Küresel Yapılanma ve İç Cephe

Abone Ol

Toplumsal ve küresel yapılanmaların kalıcı etki yaratan dinamik unsuru teknolojidir. Kültür ve sosyal yapılar görece daha yavaş değişir. Politika; ideoloji temelli olarak bu yapılanmaların etkisinde şekillenir. Tarım teknolojileri uzun süre geleneksel toplumları yaratmıştı. Mekanik düşün sistemi sanayi toplumunu yarattı. Günümüzün büyük teknolojik yenilenmeleri kuantum düşün sisteminin tetiklediği bilişim, bilgi, genetik, yapay zeka ve nihayet kuantum bilgisayaralar dönemi ile bilgi toplumunun yeni evrelerini yaratıyor. Yeni teknolojilerin bu belirleme gücü, Kurzweil’in deyimi ile tekillik çağıdır. Tekillik çağındaki hızlı değişim ve yeniliklerin yıkıcı yenilenme süreci, aynı zamanda dinamik ve kaotik durumlar yaratır. Bu ortam ve koşullarda günümüzün küresel güçleri arasındaki güç ve rol kapma yarışı, yeni küresel yapılanmanın düzensizlik ve kavga evresini getirdi. Çevremizde olup bitenler bu gelişmelerin yansımalarıdır. Üstelik bu durumu kullanmak isteyen süper güçler, yangına benzin dökercesine kültürel fay hatlarını kaşıyor ve karıştırıyor. Ülkemizi kuşatma gayreti bu rotada yürüyor. Oysa insan beyni ve zihni tedirginlik ve güvensizlik yerine dinginliği ve düzeni; kavga yerine barışı ve uzlaşmayı; kaos yerine düzen ve sistemi tercih eder.

Değinilen koşullarda ülkemizin çok yönlü kuşatma altında olduğunu geçen haftaki yazımda belirtmiştim. Bu kuşatmayı kırmak ve bu kuşatmadan başarı ile çıkabilmek için iç cephenin güçlü ve ülke yönetiminin stratejik aklı kullanabilir yetenekte olması gerekir. Stratejik aklı kullanmanın en güzel örneğini uzakta aramamıza gerek yok. Bunun en başarılı örneğini M. Kemal Atatürk verdi. Bunun için, geçmişteki başarıları ile topluma güven veren bir lider olarak Anadolu’ya geçti. Toplumun tümünü bu sürece katmanın yollarını aradı. Müdafa-i Hukuk Dernekleri ile toplum tabanına indi. Toplumun bütüncül katılımını istedi. Kongreler ve Meclis oluşturularak, kimseyi dışlamayan bir düzen kurdu. Tüm yoksunluk ve yoksulluğa rağmen halkı inandırdı ve kurtuluş için ordu kurdu. Toplum da onun stratejik aklına güven duydu. Mustafa Kemal sadece, iç cepheyi organize etmekle yetinmedi. Dış cepheyi oluşturan işgal güçleri ve Saltanat yanlıları arasındaki çelişki ve çıkar zıtlıklarını, stratejik aklıyla gün yüzüne çıkardı. Bir avuç askerle çıktığı yolculuğa bir Milleti kattı. Kurtuluşu başardı. Bununla yetinmedi. Geleceği de düşünerek, güçlü bir devlet ve toplum yapılanması için sağlam kurumlar getirerek, ilkel tarım toplumundan çağdaş bir sanayi toplumu olma sürecini güçlü biçimde getirdi. Savaştığı ülke dahil tüm komsuları ile barış anlaşmaları oluşturdu.

Şimdi Türkiye’mizin bugünkü koşulları, aklı ve zihni stratejik kullanmanın koşullarına ne denli uyduğuna bakmamız gerekiyor. M. Kemal Atatürk’ün kurucu irade olarak oluşturduğu, bir birini kontrol eden ve toplumun tümünü katan sistem ve kurumlar son yıllarda değiştirildi. Meclis işlevsiz, bakanlar yetkisiz; ordu kendi koşulları ve süreçleri içinde işleyen bir kurum olmaktan, siyasetin emrinde bir kurum olma sürecine sokuldu. İmparatorluk kalıntısı olarak, çok ırklı ve çok dinli bir yapıyı ayakta tutan laiklik ilkesi yerine kutsal din, kendi işlevi dışında, adeta ideolojiye dönüştürülerek politik bir araç durumuna getirildi ve yıpratıldı. Toplumsal bütün ve katılım yerine, muhalefet günah keçisi gösterilip, baskı altına alındı ve ötekileştirildi, Kutuplaşma yaratıldı. Basın ve düşünce özgürlüğü kısıtlandı ve birçok düşünür tutuklandı. Cumhuriyetin bağımsız bilimsel kurumları olan DPT; TÜBİTAK VE MPM siyasetin emrine alındı. Siyasi yandaşlık geçer akçe oldu.

Ekonomide üretim, verimlilik ve sanayi yerine, sınırlı katma değer yaratan ticaret ve inşaat teşvik gördü. Yoksulluk, işsizlik ve gelir dağılımında bozulma arttı. Orta sınıf eridi. Enflasyon ve pahalılık derin yoksulluk yarattı. Gelecek umudunu kaybeden gençlik, ya yurt dışına yönlendi ya da eğitimini bıraktı. Toplumda bilim yerine cehaleti teşvik eden konuşmalar ve tarikatlar, itibar görüp, eğitim sürecinde rol üstlendi. Stratejik akıldan yoksun kör inanç itibar gördü. İnançlar yanında, eşitliği bozan ırki unsurlar politika aracı oldu. Kısacası Tolumun iç cephesi, dış kuşatmayı karşılayacak yapıda değil. Tüm toplum kesimlerinin süratle stratejik akla dönmesi zorunlu bir ihtiyaçtır. Zira Stratejik akıl ve mantıkla bütünleşen inançlar değerlidir. İnanç, insanın ilk insansılardan beri temel özelliğidir. Ancak akıl ve mantık bu inanca yol gösterendir. Aklın yaşama uyarlanması teknolojidir. Toplumsal yapıya uyarlanması sistem, düzen ve kurumlardır. Bunu başaramayan ülke, toplum ve yapılanmaların, günümüzün tekillik çağında yaşama şansı kalmıyor.