Merkel, biz Türkleri Avrupa Birliği üyeliğine dair açık sözlülükle söylediği, “Türkiye'nin AB'ye üye olmasını geçmişte ve halen öngörmüyorum” şeklindeki düşünceleri nedeni ile kızdırmış olsa da, gerçekten çok kritik bir zamanda Alman ve dünya politikasında çok önemli işler başardı. Bu arada 1961 yılında başlayan ve Türkiye ile Almanya arasındaki İşgücü Göçü Anlaşması çerçevesinde Türklerin Almanya’ya işçi olarak gönderilmesinin 60'ıncı yıldönümü vesilesiyle düzenlenen törende Alman vatandaşı olan Türklere yönelik bir gönül alma cümlesini söylemeyi de ihmal etmedi: “Başta Türkler olmak üzere 1960'larda Almanya'daki iş gücü açığını doldurmak için ülkemize gelen yüz binlerce misafir işçinin isimleri kulağa yabancı gelse ve adınız 'Klaus' veya 'Erika' olmasa bile en az benim kadar Almansınız.”

***

Avrupa’da 4.5 milyon Türk yaşıyor ve bu rakamın 2 milyon 800 bin ise Almanya’da. Almanya Yabancılar Kayıt Merkezi'ne göre Türk kökenli Alman vatandaşı sayısı 1 milyon 476 bin 410. Almanya’da seçmen sayısı 60.4 milyon ve seçime katılım oranı da yüzde 70’ler seviyesinde yani kabaca oy kullanan seçmenlerin yüzde 3’ü Türk!

Almanya’nın ilk kadın başbakanı olan 1954 doğumlu Angela Dorothea Merkel, aynı zamanda en genç (51 yaşında idi) ve Doğu Almanya kökenli ilk başbakan idi. 2000 yılından bu yana CDU'ya liderlik ediyor ve 22 Kasım 2005 tarihinde bu yana da Almanya Şansölyesi olarak görevde. Polonya kökenli Lutherian bir papazın kızı ve 2 Aralık 1409 kuruluş tarihi ile Heidelberg'den (1386) sonraki en eski ikinci yükseköğretim kurumu olan Leipzig Üniversitesi mezunu. Ardından da Berlin-Adlershof Bilimler Akademisi Fizik Kimya Merkez Enstitüsü'nde kuantum kimyası üzerine doktora yaptı. 22 Kasım 2005 tarihinde göreve geldiği başbakanlıktan 26 Eylül'de düzenlenecek genel seçimler ile ayrılacak.

Politikaya ilk atıldığı yıllardaki objektif, tarafsız, soğukkanlı ve düşük profilli kişilik özelliklerini hep korudu. Öylesine soğukkanlı ki 9 Kasım 1989 akşamında, Berlin Duvarı'nın yıkılma sürecini başlatan on binlerce kişinin duvara akın ettiği anlarda Merkel, olayların heyecanına kapılmak yerine o geceki rutinine devam ederek, her perşembe yaptığı gibi önce saunaya ardından da arkadaşları ile bir bara bira içmeye gitmişti!

***

Politik yaşamının rehberi, o zamanın Şansölyesi Helmut Kohl gibi son derece karizmatik bir siyasetçi idi ve ilk bakanlığına da onun kabinesinde, 'Kadın, Gençlik ve Spordan Sorumlu' olarak atandı. Uzlaşmacı ve çözüm odaklılığı Merkel’i çevre bakanlığına taşıdı. 1998’de partisi (CDU) seçimi kaybettiğinde, bir bağış yolsuzluğu ile başına sorun açılan Kohl’u, Frankfurter Allgemeine için yazdığı bir başyazı ile kınadı ve onu istifaya çağırdı! Doğrusu Merkel’den beklenmeyen bu tavır, CDU parti seçmenini olumlu etkiledi, önce parti genel sekreteri, sonra da liderlik koltuğunun sahibi oldu. Tarihler 2005 Eylülü'nü gösterdiğinde de sosyalist demokratların efsanevi lideri Gerhard Schröder’i yüzde 1 farkla geçerek şansölye seçildi. Doğrusu o gün, “Bu ülke, bana inanılmaz fırsatlar ve yeni başlangıçlar verdi. Şimdi borcumu ödeme sırası bende” şeklindeki konuşmasının gereğini yaptı. Özgürlükçü, liberal, serbest piyasa fanatiği, işçi-işveren eşitliğinin ve sendikal hakların yılmaz savunucusu olarak muazzam bir sosyal düzen insiyatifi ve uyguladığı politikalar ile Almanya’yı Avrupa'nın en büyük sosyal refah toplumlarından biri konumunda tuttu. Alman ekonomisini ‘yeşil, çevreci, yenilenebilir’ özellikleri öne çıkan bir yapısal değişikliklerle restore etti, öyle ki bir nükleer enerji uzmanı ve taraftarı olmasına rağmen 2011 yılında Japonya'daki Töhoku depremi sonrası Fukuşima Nükleer Santrali'nden çevreye yayılan radyoaktif madde salınımı ile oluşan felaketi izlediğinde, aşamalı olarak Almanya’daki tüm nükleer enerji santrallerini kapatmaktan geri durmadı! Dış politikada önceliğini Avrupa Birliği entegrasyonuna verdi ve zaman içinde soğukkanlı politikalar sonrasında yaptığı anlaşmalar ile tüm Avrupa’yı neredeyse Almanya için pazar haline getirme başarısını gösterdi.

O, Almanya içinde 'ebedi şansölye' olarak nitelendiriliyor. Ülkesini, dünyanın en büyük dördüncü ekonomisi yaptı ve ekonomik varlık olarak dünyadaki ilk sırayı tutan Avrupa Birliği'nin tartışılmaz lideri ve lokomotifi oldu. İsmi hep istikrar ile anılsa da rakipleri, onu statükocu olarak nitelemekten vazgeçmedi! Yine de aklıselim Almanlar kendi aralarında konuşurken, “Helmut Kohl'un Doğu ve Batı Almanya'yı birleştiren, Merkel'in ise iki Almanya'yı kaynaştıran bir lider olduğunun” hakkını hep teslim ettiler.

Geçen Pazar yapılan Federal Parlamento seçimlerinde şimdilik SPD’nin adayı Olaf Scholz ipi göğüslemiş görünüyor ve Merkel sonrası için, şansölye ister Scholz ya da CDU/CSU ortak adayı Armin Laschet, ister Yeşiller adayı Annalena Baerbock olsun, gerçek şu ki Merkel sonrası zor bir görev bu isimleri bekliyor olacak.