Tarım politikaları uygulanmadığı için az ekilen ürün fiyatlarının çok yüksek değerlere ulaştığını belirten Demran, bundan dolayı tüketicinin buna ulaşamadığını vurguladı. Talep fazla olduğunda ürünlerin üreticinin elinde kaldığını, bu durumdan dolayı da üreticinin topraktan koptuğunu söyledi. 

20212 yılında don olaylarının çok meydana geldiğini açıklayan Demran, şunları söyledi:

 “Özellikle bağlarda don zararları oluştu. Birçok alanda verimi etkileyecek boyutta özellikle Sarıgöl’de ilk erkenci çeşitlerde ciddi bir don zararı oluştu. Daha sonra Akhisar, Saruhanlı, Manisa Merkez, Salihli birçok yerde ciddi zararlar oluştu. Tabi ki zeytinde de etkilenen bölgeler oldu. Yer yer eksi 10-11 derecelere düşen sıcaklıklar gerçekleşti. Bu sezon bizim en büyük korkumuz tüm Türkiye’yi, dünyayı etkilediği gibi Manisa’yı da etkileyen kuraklık. Kuraklık artık tarımsal kuraklık boyutlarına oluştu. Türkiye’de birçok yerde verimi ciddi oranda etkileyen kuraklık zararları meydana geldi. Özellikle Güneydoğu Bölgesi, İç Anadolu Bölgesi ve göller bölgesi Isparta. Hepimiz gördük ki Isparta’nın simgesi olan güllerde yüzde 70-80’lere varan oranda verim kayıpları yaşandı. Yine arpa ve buğdayda özellikle Güneydoğu’da ve İç Anadolu’da ceddi verim kayıpları yaşandı.''

KURAKLIĞA DİKKAT ÇEKTİ

Manisa’da da kuraklık konusunda sıkıntıların yaşandığını vurgulayan Demran, “Manisa’da da Nisan ve Mayıs aylarında Nisan ayındaki yağmurlar bereket ayıdır.  Maalesef istenen yağışlar burada da düşmedi. Bizde çok fazla kuru tarım uygulanmadığından ovada özellikle sulama şansı olan çiftçiler buğdaylarını suladı. Ve daha sonra da Mayıs ayı başlarında ekimler gerçekleşti. Mısır ve pamuk ekimi hemen hemen yer yerde çıkışlar tamamlandı” diye konuştu. 

Önümüzdeki süreçte en çok tedirgin eden bizi Gediz Ovası’nı sulayan su deposu Demirköprü Barajıdır. Demirköprü Barajındaki su oranı yüzde 14 civarlarında. Bu yüzde 14 suyla ne kadar süre kanallara su verilebilir ve bu kanallardan sulama ne kadar yapılabilir. Biz Aralık ayı gibi bu tehlikeyi duyurmuştuk. Şuanda bir belirsizlik var. Biz şunu önermiştik : Eğer yeterli su yoksa görünen o ürün deseninde değişiklik yapılmasını istemiştik. Mısır pamuğa göre çok su tüketen bir ürün. Gerekirse ayçiçeği ile ikame edip kanallardaki suyun daha verimli bir şekilde değerlendirilip özellikle bağların ve sebze alanlarının, domatesin, patlıcanın, biberin. Özellikle domates ve biber konusunda ciddi ekilişler var. Türkiye’de ilk sıralardayız. Bunların su stresine girmemesi, yer altı kaynaklarına çok fazla yüklenilmemesi için bunu talep ettik. Çünkü yer altı su kaynakları da sınırlı. Nasa’nın yayınladığı kuraklık haritalarında yer altı suyumuz çok fazla değil. Yer altından sulama yapan üreticilerin sadece damlama sulamaya izin verilmesini, vahşi sulamaya izin verilmemesini istemiştik. Çünkü damlama sulamayla açık yani vahşi sulama yaklaşık yüzde 70-80 oranlarında su kullanımına etki ediyor. Damlama kullanıyorsanız yüzde 70-80 oranında tasarruf sağılıyorsunuz. Yer altı su kaynaklarının verimli kullanılması ve bütün sezonu kapatabilmesi için bu taleplerimiz vardı.  Ama olmadı.'' 

