Serdar ÇELENK

Gelin bakalım neymiş bu yedinin kerameti, bugün yazımıza konu olan. Yedi, rakamla 7, çok kullanılan bir sayı. Kültürel, dini, tarihsel ve psikolojik alanda yedi rakkamı o kadar çok kullanılmış ki, insan şaşırıyor. Yedi gün, yedi kıta, yedi kat gök, yedi kat yer, haftanın yedi günü, yedi nota, gökkuşağının yedi rengi, ülkemizin yedi bölgesi, pamuk prensesin yedi cüceleri, Yedikule, İstanbul’un yedi tepesi, yüüüzümüzdeki yedi delik, yedi kocalı hürmüz, 007, yediveren gül, yediden yetmişe...

Bizim Yediler

Böyle uzar gider yedi sayısının kullanıldığı yerler. Ama bizim bugün konu edeceğimiz yedi, turizmimizi ilgilendiren yedi. Anadolu’nun kadim kültürünün bir parçası, ülkemizin zenginliği. Örneğin Antik Dünyanın 7 harikasının iki tanesinin ülkemizde olması. Yine antik dünyanın yedi bilgelerinin bir bölümünün Anadolulu olmaları. Yedi Uyurlar. Hristiyanlığın ilk cemaatlerinin oluşturduğu Yedi Kiliseler.

Benim çok sevdiğim, değerli hocam Prof. Dr. Şadan Gökovalı’nın 1968 yılında yazdığı bir kitapçığı buldum kitapların arasında. Tam da bu konuyu anlatan. Yedi Bilge, Yedi Harika, Yedi Kilise, Yedi Uyuyanlar. Yarım asır geçmiş basıldığı günden bu güne. Sararmış yaprakları, ama içi bilgi dolu. Hem de damıtılmış, öz bilgi. Şimdi gelin bakalım, neymiş bu turizmimiz için kullanılabilecek değerli yediler.

Felsefe

İsadan önce yedinci (bak yine yedi) ve altıncı yüzyıllar bilmin doğuşuna tanıklık eder. Aydınlanma, bilmin altın çağı olarak kabul edilir. İnanılmayacak bir şekilde, bölgemizin filozof-bilim adamları parlak ışıklar saçmış ve insanları aydınlatmış. Hem de ne aydınlatma, insanların gözleri kamaşmış, kafaları karışmış.

Eskiden bilim ile felsefe ikiz kardeşti ve hiç ayrılmazlardı birbirlerinden. Felsefe sözcüğünün etimolojik kökenine bakınca da hemen anlaşılıyor zaten. Yunanca sevgi, dost, arkadaş anlamındaki Philo ile Bilgelik, bilgi anlamındaki Sophia sözcüklerinin birleşmesinden ortaya çıkmış. Felsefe (Philo-Sophia), bilgeliği seven, bilginin dostu, arkadaşı yani. Sonra Yunancadan Arapçaya geçmiş, oradan da Türkçeye Felsefe olarak yerleşmiş.

Yedi Bilge

Peki kimdi bu yedi bilgeler, nerelerde yaşadılar? Miletos’lu Thales, Priene'li Bias, Korinthos’lu Periandros, (bazılarına göre Girit’li Epimenides), Lesboslu Pittakos, Sparta’lı Khilon, Lindos’Iu Kleobulos, Atina’lı Solon. Coğrafya aynı coğrafya. Işık bu bölgeden yükselmiş. Kendi dibine pek fazla ışık vermemiş, gitmiş batıyı aydınlatmış. Sonra biz de batıya benzeyeceğiz diye debelenip duruyoruz. Ne kadar acı, değil mi?

Yedi bilgenin ilk iki tanesi bizim topraklardan, Söke’den. Biri Söke’ye 15 km. uzaklıktaki Güllübahçe’deki antik Priene kentinde doğmuş. Diğeri ise 20 km. daha ilerde, Balat köyünün yakınındaki Milet’te. Yani “Toprağım naber?” deriz ya. İşte bu da öyle bir şey.

