Aylardan ekim… Kimine göre hüzündür, benim için umut, coşku. Bazen öfkeli bulutların haykırışı kimi zaman durağan gri bir yorgan. Bereketli yağmurların yıkadığı doğa, yükünden kurtulmuş berrak gökyüzü. Düşen ilk damlalar toprakla buluştuğunda yayılan ferahlık kokusu. Yaşamın kaynağı suyun, yeryüzüyle kavuşması. Tarlaların sürüldüğü, tohumların atıldığı, yeni ürünler, yeni canlar için hazırlık ayı. Doğanın içine dönüp barındırdığı tüm hazineyi bilgeliğiyle harmanladığı zaman dilimi.

Ilık esintilerin dokunuşu. Yaz sıcağından bitkin düşmüş doğayı canlandıran serinlik. Sert rüzgârların giysi değiştiren ağaçlara yardımı. Sallanan yaprakların melodisi. Uçuşan kararsız yaprakların yolculuğu. Ağaçların çıplak kalmadan önceki son gösterisi. Renklerin dansı. Yaşamın, çakraların renkleri.

Çakralar, Hindu geleneklerine ve bazı inanç sistemlerine göre insanda bulunan enerji merkezleri. Hepsinin rengi ayrı. İlk dördünün sonbaharın renkleri olması tesadüf mü?

Kırmızı, hayatta kalma içgüdüsü. Turuncu, yaratıcılık, yeni başlangıçlar. Sarı, farkındalık ve kendin olma özgürlüğü. Yeşil, kabul ve sevgi ile iyileşme.

Ekim’de doğmuşum. En sevdiğim mevsim. Beni büyüleyen renkler… Meme kanseriyle tanıştığım ay. Yaşam mücadelem, sınavım. İçsel yolculuğumun başlangıcı. Farkındalıkla yaşama tutunma. Hayatı olduğu gibi kabul ederek sevgiyle kucaklamanın huzuru. Yeniden doğuş…

Dans eden yaprakların sahnesi. Vivaldi’nin muhteşem müziğiyle uçuşan renkler. Korkuyla titreyen yaprakların hüzünlü yolculuğu, pişmanlıkla geçmişe bakış. Yaşadıklarının değil, yaşayamadıklarının üzüntüsü. Zamanın değerini bilememek. Bir varmış bir yokmuş. Bir mevsimlikmiş hayat.

Çoğu insan için bu bir yok oluş hikâyesidir. Bırakmak istemez sımsıkı tutunduğu dalı, bildiği, alıştığı yaşamı. Koparıp atamaz içinde kök salmış acıları, kayıpları, korkuları. Kopmayan her yaprak, içinde çürür, kokuşur, büyür tümörleşir. Hâlâ salıvermezse kansere dönüşür. Taşınan olumsuz düşünceler, tekrarlanan negatif sözcükler, dar bakış açıları… Sonbahar gibi olsak, yenilenmek için arınsak…

Ekim, tümörümden kurtulduğum ay. Yapraklarla sarmalayıp yokluğa gönderdiğim mevsim. Yaşamın anlamını yeniden kavradığım zaman. Yeni deneyimler, içimde büyüyen taze filizler. Yazmanın mutluluğunu keşfedişim. Yazarak yapraklarımı döküşüm. Hafiflik, huzur…

Ben bir kadınım. Kadın ağaçtır. Kökleri güçlüdür. Hayata sımsıkı tutunur. Sert rüzgârlara direnir. Döktüğü yapraklarla tazelenir. Kadın topraktır. İçinde yaşam enerjisi barındırır. Yeni canlara hayat verir. Kadın sudur. Yaşamın başlangıcıdır, olmazsa olmazıdır. Bilgiyi taşıyan, aktarandır. Akışkandır, uyum sağlayandır. Kadın sonbahardır. Bazen sakin bir gökyüzü bazı zaman yağmur kimi zamansa fırtınadır. Kadın, ekimin büyüleyici renklerini ruhunda barındırandır

Mevlâna der ki;

Yeni yapraklar çıkabilsin diye, eski yaprakları temizler hüzün. Üzülme, sonbahar serttir ama sonu aydınlıktır.

*01 -31 Ekim Meme Kanseri Farkındalık Ayı

***

Sevil Bütüner, en sevdiği mevsim olan sonbaharda dünyaya İzmir’de merhaba dedi. Evli ve iki çocuk annesi. Doğa yürüyüşleri ve yoga, günlük ritüelleri arasında yer alırken, klasik ve caz müzik dinlemek, hayvanlarla vakit geçirmek, onları gözlemlemek özel ilgi alanlarıdır. Yılın yarısını İngiltere’deki evinde geçirirken, eğer yolunuz düşer de orada bir parka giderseniz, karşılaşma olasılığınız çok yüksektir. Çevresi onu köpek, kuş ve sincap dostu olarak tanımlar. Çantasında her zaman onlara vereceği birkaç bisküvisi vardır. En huzur duyduğu anlar, dumanı tüten kahvesiyle yağmuru seyrederek, düşüncelerini yazıya dökebildiği zamanlardır. Mistisizm ve şifacılık hayatının her döneminde ilgisini çekmiş, bu konularda kendini geliştirmeye çalışmıştır. Zihnin kıvrımlarında dolaşmanın gizemli, büyüleyici ve mucizelerle dolu bir yolculuk olduğunu, yazmanın da bunun en iyi aracı olduğunu düşünür. Yazarın Peri Fısıltıları isimli romanı 2019 yılında okuyucularıyla buluşmuştur.