Duygu ÖZSÜPHANDAĞ YAYMAN

Nereden başlamalı?

Böyle sormuş mudur kadınlar? Yaşadıklarımı anlatmaya nereden başlamalı? Nasıl yapmalı da bir sıraya koymalı? Tacizi, şiddeti, mobbingi, ötekileştirilmeyi; trafikte de olsam evimde de hep savunma halinde, hep eksik bir etekle dolaşmayı… nasıl, ne zaman anlatmalı? Zamanlamayı nasıl planlamalı? Demişler midir?

Planlamak mı! Hani, ABD’li gazeteci ve yazar Allen Saunders’un bir sözü var, John Lennon’un bir şarkısında geçer: “Hayat, siz başka planlar yapmakla meşgulken başınıza gelen şeydir."

Kadın o sırada bir sürü şey planlıyordur. Yazısını, nasıl daha iyi hale getirebileceğini. Çocuğunu okuldan alınca onu kem gözlerden nasıl koruyacağını. İş yerinde kendisini bekleyen işleri. Derslerini, ödevlerini, raporlarını, sunumlarını. Akşama ne pişireceğini. Kocasının pantolonunu ütülemeyi. Bu akşam dayaktan nasıl kurtulabileceğini. Şuradan şuraya nasıl gideceğini. Karanlıkta ardına baka baka yürürken kendini bir an önce evin kapısına atabilmeyi… planlar kadınlar. Hayatta kalabilmeyi, hayatı örgütlemeyi planlar. Kadın mı dedim? Pardon, siz onu çoğul anlayın. Bazen tek bir cümleyi bölüşür, pek çok kadın.

Bilerek ya da bilmeyerek toplumsal cinsiyetiyle boğuşurken her biri kadınlık rolünü kendi kavlince oynarken bambaşka planlar yaparken başına gelenler, hayatının ortasına gelir kurulur. Ama o, ortadaki kuyunun yanından geçer. Rollerine geri döner. Susar. Utanır. Kendini suçlar. Kırılır; yen içinde kalır. Başına hiçbir şey gelmemiş gibi planlarını yapıp yaşamaya devam eder. Zira kolay değildir bir kadın için konuşmak.

“Cici kızlar fazla konuşmaz”la büyütülmüştür. “Açma eteklerini amcaların yanında” derler. Büyüklere karşı gelinmez. Mini etek, şort giyince eve tıkılmıştır. Yolda, okulda, işte, orada burada atılan lafların sorumlusu, “Sen de öyle giyinmeseydin”dir. “Hayır dersem belki demek, belki dersem evet anla” diye şarkısını bile yapmışlar, “Cici Kızlar”a söyletmişlerdir.

“Konuş kızım, susma!” diyeni aforoz ederler. Bunlar, ahlaka mugayir hareketlerdir. Amcalara, “Bakmasana kızıma!” diyen olmaz. Kadının giyimi yerine erkeğin niyetini, bir başkasının özgürlüğünü elinden almasını sorgulamazlar. Erkek, cinselliği kışkırtılmaması gereken nadide bir varlıktır. Kadın, haddini bilmesi gereken bir “yoldan çıkaran”. Yapmışsa hak etmiştir. Suçlu kendisidir. Dişi köpek kuyruğunu sallamazsa…

Esası değil, usulü konuşurlar

Tacizi ifşa etmek, örgütlülük işidir. Toplumdan gelecek darbeleri, ancak başkalarıyla birlikte göğüsleyebilirsin. Konuşan bir kadın, konuşan diğer kadına yaslanır. O da bir diğerine… Bir tek erkeğin bir tek sözünün geçerliliği, toplumca kabul edilebilirliği, yoktur bir tek kadının sözünde. O sesin duyulabilmesi içi ancak birçok kadın konuşmalıdır. (Sizin de aklınıza, şeri hukuk geldi mi?) O zaman da sorarlar: “Hani ispatın? Kanıt nerede?”

Yoktur canım öyle bir şey. Sen yanlış anlamışsındır.

Komplodur bu.

Erkeği bitirmek istiyorlardır.

Neden şimdi konuşmuştur?

Şimdiye kadar neden susmuştur?

Hesabı hep kadına sorarlar. Esası değil, usulü konuşurlar. Esas meseleler o yüzden hiçbir zaman çözümlenmez bizim ülkemizde.

Oysa kim inkâr edebilir? Türkiye’de (belki dünyanın pek çok başka yerinde), kız çocukluğu da dâhil olmak üzere tacize uğramamış kadın yoktur. Sözle, bakışla, temasla ya da daha fazla...

Sorunun esasına gelinemediği sürece bu devran böyle döner.

Hay sizin; reklamlardan televizyon programlarına, çalışma hayatından ev içlerine dek faili her daim kadın olarak belleyen toplumsal cinsiyet eşitsizliğinize…