Hazırlayan/ Recai ŞEYHOĞLU

Sasa Bey, İbn-i Melek, İbn-i Melekzade Mehmet Efendi, İbn-i Melekzade Abdurrahman, Musa Efendi İbn-i Affan, Molla Arap, Ayşi Mehmet, Arşi Dede, Reşik, Abdullah Efendi, Faik Tokloğlu, Mahmut Özay, Mehmet Kurşaklıoğlu, Fuat Mensi Dileksiz, Melahat Aksoy, Lütfi Filiz, Can Egeli, Orhan Rahmi Gökçe Seha Gidel, Halil Çulhaoğlu, Cansel Elçin…

Tire deyince akla gelen isimler…

Çok kişinin Urlalı bildiği Tanju Okan’ın 1938/ Tire doğumlu olduğunu öğrenince şaşırdım.

Fransız şair ve devlet adamı Alphonse De Lamartıne’in bir dönem Tire’de yaşadığını ve 10 ciltlik Türkiye Tarihi’ni burada yazmaya başladığını da Tire’de öğrendik.

Abdülmecid tarafından kendisine tahsis edilen arazide yaşamış ünlü ozan.

Ben, Bergama âşığıyımdır. Tire’yi baştan aşağı dolaşıp, parklarında dinlenip , havasını soluyup suyunu içince bende bir de Tire âşkı başlayacağa benzer.

Fatih Parkı, Nazım Çulcu Parkı, Atatürk Parkı…

Demem şu ki Tireliler şanslı. Böylesi görülesi parkları nedeniyle.

Lâle, karanfil ve gül diyarıymış meğer… Urmiye ve Şiraz ile bir komşuluğu mu var acaba?

Egeliyim ama gülün ve her türlü çiçeğin bizden daha çok olduğu İran topraklarında her gün gülün çeşidi belirsiz renkleriyle iç içe yaşamışlığım oldu.

Şairi, gülü, heykeli, müzeleri, parkları, köprüleri ile belleğimde silinmez izler bırakan İran’ın ikinci büyük kentinde ziyaret ettiğim ‘Eski Meslekler Müzesi' beni çok etkilemişti.

Tire’deki gibi bir han…

Ya da kervansaray düşünün…

Atların bağlandığı, müşterilerin konakladığı odaların herbiri eski mesleklere ayrılmış. Oluşturulan camlı bölümlerde de o meslekler yaşanır kılınmış.

Semerci, fotoğrafçı, halıcı, kunduracı, nalıncı, kilimci, dokumacı…

Unutulmuş, gerilerde kalan, teknolojiye mağlup olmuş meslekler Meşhed’te, Meşhed’liye gösterilerek tanıtılmakta. Geçen yıllar anımsatılmakta...

Meşhedli’nin atalarının ne işlerle meşgul oldukları yeni kuşaklara her türlü görsel malzemeyle sunulmakta.

Müzede; tarih, etnoğrafya, antropoloji dersi işlenmekte adeta.

Pers Uygarlığının büyüklüğü...

İzleri zaten silinmiş değilse de sanki hâlâ Perslerle iç içe yaşanıyor gibi.

Ardılları, o muhteşem uygarlığın izlerini sürmekte... Resimle, mimariyle, heykelle, tıpla, el sanatlarıyla, zenaatıyla, sanatın her disipliniyle…

Amerika’nın İran’la başedemeyişinin gizi burada. İran, unutulmaz/ destansı bir kültürün toprağı.

Tarihiyle ve coğrafyasıyla olduğu gibi insanıyla da dünyayı etkileyen bir ülke.

Sisteme itiraz edip Amerika’ya yerleşen bir kadın matematikçinin ölümüne başta Ruhani olmak üzere toplum olarak yas tutan/ kadirşinas insanlar ülkesi…

Bilime, sanata ve özellikle de edebiyata, dinlerine verdikleri önem kadar değer veren insanların ülkesi...

