Tarihi eserlere sahiplik ve gömülü define açısından dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan ülkemizde, hemen her yerde resmi arkeolojik kazılar yapılıyor. Ama sadece arkeologlar değil bu tarihi eserlerin peşinde olanlar. Son yıllarda kaçak kazı ve definecilik faaliyetleri aşırı derecede artmış durumda. Herkes bir hayalin peşinde, herkes zengin olma, bir anda köşeyi dönme hayali ile yaşıyor. Özellikle toplumların ekonomik yönden çaresiz olduğu dönemlerde insanların zengin olma hayalleri bir o kadar daha büyümüş.

Hedef yurt dışı

Her yıl binlerce kaçakçı tarafından, definecinin yaptığı kazılarda bulunan tarihi zenginlikler, ya yurt dışına kaçırılıyor ya ülke içerisinde satılıyor, ya da tarihi eserler tahrip ediliyor. Cumhuriyet öncesi dönemde de olduğu gibi, günümüzde de tarihi ve arkeolojik zenginliğimiz talan edilmeye devam ediyor.

Ucu yurt dışına uzanan tarihi eser kaçakçılığı zinciri, yurt içinde köylere kadar uzanıyor. Yasak olmasına karşın define aramak için kullanılan elektronik dedektör ilanların, sosyal medya paylaşımlarının böyle cüretkar olmasına şaşırıyorsunuz. Sosyal medyada, Facebook’ta, Instagram’da gruplar oluşturup bilgilerini paylaşıyorlar. Hatta kitap basıyor, televizyon programlarına çıkıyorlar.

İlginç zincir

Bir ilçenin, kasabanın pazarında elma, portakal tezgahının yanında, yere serilmiş bir örtü üzerinde hiç bir değeri olmayan eski püskü taslar, kupalar, madeni paralar görürsünüz. Ne alan vardır, ne de satan. Yazık, adam sabahtan akşama satış yapamadı, evine götürecek ekmek parasını kazanamadı diye düşünürdüm. Meğerse kazın ayağı öyle değilmiş.

Köylü ürününü satmak için kasabadaki pazara geliyor. Hem malını satıyor, hem de ihtiyaçları için alışveriş yapıyor. Bu arada gözüne sahte antika paraların, çanak çömleğin olduğu bu tezgah ilişiyor, merakla incelemeye başlıyor. Satıcı görünümündeki kişi, aslında tarihi eser kaçakçılığının son halkası. Köylünün ilgisinden, onun da yakınında tarihi kalıntıların olduğu bir köyden geldiğini hemen anlıyor.

Kanka olma durumları

Sonra hemen sohbete başlar. Köyünü sorar, oralarda çok tarihi eser çıktığını, onda da olup olmadığını sorar. Köylü tedbirlidir, kendinde, tarlada veya çevrede bulduğu antik paraların, eserlerin olduğunu asla söylemez. Arkadaşlarının buna benzer şeyleri bulduğundan bahseder sadece. Satıcı da haftaya mutlaka getirmelerini, çok para kazanabileceklerini söyler.

Bir hafta sonra geldiklerinde de satıcı görünümündeki alıcı ellerindeki tarihi eserleri üç kuruşa kapatır. Onun bağlantısı da ilçedeki sabit bir kişidir. Bu bir saatçi de olabilir, bir antikacı da. Aldığı eserlerin biraz daha yüksek ücretle şimdiki sahibi de bu kişidir artık. Hemen şehirdeki toptancı ile iletişim kurulur. Çok daha yüksek bir bedel karşılığı büyük şehire, oradan da İstanbul’a doğru yola çıkar. İstanbul’a gelen bütün tarihi eserler için yurt dışında pazarlama temel hedeftir. Çünkü en büyük parayı yurt dışındaki kolleksiyonerler ve müzeler verir.

Define efsaneleri

Türkiye’de defineden çok, define efsanesi olduğu kesin. Ben epey yıl önce definecilik konusunda bir yazı yazmaya koyulmuştum. Hemen çevremde bir araştırma yapmakla işe başladım. Hayretler içinde kaldım. Özellikle kırsal kesimden konuştuğum hemen hemen her üç kişiden biri, ucundan kıyısından bu işe bulaşmış. Biri iki arkadaşı ile define aramış, diğeri eniştesine yardım etmiş. Ama bir şekilde pek çok kişinin ilgisini çekmiş bu konu. Sonunda bedavadan zengin olmak var ya.

Tabii bunun nedeni Ege Bölgesi'nin bu konudaki inanılmaz zenginliği. Hal bu olunca hayal gücü çalışmaya başlıyor. Kulaktan kulağa, nesilden nesile aktarılan efsaneler konuyu daha da çekici hale getiriyor. “Topal Ayı”, “Köprü Ayağı”, “Yatık Selvi” esfaneleri gibi yüzlercesi. Ve gerçekliği bilinmeyen define bularak çok ama çok zengin olanların hikayeleri.

Konu çekici. Dedik ya, ucunda zengin olmak var. Hem de çalışmadan, yıllarca beklemeden, anında. Hayatın değişiyor bir anda, düşünsene. Konu ilgi çekici olunca bundan, bu umutlardan para kazanmak isteyenler de çok oluyor haliyle. Bunların başında dedektör satıcıları geliyor.

