Dünyada benzeri olmayan bir şiir serüveninden söz edeceğim bugün: Nazım Hikmet’in “Memleketimden İnsan Manzaraları” destanından. Önceki akşam Ahmed Adnan Saygun Sanat Merkezi’nde destanın kısaltılarak oyunlaştırılmış bir versiyonunu izledik. Rutkay Aziz tarafından kurgulanıp, yönetilen oyun Perdeci Oyuncuları ile Aysa Prodüksiyon’un ortak yapımı. Dekor ve afiş tasarımında Barış Dinçel’in, müziklerinde Cahit Berkay’ın imzası olan oyunun Rutkay Aziz, Taner Barlas, Levend Yılmaz, Levent Ülgen, Ebru Saçar, Özcan Alpar, Ekin Aksu, Lütfi Can Bulut, Enes Sarı, Hale Algabri, Öykü Eraslan’dan oluşan oyuncu kadrosunu başarılı yorumlarından ötürü kutlamak isterim. Nazım’ın 120. doğum yıldönümünde, bu oyun İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin yanı sıra, İstanbul Büyükşehir ve çeşitli ilçe Belediyeleri ile Çanakkale Belediyesi tarafından davet edildi. Umalım ki, diğer yerel yönetimlerimiz de ilgi gösterir bu önemli oyuna.

İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Nazım haftası etkinlikleri kapsamında dün de bir başka etkinlik vardı AASSM’de: Nebil Özgentürk’ün “Nazım 120 yaşında” belgeseli ve Serenad Bağcan-Ferhat Livaneli Orkestrası konseri. Bu etkinliği izleyemediğim için, “Memleketimden İnsan Manzaraları” oyunundan söz etmekle yetineceğim. Önemli sanat etkinliklerini kaçırmamaya özen gösteren Başkanımız Tunç Soyer’in de katıldığı gecede alkışlar dinmek bilmedi. Soyer’in bu tavrının sanata uzak duran nice yerel yöneticiye örnek oluşturmasını dileyelim.

On yılı aşan bir süre içinde mahpushanede yazılmış, beş kitaptan oluşan bir destan “Memleketimden İnsan Manzaraları”. Memet Fuat, “A’dan Z’ye Nazım Hikmet” kitabında, destanın yazımının kesintilere uğrayarak, yanı sıra başka işler de yapılarak on yıldan fazla sürdüğünü, ön tasarımını çok aşarak, memleketten dünyaya açıldığını, beşinci kitaptan sonra tamamlanamadan kesildiğini anlatır. Nazım, Kemal Tahir’e yazdığı 20 Mart 1940 tarihli mektupta destana ilişkin bazı bilgiler veriyor. “İstiyorum ki, okuyucu 12.000 mısraı bitirdikten sonra vıcık vıcık insan kaynaşan bir mahşerden geçmiş olsun. İstiyorum ki bu insan mahşerinin konkre ifadesi okuyucuya ana hattında, muayyen bir devirdeki muhtelif sınıflara mensup Türkiye insanları vasıtasıyla Türkiye’nin muayyen bir tarihi devredeki sosyal durumunu anlatsın. Tabii donmuş bir halde değil, diyalektik seyri ve akışıyla” dedikten sonra, birinci kitapta lümpen proleter, küçük burjuva sınıfların, ikinci kitapta küçük burjuva ve burjuva sınıfların takdim edileceğini, üçüncü ve dördüncü kitapta ilk iki kitaptaki 300 kadar karakterlerin gelişiminin yer alacağını belirtiyor.

‘Memleketimden İnsan Manzaraları’nda iki farklı trenin yolcularını anlatır Nazım. İlk kitapta, Komünist mahkumları taşıyan ‘15.45’ katarı “1941 Baharında” Haydarpaşa Garı’ndan hareket ettikten sonra, ikinci kitapta saat 19.00’da kalkacak olan ‘Anadolu Sürat Katarı’nın yolcuları çıkar karşımıza… Destana ilişkin önemli bilgiler içeren bir başka kitap da, bir yıl önce COVİD’den yitirdiğimiz değerli araştırmacı-yazar Emin Karaca’nın imzasını taşıyor. “Nazım Hikmet Şiirinde Gizli Tarih” başlıklı kitapta, Karaca, ‘Memleketimden İnsan Manzaraları’ndaki bazı karakterlerin kaynaklandığı kişileri deşifre eder. Karaca, ‘Mahkum Halil’ karakterinin eserin bazı dizelerinde Dr. Hikmet Kıvılcımlı’yı çağrıştırdığını söyleyen Kerim Korcan’dan alıntılar yapar, ama üçüncü kitaptan sonra ‘Mahkum Halil’in artık Nazım’ın kendisi olduğunu söyler. ‘Mahkum Süleyman’, Kemal Tahir’dir. ‘Mahkum Melahat’ karakteri ise iki gerçek kişiden yaratılmıştır: Fatma Nudiye Yalçı (Bilgesu Erenus’un yazdığı “Yaftalı Tabut” oyununun kahramanı) ve Emine Alev Şamilof. Tesfiyeci Fuat’ı da, Nazım imgeleminin yarattığı bir kahraman ve Nazım’ın ideolojisinin temsilcisi olarak görmektedir Emin Karaca.

Emin Karaca, Nazım’ın destanın ikinci kitabının hemen başında okuru gazeteci yazar Hasan Şevket’le ve “başparmak boyundaki adamı”, yani vicdanıyla tanıştırdığını söyledikten sonra, bu karakterin Fikret Adil’den kaynaklanmış olabileceğini, Nuri Cemil tipolojisinde ise “eski bir şapka gibi demokratlığı bırakan” Peyami Safa’yı anlattığından söz eder. Bütün bunları niye yazdım. Okuru, birazcık meraklandırmak, destanı baştan sona okumaya, bir de Emin Karaca’nın kitaplarına göz atmaya özendirmek için. Nazım’ın yaşamını tüm yönleri ile tanıtan Emin Karaca kitabı “Mistik, romantik, ağır mahkum ve göçmen şair Nazım Hikmet”in, bu ülkenin aydınlarının trajik serüvenine tanıklık eden yapıtlar içinde özgün bir yeri vardır. Karaca’nın kitapta yer verdiği “Dokuzuncu Yıldönümü şiirinin son dizeleri ile noktalayalım yazımızı, iki ustayı ve yaşamlarının en güzel yıllarını mahpuslarda geçiren tüm demokrasi kahramanlarını selamlayarak…

“…Çoğunun yüzünü unuttum büsbütün,

Yalnız, çok ince, çok uzun bir burundur aklımda kalan

Halbuki kaç kere karşımda oturup dizildiler.

Bir tek kaygıları vardı, hakkımda hüküm okunurken:

Heybetli olmak.

Değildiler.

İnsandan çok eşyaya benziyorlardı:

Duvar saatleri gibi ahmak,

Kibirli.

Ve kelepçe, zincir filan gibi hazin ve rezildiler.”