Bir kış akşamı, yeni ayın (hilâl) ilk gecesi, İkiçeşmelik, Mezarlıkbaşı’ndaki Agora’nın sütunları; sütunların arasından yeni ayın ilk akşamı… Akşamın lâciverdi indiğinde, yeni ay ilk göründüğünde ananem ne mi yapardı, sizin ananelerinizin yaptığını; iki elini göğe açar, mırıldanarak duasını okur, avuçlarını yüzüne sürer, başını bir sağa bir sola çevirirdi.

-Anane, aydedeye karşı dua mı okudun?

-Dua okudum yavrum.

-Ne dedin duada anane?

- Allah’ım! Senden bu ayın hayrını istiyorum, kaderin şerrinden ve mahşer gününün şerrinden sana sığınıyorum, dedim yavrucuğum.

-Duanın sonunda yüzüme üfleme yaptın…

-Duamda senin için de koruma istedim yavrum.

***

İki sütun arası yeni ay yani hilâl, henüz hilâl bile olamamış, Ayça…

Bu efsunlu görünüm yanıltmasın sizi, az ötede katlı otopark, polis anı evi, Agora boyunca uzanan ve sebilin artık dönmeyen dönertaşı, meyhaneler var. Yolun karşısı İzmir’in ünlü Havra Sokağı… Geceleri Havra uykuda elbet.

Anı evi geceleri kapalı, eski karakol, ki rahmetli Bestekâr Avni Anıl da mesai yapmış bir zamanlar orada, yatakhanesinde uyumuş. Anı evinde polis üniformalı fotoğrafı var, ne güzel. Demek tılsımlı bir yer bu Agora dedikleri. Cümbüş orda, mehtab orda, Agora orda. Daha eskilerden pullu dansöz giysileri diken terziler yolun karşısındaydı. Bu dizinin fotoğrafçısı Lütfü Efendinin, zamanında İzmir Life dergisinde yayımlanmış bu terzilerden biriyle yaptığı röportajı anımsarım. Başlığı, “Biz dansözlerin sırdaşıyız”dı.

Bu arada dünyanın en eski grafitisi de bu Agora’da çıktı, Romalılar bilirmiş bu sanatı. Kazı Başkanı Doç. Dr. Akın Ersoy Hocamızla karşı karşıya gelsek de o anlatsa tüm bunları.

Kentin meydanı, çarşı pazar yeri demek Agora. M.S.2. Yüzyılda üç kat olarak kurulmuş, 1932’den bu yana kazılıyor. O sütunların, Tanrıça Vesta kabartmasının ağzı dili olsa ne hikâyeler anlatır bize, İzmir’e dair kimbilir...

Kazılar süresince Zeus Sunağı kabartmaları, Tanrı Hermes, Dionysos, Eros, Herakles heykellerinin yanı sıra; bir çok erkek, kadın, hayvan heykeli, kabartma, figürin, mermer, kemik, cam, maden ve pişmiş topraktan kap kacak da çıkarılmış. Antik kentin yazıtları ayrıca 178 yılı depreminde kentin yeniden ayağa kaldırılması konusunda yardım edenler hakkında da bilgi veriyormuş.

Niyeyse tüm bunların ötesinde ben gönlümce okuyorum Agora’yı. Çağdaş’a gidince hele.

Kendi başıına gelip, Hayyam’da tek duble atıp, taksi tutup evine giden ak saçlı güngörmüş hamfendiler hep Agora sakini gibi gelir bana. Bizim Ciğerci Arif bile Romalıdır gözümde. Çünkü niye? Mülteci gençleri tıpışlar, ekmekarası ciğerle karınlarını doyurur. Bu yönüyle bizim tarafta “adam” dır, ciğeri sağlamdır yani. Ha, bu arada şişe dizdiği, kömür ateşinde pişirdiği ciğerinin de üstüne yoktur hani.

Evet, böyledir işte, bir şenlik yeridir Agora.

Ah İzmir, bağrında ne güzellikler saklı senin. Ve dost düşman şuna inansın ki; altındakiler üstündekilere bin basar!

Agora sütunlarının arasındaki yeni ay, gördün mü sen de İzmir aşkını; binlerce yıldır bunun tanığısın, değil mi? Bu tanıklığını Büyük İskender’e söylediğini adım Ayşe gibi iyi biliyorum.