Tarih katili dedektör

Arkeologlar Derneği Başkanı Dr. Soner Ateşoğulları diyor ki: “Dedektör, Anadolu’nun kültürel mirasını tahrip etmek için kullanılan bir araç. Devletin dedektör kullanımını ya çok sınırlandırması ya da tamamen yasaklaması lazım.” Zaten dedektörün bu amaçla kullanımı yasak, ama satışı serbest. Peki nasıl satılıyor bu dedektörler. İşin kılıfı tarımda kullanım. İneklerin midelerinde yuttukları metaller olup olmadığını tespit etmek için satın alınıyor diye gösteriliyor. Bu serbest, ama bununla define aramak yasak. Türkiye’de satılan dedektör sayısı, yakında inek sayısını geçerse şaşmayın.

Bir de dedektör satıcılarının perde arkasından satış yapmak için kurdukları dernekler ve Facebook grupları var. Bunları kullanarak defineciliği özendiriyorlar ve bu yolla dedektör müşterilerinin sayısını artırıyorlar.

Yasal definecilik

Türkiye'de yasal definecilik “define arama yönetmeliği” çerçevesinde yapılıyor. Yönetmeliğe göre define için kazı yapılacak bölge 100 metrekareyi geçemiyor. Arama yapılmak istenilen bölgenin sit alanı veya mezarlıklar içinde olup olmadığı müze müdürlüğünce tespit edildikten sonra müzenin uygun görmesi üzerine, defineciye define arama ruhsatı veriliyor. Bir yıl geçerli olan arama ruhsatıyla en çok bir ay kazı yapılabiliyor.

Kazı, müzenin görevlendirdiği personelin denetiminde jandarma eşliğinde yapılıyor. Kazıda kültür ve tabiat varlığı bulunduğu takdirde kazı hemen durdurulup ilgili kurumlara haber veriliyor. Define, Hazine'nin arazisinde bulunmuşsa değerinin yüzde 50’si aracıya, özel bir mülkte bulunmuşsa değerinin yüzde 40’ı arayıcıya yüzde 10’u ise mülk sahibine veriliyor.

İzinsiz kazı veya sondaj yapan kişilere ise iki yıldan beş yıla, izinsiz olarak define araştıranlara ise üç aydan iki yıla kadar hapis cezası isteniyor. Ancak bu cezalara rağmen defineciliğin önü bir türlü kesilemiyor.

Sahte haritalar

Definecilik konusunda yapılan diğer bir kar getirici iş de sahte haritacılık. İnsanların bu konudaki zaaflarını bilen sahtekarlar, sahaflardan aldıkları eski kitapların solmuş boş yaprakları üzerine solmuş mürekkeple sahte define haritaları çiziyorlar. Sonra da bunları yurt dışındaki Türk işçilere iyi paralar karşılığı satıyorlar. Neymiş efendim, bu haritayı ailesi Türkiye’den Yunanistan’a göçmüş birisinden almış. Birlikte götüremedikleri altınlarını haritada işaretli çınar ağacının altına gömmüşler vs.

Ülkemizin önde gelen arkeologlarından Nezih Başgelen de definecilik konusunda çok kaygılı. Başgelen okullarda verilecek eğitimin, tarihi eser kaçakçılığını önemli ölçüde önleyeceği görüşünde. “19. yüzyıldan itibaren Batı’daki büyük müzelerin, günümüzde ise yurt dışı ve yurt içindeki koleksiyonerlerin talebi ile çok sayıda kaçak kazı yapıldı ve halen yapılıyor. Pek çok tarihi eser ören yerlerinde ve tarihi alanlarda definecilerin yaptıkları kaçak kazılarla bulunarak, yasa dışı yollarla bu koleksiyonlara ulaştırılmıştır.”

Eğitim şart

Arkeolog Nezih Başgelen bu konuda eğitime dikkat çekiyor. “İlkokuldan başlayarak, lise ve dengi okulların sonuna kadar, eski eser ve doğa varlıkları sevgi ve bilincini yerleştirecek dersler okutulmalıdır. Günümüzde define amaçlı faaliyetler giderek artıyor. Bu konuda tahribatın en önemli araçlarından biri haline gelen dedektörlerin definecilik amacıyla kullanımının özendirilmesi hiçbir şekilde kabul edilemez. Kültür ve Turizm Bakanlığı bünyesinde aktif görev yapacak bir arazi teşkilatı da bir an önce kurulmalıdır.”

İşte gördüğünüz gibi, toplumun içinde bulunduğu ekonomik durum, zengin olma hayalleri, açgözlülük, ülkenin tarihi eser zenginliği, eskilerin deyimi ile “hükümetin gevşekliği” yani gerekli önlemlerin yeterince alınamaması, tarihi zenginliğimizin öncelikle tahribine, yurt dışına kaçırılmasına, kaybına neden olmaktadır.

Bir çeşit hırsızlık

Buna izin verilemez. Birinin gelip evinizden değerli eşyanızı çalması veya aptal yeğeninizin bunu içki parası yapmak için yok bahasına satması ne ise, büyük anlamda tarihi eser kaçakçılığı da budur. Size yapılan nasıl canınızı yakarsa, ülkemize yapılanın da canımızı çok daha fazla yakması gerekir. Toplumun bilgilenerek, bilinçlenerek alınacak önlemler konusunda baskı grupları oluşturması gerekiyor. Kurulacak sivil toplum örgütleri ve platformlar aracılığı ile hükümetleri önlem almaya zorlayacağız.

Bunu yapmazsak, yurt dışında müze vitrinlerinde zenginliklerimizi görmeye devam edeceğiz.