Michael Frayn’ın yazdığı, İzmir Devlet Tiyatrosu'nun sahnelediği, Yusuf Köksal’ın yönettiği "İkimizin Dünyası" isimli oyun, büyük beğeni topladı.

Antonio Vivaldi, 1725’te her biri bir mevsimi temsil eden dört konçertodan oluşan Dört Mevsim’i yazdı. Solo keman ve küçük bir orkestra için yazılan her bir konçerto üç bölüme ayrılır: İlki bir allegro veya hızlı bölüm; ikincisi adagio veya largo da denen yavaş bölüm ve üçüncüsü ise, sonuçlandırıcı bir allegro veya ‘presto finale’dir.
İlişkiler de biraz böyle değil midir? Mevsimlere benzer. Baharın verdiği coşku gibi başlar, yaz gibi kavurur. Emsile Yıldırım bir şiirinde;
"Kimi zaman ağır gelir hayat,
Kimi zaman bayattır havası,
En zoru, yaşanılması gereken iklimleri aşmaya çalışmaktır,
Hep 4 mevsim yaz olamaz ki insanın yüreği" der ve dizelerinin arasında zorluklara birlikte göğüs gerilmesi gerektiğini anlatır.
Geçtiğimiz günlerde İzmir Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesi'nde Michael Frayn’ın yazdığı, Ali Yalaz’ın çevirdiği, Yusuf Köksal’ın yönetmenliğini üstlendiği “İkimizin Dünyası” adlı oyunun prömiyeri yapıldı. 1 Aralık 2018 tarihine kadar İzmir Devlet Tiyatrosu Konak Sahnesi'nde oynanacak olan oyun, hemen hemen ilişkilerin pek çoğunun geçtiği bu 4 mevsimden yola çıkıyor. “Bebek”, “Hayır Demek Evet Demektir”, “Ayak” ve “Yemek Daveti” başlığı altındaki dört kısa oyundan oluşan İkimizin Dünyası, daha çok yaşanan süreçlerde ilişkilerin sıradanlaşmasını, iletişimsizliği, beraber yaşamanın getirdiği kemikleşmiş alışkanlıkları traji-komik şekilde anlatıyor.
Başrollerini Melike Aslı Kılan ve Tayfun Erarslan’ın paylaştığı; yönetmen yardımcılığı Zeynep Nutku’ya, dekor tasarımı Emre Satı’ya, kostüm tasarımı Funda Çebi’ye, ışık tasarımı Mehmet Alacı’ya, müzikleri ise Kerim Memişoğlu’na ait olan oyun, erkek ve kadına ait dünyaların bitmek bilmeyen çatışmalarını ele alıyor.
Her iki oyuncu da çok iyi bir performansla sahnedeyken özellikle Melike Aslı Kılan, kimi bölümlerde izleyenleri kendine hayran bırakıyor.
Buna rağmen 2 perdeden oluşan oyunun ilk bölümünde zaman zaman sıkılabilirsiniz. Sahnede çok yabancı olmadığımız insan halleri, her ne kadar gerçekçi ve altı çizilmiş bir halde de anlatılsa "Evet, hadi başka ne var, onu gösterin bize" dedirtiyor. Bu daha çok, bize ilişkilerin kasvetli tarafının gösterilmesinden kaynaklanıyor. Zorlukları, sıradanlıkları, aşılması gerekenleri yaşamak bir kenara izlemek bile yoruyormuş insanı. Oyun, biz böyle bir yokuştan çıkarıyor ağır ağır. Ve 2. perde ile kahkahalar eşliğinde yokuş aşağı inmeye başlıyorsunuz. Sanırım pek çok kişi ikinci bölümdeki “Yemek Daveti” başlığı altındaki kısmı daha çok sevecek. Zamanlamalar, sahneler arasındaki geçişler, paslaşmalar ve verilmek istenen duygular izleyenlere büyük bir keyif yaşatıyor. Bir yemek davetinin yarattığı stres, iletişimsizlik komik anlarla önünüze konuluyor.
Işık, kostüm ve sahne tasarımı olabildiğince iyi. Yazının başında Dört Mevsim'den bahsetmişken oyunun müziklerinin de başarılı olduğunu belirtmeliyim. Ayrıca, 4 oyun birbirinden akılcı bir yöntemle ayrılmış.
Prömiyer sonrası seyirciler tarafından ayakta alkışlanan oyuncular, Kent Koleji tarafından desteklenen gala kokteylinde, protokol ve sanat camiası tarafından tebrik edildi.
Rıfat Ilgaz, Dört Mevsim şiirinde şöyle der:
YÜZYIL'ımı dörde böldüm…
Her bölümü bir mevsim,
Biri kaldı, üçü gitti…
YAZ'ı gitti, GÜZ'ü gitti,
Karlı, tipili KIŞ'ı gitti,
Yemyeşil bir bahar kaldı!

Siz en çok hangi mevsimi seversiniz?