Miletli Thales

Miletli Tales (Thales) muhteşem ötesi bir adam. Bilimi ve felsefeyi başlatan adam. Bilimin ve felsefenin babası yani. Buradan, bizim topraklarımızdan çıkmış. Tales sayesinde insan pratik yarar için değil, gerçek bilgiye ulaşmak için çaba harcamaya başlamış. Bilmin yolunu aydınlatan meşaleyi yakmış. Bu kadar değerli. Ve biz bunun gücünü kullanamıyoruz. Tales adına şenlikler düzenleyip, bilim ve felsefe dünyasını ülkemize, bölgemize çekemiyoruz.

İsadan önce 624 yılında doğmuş, 548 yılında da 78 yaşındayken ölmüş. Tales ilk olarak dünya konusuna kafa yormuş. “Dünyanın temel maddesi nedir? Evren nasıl kuruldu ve evrenin düzeni nasıl korunuyor? Dünya nereye gidiyor? Atmış topu ortaya, binlerce yıldır insanlar kafa yorup duruyor bu konularda.

Mısır’a gidip İskenderiye’de geçirdiği birkaç yılın ardından, Milet’e astronomi konusunda bilgi yüklü olarak döner. O kadar ki, güneş tutulmasını hesaplayarak, önceden söyleyebilen ilk bilim adamıydı. Çünkü o herşeyden önce bir matematikçiydi. Hesap adamıydı. Samos’lu ünlü matematikçi Pisagor’un ilham kaynağı idi. Bir filozof olarak da güzel sözlerle insanlara doğruyu göstermeye çalışmış. Bakalım neler demiş;

“Kefaletin yoldaşı felakettir.” “Kötü yoldan zengin olma.” “Ana ve babana gösterdigin sevgiyi yaşlılıkta çocuklarından bekle.” “Kendini dizginleyememek kadar kötü şey yok.” “Zengin de olsan tembellik etme.” “Acınmaktan çok gıpta edil.” “Ölçülü ol.” “Herkese güvenme.” Ve buna benzer güzel sözler.

Prieneli Bias

Söke ovasının kuzeyinde, Mikale (Samson) dağının, Dilek Milli parkının arka yamacında, döneminin en güzel kentlerinden Priene’de doğmuş Bias. Yedi bilgelerden biri ama hakkında çok fazla bilgimiz yok. Ondan kısa bir süre sonra yaşayan Efesli ünlü filozof Heraklitos onun için “Logosu (aklı-ünü) diğerlerinden daha büyüktür.” diyor.

“Çokların kötü, azların iyi” olduğundan bahsetmiş. Acaba burada kitle turizminin kötülüğüne mi deyinmiş? Şaka şaka... “İşe yavaş giriş, başladığında da sıkı sarıl.” “Yanılmamak için çabuk konuşma” “Ne iyi niyetli ne de kötü niyetli ol.” Bunlar da onun özlü değişleri.

Diğer beş bilgeyi de isterseniz sözledikleri sözler üzerinden kısaca analım;

Midillili (LESBOS) Pittakos (M.Ö. 650-569): “Başkasında hoş görmediğin şeyi kendin yapma.” “Uygun zamanı kolla.” “Aklına koyduğun işten kimseye söz etme,başaramazsan gülerler.” “Karaya güvenilir,denize güvenilmez.” “Kazancın gözü doymaz.”

Lindoslu Kleobulos: Rodos’un Lindos kentinde doğan Kleobulos bakalım ne kelamlar etmiş? “Hiçbir zaman ölçüyü kaçırma.” “Babayı saymak gerek. “Sık sık dinlemeli,çok konuşmamalı.” “İsteklere gem vurmalı.” “Dengin olan bir kızla evlen. Yüksek soydan birini alırsan efendin olur, akraban değil.” Vaaay söze bakar mısınız?

Ispartalı Khilon: “Kendini bil.” “Yaşlıları say.” “Alçak düşürücü kazanç yerine kaybetmeyi tercih et. Çünkü kayıp bir kez acı verir,ötekiyse her zaman.” “Öfkene hakim ol.” “Yasalara uy.” “Haksızlıga ugrarsan uzlaş. ama kötülük görürsen kendini savun.”

Korintoslu Periandros (M.Ö. 627-525): “Korintin dilini çözen adam” bakalım neler demiş; “Aceleci insan tehlikelidir.” “İstekler geçicidir, erdemler ise kalıcı.” “İyi günde ölçülü, kara günde temkinli ol.” “Annene ve babana layık oldugunu göster.” “Dostlarına karşı iyi günlerinde de, kötü günlerinde de hep aynı şekilde davran.”

