Geçen haftanın en önemli tartışmalarından biri de CHP’nin TBMM‘nin açılışına katılmayışı idi. CHP’nin bu eylemi “İdamdan sonra getirilen af” anlayışının bir yansıması gibi değerlendirildi. CHP’de iktidarın “Meşruiyet” arayışının dış odaklar tarafından yönlendirildiği bir dönemde bu eylem için neden bugüne kadar beklenildiği, FETÖ’nün palazlandırılıp
ülkeyi 15 Temmuz olaylarına götüren, Atatürk devrim ve ilkelerine karşı açılan ve hala devam eden savaşın başlangıcında liyakatsiz politikacılar tarafından öngörülen halkın fakirleşmesi, yoksullaşmasına yol açan ekonomik ve sosyal yönetim çizgisine karşı neden zamanında tepki gösterilmediği sorgulanmaya başlandı.
Can güvenliğinin, yargı bağımsızlığının ortadan kalktığı, ülke kaynaklarının haraç-mezat satıldığı, ihalelerde, atamalarda yandaşlara kol-kanat gerildiğinde, doğa ve hayvan kıyımının alabildiğine genişletildiği ülkede bu eylem “gecikmiş” olarak değerlendirildi.
Hepimiz biliyoruz ki ana muhalefetin iktidarın “Meşruiyet” sorununun miladı 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 2 milyon mühürsüz oyun Anayasa’ya aykırı kullandırılmış olmasıdır. Demokrasinin temel ilke ve değerlerinin “Atı alan Üsküdar’ı geçti” ifadesi ile çiğnenmesi karşısında gerekli çıkışı yapamayan ana muhalefet partisinin yasama döneminin açılışına katılmaması da aynı ifade ile sorgulanabilir. “Atı alan Üsküdar’ı geçtikten’’ sonra ortaya konan bir eylemin inandırıcılık boyutu istenen etkiyi maalesef vermemekte. Çünkü Anayasa Mahkemesi kararlarının tanınmaması ve uygulanmaması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemeleri kararlarının “yok” hükmünde muamele görmesinin arkasında ana muhalefetin 2017’de ıskaladığı “Meşruiyete” izin vermesi yatmaktadır.