Padişah gibi , ustanın duruşu.

Semer değil, başa tac gibi, elinin emeği…

Yük ve binek hayvanını ne bilsin şimdiki dünya?

Ama dünya durdukça sürecek semerin saltanatı…

At, eşek, katır yük taşır ya hani, o yük hayvancığın sırtına zarar vermesin diye, ağaç iskelet üstüne, deriyle keçe arasına semer otu doldurup sarılır, dikilir…

Semere palan, semerin otuna da palan otu denir…

Ustanın sanatkâr gibi, padişah gibi duruşu boşuna değil… Semerin saltanatlı devirlerini biliyor o… Atın; yokuşlu, çalılı çırpılı patikaların, yolların, o eski zamanların saltanatını da…

Semercilik özen, dikkat ister, hem zanaat hem sanattır. Artık minyatür üretimi yapılıyor dense de mis gibi sahisi de yapılıyor; bunca köy, bunca hayvan, traktör moda oldu diye kırılmadı, tükenmedi ya…

Anladığım, bu semer denenin yük hayvanlarının tahtı olduğu…

Eski bir semer gördüydüm bi köyde, iş göremez, yaşlı, bi kenara atılmış, çocuklar üstüne binip atçılık oynuyordu; konuşabilse, semerin ağzı dili olsa kimbilir eski günlerinden, saltanatından neler anlatırdı…

Hamallar da yükü semerle taşır, onlarınki deriden sırt yastığı, arkalık… Hâlâ var mı bilmem, ben şehr-i İstanbul’da bir hamal tanımıştım, yükünü taşır, bitap düşünce aldığı gündeliği hemen döviz bürosunda dolara çevirir, koynundaki cebe koyup iğnelerdi, gülesim gelirdi. N’apsın ki, emeğinin değeri erimesin diye kendince tutturduğu bir çaba.

Hayvan, sahibi için çalışır, kazanç sahibinindir, ama, yükten ve mesaiden sonra semeri alınınca nasıl hafifleyip neşeyle koşturduklarını gördüm, iyi bilirim.

Vaktiyle kesip sakladığım bir gazete kupürü var, Manisa Demircili semer ustası, 86 yaşındaki Mehmet Ali Ağaççı, yaptığı semerin hayvana rahatsızlık vermemesine büyük önem verdiğini söylüyordu o haberde, ustaya selâm olsun!

Parmakları uzun uzun, ustanın, kendi de hoş, gürlü güvenli bakıyor objektife, semerleri daha da hoş, hayvan yerine sandalye üstlerine konulmuşlar, nakışları bile var, kimbilir bu işin nasıl bir süsü püsü, estetiği var? Ustasının imzasını taşıyan ayrıntıları? Kaça gidiyor acaba, piyasası nedir? Semer, araba plâkası gibiymiş, öyle derler, taksi plâkası kadar olmasa da yüz, iki yüz bine gidermiş, kendinin ederi değilmiş bu, işlevi, varlığı, hükmü demekmiş…

Ustanın fotografisi var da, semercinin çırağı var mı acaba?

Bu meslek onlardan sonra sürer mi, tükenir mi?

Yorulan, yaşlanan usta bu güzelim ellerle ne yapar, ne iş tutar semerden sonra, en çok onu sormak isterdim …

Son söz: Semeri kim vurmuşsa sırtta o taşınır!