Atinalı Solon: “Aşırıya kaçma.” “İsteksizlik doğuran isteklerden kaçın.” “Çabuk dost edinme; edindiklerinide hemen terketme.” “Boyun eğmeyi öğrenmişsen, emretmeyi de bileceksin.” “Yakınlarına karşı hoşgörülü ol.” “Görünmeyeni görünenden çıkar.”

Antik Çağın Yedi Harikası

Şimdi geldik antik çağın yedi harikasına. Neymiş, neredeymiş, hangileri ulaşmış günümüze. Haydi gelin bir bakalım.

Keops Piramidi, Babil'in Asma Bahçeleri, Olympia’daki Zeus Heykeli, Efes Artemis Tapınağı, Bodrum’daki Halikarnas Mausoleum’u, Rodos Heykeli, ve İskenderiye Feneri bu şerefe hak kazanmış yapıtlardır.

Bunlardan sadece üç tanesinin kalıntıları ulaşmış günümüze. En iyi durumda olanı da Mısır’daki Keops Piramidi. Mısır’a bu piramitleri görmek isteyen milyonlarca turist akıyor. Bizdeki Artemis Tapınağı ve Mouseleum’un üç-beş taşından başka birşey kalmamış. Ama yine de yerleri, izleri belli. Diğerlerinin yerinde yeller esiyor.

Yedi Kiliseler

Hristiyanlığın yasak olduğu Roma İmparatorluğu döneminde doğal olarak kilise binaları yoktu. İnançlı hristiyanlar cemaatlar şeklinde dinlerini takip ediyorlar, evlerde ayinler yapıyorlardı. Daha sonra Hristiyanlık dini serbest bırakılınca kilise binaları yapılmaya başlandı. Hristiyanların kutsal kitabı İncil’in ikinci bölümü Yeni Ahit olarak adlandırılır. İşte bu kitapta adı geçen ve kendilerine mesajlar yollanan yedi kilise, Hristiyanlığın ilk kiliseleri olarak kabul görürler.

Parayı bulup, yoldan çıkan bu cemaatler, bu mektuplar aracılığı ile uyarılmışlar. Bu kiliseler daha doğrusu cemaatlerin bulunduğu dönemin önemli metropollerin tümü Ege Bölgesindedir. Ephesos-Efes, Smyrna-İzmir, Pergamon-Bergama, Sardes-Salihli, Philadelphia-Alaşehir, Laodikeia-Denizli ve Thyateira-Akhisar. Bunun Hristiyan dini açısından önemi çok büyüktür ve daha sonra Bizans döneminde kiliseler yapılan bu kentlere dini turlar yapılıyor.

Yedi Uyurlar

Anadolu'nun farklı noktalarında Yedi Uyurlar Mağarası olduğuna inanılan, Ashab-ı Kehf de denilen mağaralar bulunmaktadır. Mersin'in Tarsus ilçesinde, Selçuk Efes'te ve farklı birkaç yerde daha bu adla anılan mağaralar var.

Peki nedir bu yedi uyurlar? Efendim efsaneye göre Hristiyanlığın yasak olduğu dönemde, muhtemelen Romalıların zulmünden kaçan Maximilian, Lamblicus, Martinian, John, Dionysius, Exacustodianus ve Antoninus adlı gençler, yanlarında bir de Kitmir adlı köpekleri var, Panayır dağının Selçuk’a bakan yamacında bir mağaraya sığınırlar. Burada uyuyup kalırlar. Uyandıklarında aralarında para toplayıp birini ekmek almak üzere şehre yollarlar.

Fırıncının “Bu para 200 yıldan daha eski.” demesi ile bunların 200 yıl uyudukları, bu mucize ile de hayatlarının kurtulduğu anlaşılır. Sonra bu mağara Hristiyanlar için kutsal sayılır ve önemli dini kişilerin lahitlerinin bulunduğu mezarlardan oluşan bir ziyaret yerine önüşür.

Un Var, Şeker Var, Yağ Var

Gelelim buradan çıkartacağımız derse. Dinse din, kültürse kültür, lezzetse lezzet. Tanrı bu topraklara nimetleri yağdırmış. Demiş ki; “Alın işte size bir hazine. Ne yaparsanız yapın.” Biz de o hazineye o günden bu güne bakıyoruz. Ama sadece bakıyoruz.