Mazot, ilaç ve gübre fiyatlarındaki artışın yüzde 70’lere çıktığına dikkat çeken Demran, şöyle devam etti:

“Zaten mazot fiyatları arttı. İlaç ve gübredeki artış yüzde60-70 sayılarına ulaştı.  Bu doğal olarak ürün fiyatlarına da yansıyor. Hem Türkiye'deki enflasyona hem de dünyadaki enflasyona baktığımızda dünya verileri gıda fiyatlarında yüzde 40'ın üzerinde artışın olduğunu görüyoruz. Türkiye'de de tabi ki yansımalar bu şekilde. Ürün desenlerine müdahale edilmediği için tarım politikaları oluşturulmadığı için maalesef ya az ekilen ürün fiyatları çok yüksek değerlere ulaşıyor. Tüketicinin buna ulaşamamasına neden oluyor.  Y ada geçen sene Manisa’da domates ve biberde yaşadığımız, bu sene patates ve soğanda yaşadığımız olaylar çıkıyor. Talepten daha fazla gerçekleşen üretim, üreticinin elinde kalarak ciddi anlamda zarar görmesine neden oluyor. Bu tarım politikasızlığı üreticiyi topraktan kopardı. Üretici para kazanamıyor ama tüketici de sağlıklı ve ucuz gıdaya ulaşamıyor. Düne kadar 80-100 liraya pazar ihtiyacını karşılarken şuan 200 TL’ye varan para ödemek durumunda kalıyor. Bu tablo Türkiye'ye yakışmıyor." 

ÜRETİMİ CİDDİ ANLAMDA ETKİLİYOR

İklim değişikliği, don, sel, kuraklık üretimi ciddi anlamda etkilerken bir yandan da üretilen ürünün değerini bulamaması üreticiyi tarımdan kopardığını ifade eden Demran, sözlerini şöyle tamamladı:

 “Özellikle genç kesim tarımdan uzaklaşıyor. Biz Ziraat Mühendisleri bu zincirin halkasıyız. Tarımdaki gelişmeler en yakın bizi ilgilendiriyor. Güzel tablolar çizmek isteriz aslında. Yapılması gereken öncelikle toprağı korumak. Hep şunu vurguladık Manisa üzerine 12 ay tarım yapılabilen iklime ve verimli toprak kalitesine sahip mutlak şekilde korunması lazım. Toprak ve su korunmadığında ne olduğunu şuanda Marmara görüyoruz. Toprak bunun faturasını kesiyor. Ona nasıl davranırsanız o karşılığı veriyor. Maalesef Manisa'da o kadar karşı çıkmamıza rağmen enerji üretimi için hala daha jeotermal kuyulara izin veriliyor olması bu topraklara yapılan en büyük ihanet. Manisa sadece Manisa halkının değil, tüm Türk halkını besliyor. Çünkü bizim buralarda yetişen ürünler dünyanın her yerine gönderiliyor. Kirazlarımız, kuru üzümlerimiz dünyanın ortak değerleri. Önümüzdeki süreçte Manisa'nın yaşayacağı en büyük risk, dolu ve sel gibi afet riskleri. Dileriz bu bela yaşanmaz. Çünkü su hem insan yaşamı için hem bitkisel üretim için olmazsa olmaz bir unsur. Burada belediyelere de iş düşüyor. Su tüketim politikalarının yeniden gözden geçirilmesi lazım. Su tasarrufu sağlanmalı. Yeni tesis edilecek park, bahçe gibi alanlarda daha az su tüketen peyzaj bitkilerine yer verilmeli. Artık su her zaman gündemimizde olacak bir konu.".