Isınma ve havalandırma sorunu büyük. Yerine çok daha iyisi yapılabilir. Bunlar gibi pek çok örnek verilebiliri. Tamam muhteşem yapılar beklentimizi bir kenarda tutuyoruz da en azından bu tarz projeler hazırlanırken o mekanları kullanacak sanatçılarla da konuşulması gerekmiyor mu?

Bu yıl Dünya Tiyatrolar Günü Ulusal Bildirisi'ni Prof Dr. Hülya Nutku hazırladı. Onun bildiride yer verdiği sözlerin bir bölümüyle bitirelim: "Sizlere Egenin incisi, ülkemin üçüncü büyük kenti, yeni oluşan gökdelenlerinin yanında, Büyükşehir’e yakışan şehir tiyatroları bile olmayan İzmir’den sesleniyorum. Tiyatro sanatının toplumları sağıltan, bireyleri düşündüren, topluca katılımı sağlayan, takım ruhuyla yapılan, bir o kadar da izleyenleri ortak paydada birleştiren yapıcı gücünü reddedenler, bugünün gelişmemiş toplumlarıdır.
Yüzyılın önemli yazarlarından biri olan Anna Seghers 'Sanatın gücünü bildiğimiz içindir ki, sorumluluğumuz o denli büyük' demiştir. Bunu sadece sanatı üretenler ve icra edenler için değil, o ülkeyi yönetenlerin de bu sorumluluğu duymaları için söylemiştir.
Yönetici erkin, sanat üzerindeki baskısı da bu sanatın yapıcı gücünün hissedildiği süreçten bu yana ağırlığını hissettirmektedir."