Karaya vurdurma, tersanecilikte bir hüznün ifadesidir, bu hüznü aktaralım:

***

Sintine, geminin içindeki en alt bölüm, en çukur yer demek. Gemi teknesi, ambarların alttaki yuvarlak kısmı, teknenin dibinin bordaya döndüğü yerde, gemi yahut ambarın çukuru… Gemi bünyesi sintine devreleri ile kuyularda toplanan atık suyun arıtılıp tekne dışına yahut pis su tankına verildiği sistem.

Fotoğraf; koca bir geminin ölümü… Tersaneci deyişiyle koca gemi “karaya vurdurulmuş”, sökülecek yani. Sökülen her gemi en az bir iş kazası, sonuçta da işçi ölümü demek. Demek gemi söküm, ölümle eş anlamlı.

Gemi, şampanya patlatmalar eşliğinde denizle buluşur ilkin. Sonrasında pupayelken deniz deryayı fetheder, sonra yorulur, yaşlanır, dökülür, o zaman sökümüne hükmedilir. Hindistan, Çin ve Pakistan’dan sonra bizim Aliağa, yani Türkiye; gemi sökümünde dördüncü ülke. Bizdeki çapta büyük gemi sökümü artık yok gibi bir şey. Hem çevre kirliliği, hem sökümcü işçiler açısından dünyanın en riskli işi, gemi sökümü.

O görkemli, saltanatlı gemi sudan karaya çekilir, zaten ilkin orada ölür gemi. Yok çekilmez, başta da söyledim, yıllarca dümenini tutmuş kaptanınca değil, o gün yevmiyesi ödenen geçici kaptanınca karaya vurdurulur. Yıllarca dümenini tutmuş kaptanının yüreği dayanmaz çünkü gemisini karaya vurdurmaya. Bu kez şampanyanın yerini sökümcü işçilerin kıyıda yaktıkları ışıldaklar almıştır. Bu bir vedalaşmanın ritüelidir.

Fotografi çok ciddi, sanki göksel bir savaş, metal parçaları, kasklı işçi, Sintine, sökülen gemi parçaları, deniz, dağlar, bir pus, bir hüzün, geminin iç çektiğini ben duyuyorum, ya siz?

‘Gemilerde talim’ yok, talan var şimdi. Sivastopol önünde yatar gemilerde miydi o, “aman da kaptan paşa, izin ver bize/ izin de vermez isen, kızın ver bize’ diye türkü yakılan… Bu türkü de sansürlendi sonradan, gemi söküm işinin ne cehennemi ve sakıncalı iş olduğunun sansürlendiği, pek söylenmediği gibi…

Karaya vurdurulduktan sonra işçi eliyle, kaynak makinasıyla parçalanır. Peki, ettiği ah’ı kim duyar? Belki deniz, belki kuşlar, belki dalgalar… Belki de onunla birlikte kıyıya değin yanaşmış denizkızları… Belki değil, kesinkes duyarlar. Tabiî yığınla toksik kimyasal salınır çevreye, hava da ah eder elbet, işçiler asbesti solur… Birkaç yıl önce Fransız uçak gemisi Clemenceau sökülecekti bizde 500 tonluk asbest içeren… Bilmem ki söküldü mü? Sökmek öyle eski örgüyü sökmeye benzemiyor ki anacım, çevreye yayılan kimyasal suyla, toprakla soframıza kadar geliyor.

Küreselleştik ya, sevsinler, tehlike, toksik kimyasallar ve ölüm de küreselleşti, kolaylaştı… Varsıllardan yoksul ülkelere doğru… Parasına sözü geçen, kendi hamhalat, insanlığı umursamayanlardan, ekmek parası uğruna gemi söken, zehirlenen, ömrü bir pul kadar etmeyen garipler ülkesine…

Söküm aslında karaya vuran, çürüyen insanlığın sökümü.

Sessizliğin daniskası, hüznü ünlem…