Tire Kent Müzesi’ni ziyaret ettiğimde kendimi Sofia History Museum ve Meşhed Eski Meslekler Müzesi’nde sandım.

Özetin özeti şu ki; Tire Kent Müzesi, Tire’yi anlatan/ Tirelileri tanıtan ve Tirelilere saygılı olmayı düşündüren bir müze…

Tire’ye ait ne varsa toplanmış, sergilenmiş. Bilimsel kriterlere göre 250 yıl öncesine kadar olan objelerin/ kültür mirası eşyaların sergilenmesi gereken kent müzeleri, Tire’de de bu kriterler ışığında kurulmuş. 15 Ekim 2014’te…

Tire’ye ait ne varsa herbiri sergilenmiş. Müze içinde müze adeta…

Örneğin, bir bölümde sergilenen farklı enstrünmanlar/bando takımı pekala buradan bağımsız ‘Müzik Müzesi' olarak kurulabilir. Eski meslekleri anlatan galeri, pekala ‘Eski Meslekler Müzesi' adıyla düzenlenebilir.

Çeşidi belirsiz dikiş makinesinin bulunduğu bölüm, dikiş makinesi sergisi olarak düzenlenmiş. ‘Dikiş Makineleri Müzesi' demeye çekinmiş olsalar gerek...

Tirelilerin alçakgönüllülüğü…

Ahşap kasa radyolar, gramofonlar, gaz lambaları, lüksler, teypler, bisiklet, kömür sobası, ayakkabılar,terlikler, telefonlar, masa saatleri, çeşidi belirsiz fotoğraf makineleri, bakraçlar, siniler, kapı tokmakları, kapı kilitleri, yıllara meydan okuyan etajer ve ceviz masalar, Tireli portreler, plaklar, 1940 yılında kullanılan Tire Belediyesi makam aracı, dokuma tezgahları, ahşap torna tezgahı, her türlü malzemesiyle berber dükkanı…

Müze içinde müze…

Bu müze kendiliğinden ortaya çıkmadı tabii ki.

Eski belediye binasını bu duruma getiren mimarlar, tarih ve edebiyat okumuş kadrolar, bilim ve sanata kasabanın altyapı sorunları kadar önem veren siyasi kadrolar ve hayırsever/ değerbilir Tirelilerle vücuda getirilmiş burası.

Tire’nin Meşhed ile kardeşşehir olması için girişimlerde mi bulunsak diye düşünmeye başladım burayı ziyaret edince.

Börklüce Mustafa ile Nişaburlu Ömer Hayyam ve Feridüddin-i Attar belki de aynı soyun ardılları… Kim bilir…

Kentlilik bilincinin ve kent kültürünün ne olduğu konusunda bir ışık burası…

Tarih ve yurttaşlık bilinci, Etnoğrafya Müzeciliği ve Anı/ Aydınlanma Evleri projeleri konusunda feyz alınacak bir adres.

Kadirşinaslığın ne olduğunu anlatan bir kültür mekanı.

Meşhed’te gördüğüm müzeden farkı şu ki, Tire daha profesyonelce düzenlenmiş. Her eski mesleğin başında, bugün o mesleği sürdüren kişi canlı olarak karşınızda. Aklınıza ne geliyorsa sorup öğrenebiliyorsunuz o kişiden.

Yorgancı, berber, mobilyacı, saraç, sepetçi, hasırcı, urgancı, semerci, körüklü çizmeci, nalıncı, beledi dokumacı ile iç içesiniz.

Kent Müzesinin önünde, Tire’ye emek veren bilim- sanat ve eğitim alanında özne bilinen kişilerin büstlerinin bulunması ise bir başka değerbilirlik!

Tire’yi gördükten sonra bana deseler ki ‘Dört sözcüklü bir tümce söyle.’

Yanıtım hazır:

Ne mutlu Tire’de yaşayanlara!