“Biz o çocukları hiç anlamadık

Biz o çocukları tanımadık hiç

Mavi bir damar gibi kentin gerilen bedeninden

Bir çığlık çağlayanı gibi, geniş uzun pembe

Savrulup gittiler de kaç kez rüzgâr rüzgâr

Duyurabilmek için bizim türkülerimizi bize

Bir gün olsun inip aralarına katılmadık

Sesimizi katmadık seslerine…

Korktuk, neden korktuğumuzu bilmeden

Büyük heyecanlardan korktuk, küçük rahatlardan”

diye uzayıp giden “Yolculuk” şiirinin özgün sesi Şükrü ile tanışıklığımız hayli eskilere gider. Onun da adıma imzaladığı kitapları, fotoğraf sergilerimdeki izlenim defterlerime karaladığı satırlar, unutulmaz Yolculuk şiirinden elyazılı satırları hazinemde öylece durur.

Yazar Selçuk Altun

Okuru olduğum Cumhuriyet Gazetesi her perşembe günü, “Kitap Eki” veriyor ve ben bu eki elimden düşürmüyorum. Ekte ilk okuduğum sayfalar genellikle bankacı (o yıllar Yapı Kredi Bankası Yönetim Kurulu Görevli Üyesi ve Yapı Kredi Kültür Sanat Yayıncılık Yönetim Kurulu Başkanı) olmasının ötesinde sıkı bir yazar ve dahası sıkı bir kitap tutkunu olan Selçuk Altun’un, “Kitap’lık” başlığı altında yazdığı sayfalar. Altun, İngilizce’yi de son derece iyi bildiği için diğer dillerde yayımlanmış kitaplar, yazarlar hakkında pek, pek ne sözcük, hiç bilinmeyenleri tatlı bir üslupla okuruna aktarıyor. Kitaplar, kitabevleri, yazarlar üzerine kaleme aldığı kılavuz denemeleri tat alarak okuyorum. Onun kitap tutkusuna hayranım.

Bir iş gereği yine sevdiğim kent İstanbul’dayım. Gelişlerimde işimi ivedi görüp sevdiğim İstanbul’a kendimden iki gün ayırmakta üstüme yok. Kenti dolaşıyor, fotoğraflar çekiyor, bilinmeyen yerlerini keşfe çıkıyorum. Karşıma çıkan sürprizler koca kenti arşınlamamdan oluşan yorgunluğu bir anda hep silip süpürüyor.

Bir gün elimde fotoğraf makinem, Kapalıçarşı’ya girdim. Çarşıyı boydan boya geçip arka kapılardan birinden çıktım. Sanırım bu sağlı sollu küçük esnaf sıralı dar sokak beni Unkapanı’na çıkartacak, diyerek ağırdan ilerlemeye koyuldum. Gözüm hep önüme çıkacak bir fotoğraf karesinde. Elim makinenin deklanşöründe. Birazdan önünden geçtiğim yıpranmış bir işhanı ilgimi çekti. Ortası avlulu işhanına girip önüme çıkan basamaklardan üst katlara çıkmaya yöneldim. Katlarda kimseler görünmüyordu. Odalar boştu. Metruk bir işhanında olduğumu kısa sürede anladım. Sonuna kadar varma dürtüsüyle basamakları çıkmayı sürdürdüm. Solumda, metalden kapalı bir kapı. Kapı artık okside olup yeşillenmiş. Üstündeki yazı hemen ilgimi çekti. Kapıda, yine okside olmuş bir asma kilit sarkıyordu. Yazı şöyleydi: “Her nevi CİLT işleri yapılır. Kitabâşığı. No 28.” Demek ki burada uzun yıllar işini çok seven bir mücellit çalışmış, kaç yıl önce bilinmez çekmiş kapıyı gitmişti. Ama levhası aynen duruyordu. Onu söküp götürmemişti “Her nevi CİLT yapılır. Kitabâşığı.” Kapının levhayla birlikte birkaç adet fotoğrafını çekip aşağıya indim, girmenin çökme tehlikesi nedeniyle son derece tehlikeli olduğunu çıkarken öğrendiğim hanın kapısından Unkapanı’na doğru uzaklaştım.

İzmir’e döner dönmez ilk işim işin noktalandığı mücellithanenin kapısını çektiğim fotoğrafı 18x24 cm boyutlarında karta bastırmak oldu. Bastırdığım fotoğraf artık evimde, yazı masamın üzerini süslüyordu.

Yine bir perşembe Cumhuriyet’in Kitap Eki’nde Selçuk Altun’un, “Kitap’lık” köşesini okuyorum. Bir anda durdum. Masamdaki bu “Kitabâşığı” yazılı fotoğrafı, hiç tanışmıyor olsak da, Selçuk Altun’a göndermem gerektiğini düşündüm. Düz bir kağıda iki satır bir yazı kaleme aldım, “İstanbul’da çektiğim bu fotoğrafın benimkinden daha fazla sizin masanıza yakıştığını düşünüyorum,” diyerek fotoğrafı, Selçuk Altun’un, Yapı Kredi Bankası Genel Müdürlüğü’ndeki adresine postayla gönderdim. Aradan on beş gün kadar bir zaman geçmişti ki, 2003 yılının Ocak ayında bir gün evin kapı zili çalındı. Adıma kargo yoluyla kocaman bir paket gönderilmişti. Paketi aldım. Doğal olarak kim gönderdi, ne gönderildi, hayli meraktayım. Paketin üstüne baktım, gönderici Selçuk Altun. Heyecanım haliyle katlandı. Paketi hızla açtım. Beş kitap vardı. Fotoğraf Ustamız Ara Güler’in, “Yeryüzünde Yedi İz”, Memed Fuat tarafından hazırlanmış, YKY A’dan Z’ye Nâzım Hikmet ile bir kitap daha ve Selçuk Altun’un, “Yalnızlık Gittiğin Yoldan Gelir” ve “Bir Sen Yakınsın Uzakta Kalınca” adlarını taşıyan iki ayrı romanı. Altun’un, adıma imzaladığı iki romanıyla kütüphanem daha da zenginleşmiş oldu. Bir de teşekkür ettiği kısa notu vardı Selçuk Altun’un. Fotoğrafı çok beğendiğini belirtiyor, “ben de benim çalışma masamdan daha çok Enis Batur’un çalışma masasına yakışacağı düşüncesiyle fotoğrafı ona verdim” diye yazıyordu.

YARIN: Genco Erkal, Yüksel Pazarkaya