Yazan/ Handan GÖKÇEK

Ne zaman Shakespeare’nin 66. Sonesini okusam ya da durup dururken aklıma gelse içimden geçen cümle hep aynıdır; “Ne kadar keskin gözleri varmış ki bu günü görebilmiş.” Elbette Can Yücel çevirisi olmasının da etkisi çok büyük.

Değil mi ki yoksullar mutluluktan habersiz,

Değil mi ki ayaklar altında insan onuru,

O kızoğlan kız erdem dağlara kaldırılmış,

Ezilmiş, horgörülmüş el emeği, göz nuru,

Ödlekler geçmiş başa, derken mertlik bozulmuş,

Değil mi ki korkudan dili bağlı sanatın,

Değil mi ki çılgınlık sahip çıkmış düzene,

Evet, çılgın günler yaşıyoruz, insanlar sokağa çıkma yasağı gelsin diye iktidarları uyarıyor. Kimse kimseye sarılamıyor, eldiven ve maskesiz sokağa çıkılamıyor sanki distopik bir romanın kahramanlarıyız…

Nasıl da tersine döndü her şey… Aklıma 1995 yılında ilk basımı yapılan Portekizli yazar Jose Saramago’nun Körlük adlı romanı geldi. Arabasının içinde geçmesine izin verecek, yeşil ışığı beklerken kör olan bir adamın duyduğu korku ve çaresizlikle başlar, Saramago’nun bu romanı. Beyaz bir körlüktür bu ve giderek o kadar hızlı yayılır ki, yayılma hızı Etna’nın püskürmesiyle civarında ne kadar yerleşim varsa lavların altında kalmasına benzetilir.

Beyaz körlüğe bir metafor olarak bakarsak aydınlanma çağının eleştirisi olarak da düşünülebilir bu roman. İnsanın varoluş gerçeğinin acımasızlığıyla karşılaşırsınız sayfalar arasında. Şimdi de aynı varoluş gerçeği ile yüzleşmiyor muyuz? Herkes kendini düşünüyor, marketler yağmalanıyor neredeyse. İnsan doğanın ve kendi doğasının karşısında ne kadar da güçsüz artık…

Albert Camus’un Veba romanını okurken bir salgın hastalıkla birlikte tüm toplumsal dengelerin ve düzenin nasıl değiştiğine tanık olmaz mıyız? Gazetede çıkan haberlerle panik artar. Bütün tanımlar anlamını yitirir. Salgın sadece bedenlere değil, bir süre sonra akla ve duygulara da bulaşır.

Bu gün ise, yarın neler olacağını kestiremiyoruz, iki gün sonrası için bir program yapamıyoruz örneğin…

Margaret Atwood’un Tufan Zamanı küresel bir salgınla yok olan dünyada kalan iki kişi için distopya ya da yazarın kendi deyimiyle üstopya başlıyor, ilaç şirketleri ve polis gücü karşı karşıya. Bildiğimiz bütün bitki ve hayvan türleri yok olmuş, onun yerine laboratuvarlarda oluşturulan türler var örneğin asyun, aslan ve koyunun birleşimi ile ortaya çıkarılan otobur bir hayvan… Ölümsüzlük deneyleri yapılıyor, ilaçlar insanların üzerinde haberleri olmadan deneniyor, insan genleri ile hayvan genleri birleştiriliyor vs... Ara ara bu günü aklıma getirmedi değil. Kaç bitkinin genetiği ile oynadık, klonlanan kuzu Dolly haberlerini ne merakla takip ettik, tanrının parçacığının peşine düştük…

Stephen King’in Mahşer romanında ise biyolojik deneyler yapılan bir yerden kaçan adam ölümcül mikrobu dünyaya yayar. Mutasyona uğratılan bir virüsün adına Kaptan Trips denir, insanlığın yüzde doksan dokuzunu yok eder. Hayatta kalabilenler bir lider arayışına girer, iyi ve kötünün savaşı yeniden başlar. Salgın hastalık da insanlığa bir şey öğretmeyi başaramamıştır… Sanırım bir Deus-ex-machina* durumuna ihtiyacımız var. Belki de bizi kurtaracak olan tek şey bu olabilir. Ya da bir uzay gemisine otostop çekmeyi başarabilir miyiz acaba? Douglas Adams’ın Otostopçunun Galaksi Rehberi adlı romanının kahramanları Ford ve Arthur bunu başarıyor, çünkü dünyanın sonu gelmiştir artık.

Salgın hastalıklar, kıyamet, doğal felaketler edebiyatın, sinemanın, tiyatronun en güçlü malzemeleri olmuştur hep. Bu belki de en çok korktuğumuz şeyleri anlatarak bu günü koruma içgüdüsü yüzünden olabilir mi? Korku için insanların hayatını kurtaran bir duygudur derler. Şu an yaşadığımız korku hayatımızı kurtarmaya yeter mi bilmiyorum… Bütün uyarılara rağmen hala sokağa çıkmakta inat eden, şu yaşadığımız sıkıntıyı kullanarak insanları dolandıran, halkının sağlığından önce ekonomi rantı düşünen insanları görünce diyorum ki

Bunların amigdala çekirdeği** kırılmış…

*Deus-ex-machina: Tiyatro, sinema ve bazı romanlarda hiç neden yokken birden ortaya çıkan çözümü anlatan Latince bir deyim.

**Amigdala çekirdeği: Beynin korkuyla ilişkili kısmı amigdala çekirdeğidir.