Geçen hafta, CHP 250’yi aşkın yerel yöneticiyi Afyonkarhisar’da bir araya getirdi. 'Yerel Yönetimler Çalıştayı'nın amacı, CHP’li belediyelerin ortak hedefler doğrultusunda, ortak yöntemlerle çalışmalarının sağlanmasıydı. Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı 7 temel ilke, (kendi sözcüklerimizle özetlersek) şunlardan oluşuyordu: 1. Kimseyi ötekileştirmeyeceksiniz, 2. Nepotizme geçit vermeyeceksiniz, 3. Yoksul semtlere, dezavantajlı gruplara, kadınlara pozitif ayrımcılık, 4. Sosyal yardımlarda insan onurunu korumaya dikkat edeceksiniz, 5. İsrafla mücadele, şeffaflık, hesap verebilirlik (keşke bu madde içinde ‘rüşvetle mücadele’ sözcükleri de geçirilseydi), 6. Atamalarda liyakat, 7. Adaletten şaşmayacaksınız.

Kılıçdaroğlu’nun karşı çıktığı eski tarz yönetim anlayışı yüzyıllardır bu ülkede geçerli. Alışkanlıkları değiştirmek de hiç kolay değil (örnekleri sıralamama gerek yok herhalde). Ama, bir noktadan başlamak gerek… Ve Genel Başkanın yaptığı gibi, yanlış uygulamalar içine girenlerin kulağını sertçe çekmek… Açıklanan 7 ilkeyi, siyasi görüşleri ne olursa olsun tüm dürüst yöneticilerin uyması gereken temel ilkeler olarak görüyorum… Ve, keşke bu yedi maddeye birkaç tane daha eklenebilseydi diyorum; sosyal demokrat belediyecilik anlayışının gereği olarak. Örneğin ‘kamucu’ yaklaşım, ‘ortak akıl’ ve ‘popülizmden uzak durmak’(!)… Elbette, kendilerini ‘imparator’ sanan yerel yöneticilerin hiç hoşuna gitmeyecek başlıklar…

Ortak akıl meselesi, üç büyük kentimizin yerel yöneticilerinin üzerinde hassasiyetle durdukları bir konu. Sanırım, fikirlerini fiiliyata dökmeleri için biraz daha zaman tanımamız gerekiyor onlara. İzmir’de Tunç Soyer, iki alanda ortak aklı harekete geçirmek için girişimler başlattı. Tarım alanının sorunları ve Kültürpark‘ın geleceği konularını masaya yatırmak üzere toplantılar düzenlendi. 17 Haziran’da, Büyükşehir Belediye Başkanı’nın katılımı ile düzenlenen 'Kültürpark Arama Konferansı' kentin STK’larını ve kültür insanlarını buluşturan bir ortak akıl arayışı idi. Aslında, bu toplantı, 2014 yılında, TMMOB’ye bağlı odalar tarafından, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Kültürpark Projesi’nin yanlışlarının paylaşıldığı basın toplantısının ve 2016 Mayıs’ında Büyükşehir’in Koruma Kuruma Kurulu’na sunduğu, doğal ve tarihi sit olan Kültürpark alanında ciddi yapılaşma içeren projeyi açıklamasının ardından başlatılan eylemlerin devamı niteliğindeydi. 2016’dan günümüze uzanan süreçte, forumlar, paneller, imza kampanyaları birbirini izledi.

17 Haziran’daki toplantıda Kültürpark’ın önümüzdeki dönemde nasıl bir işleve kavuşturulacağı konusu en çok tartışılan madde oldu. Kültürpark’ı salt bir ‘kent parkı’ olarak görmek isteyenlerin yanı sıra, mekanın kültürel ve sosyal etkinliklere açık olmasını önerenlerin sayısı da az değildi. Bu toplantının ardından, katılımcılar 5 atölye çerçevesinde sorunları ve çözüm önerilerini değerlendirdiler, raporlar oluşturdular. Bu hafta başında, gene Belediye Başkanı’nın katılımıyla, İzmirSanat’da gerçekleşen '2. Buluşma'nın gündemine güncel bir sorun daha eklenmişti: Binalarının depreme dayanıklı olmadığı gerekçesiyle, önümüzdeki günlerde Balçova’daki mekanlarından çıkmaları istenen Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi öğretim üyeleri ve öğrencilerinin feryatlarına duyarsız kalmayan Tunç Soyer’in Kültürpark’daki hollerin geçici olarak GSF’ne tahsis edilebileceği yönündeki görüşü tartışmaya açıldı. Çoğunluk, bu görüşün karşısındaydı. Ne yazık ki, kentin en seçkin aydınlarının oluşturduğu topluluk içinde sanatı savunanlar azınlıktaydı. Hatta, AVM’lerde yeterince sanat mekanı olduğunu söyleyen talihsiz bir konuşmacı bile oldu.

Kültürpark’da eğitime ve sanatsal etkinliklere mekan sağlanması, ilk toplantıda bazı konuşmacıların dile getirdiği gibi, parkın kurucusu Dr. Behçet Uz’un 'Kültürpark bir halk üniversitesi olacak' görüşünü hayata geçirmek olmayacak mıydı? Zaten, Tunç Soyer’de, seçildiği ilk günlerde 'Kültürpark’a kültürünü geri kazandıracağız' dememiş miydi? Soyer, üzerinde anlaşmaya varılamayan Kültürpark’ın işlevi konusunu 'halka soracağım' diyerek tartışmalara nokta koydu. Halkoylaması ya da anket, yerel yönetimin başvurabileceği yöntemlerden biridir elbette. Ama, her konuda mı? Şüpheliyim… Sanat bir ihtiyaç olarak geniş kitlelerin bilincinde yer etmediği sürece, bu tür anketlerin sonucu bellidir.