İnsanların yıldızlara merakı ezelden beri var. Yıldızları gözlemlemek için ziguratlar inşa etmişler. Yıldızların ulaşılamaz olması, pırıl pırıl parıldaması, göz kamaştırması, onları ulaşılması istenen hedeflere koymuş hep. Turizmde de öyle değil mi?

Stare, star, stern, astra, story, esatir yani söylence, mit sözcüklerinin aynı kökten gelmesi ilginç değil mi? Eskiden yıldızlara bakıp hikayeler anlatılır, gelecekten haber verilirdi. Bugün bile hadi gel senin yıldızına bakayım denmiyor mu?

Bir de sanatçıların yıldız olanları var. Sinemanın starları, müziğin starları. Bir sanatçı yıldız olmuşsa yanına yaklaşamıyorsun. Uzak, ama çok uzak sana. Eğer yakınına varabilsen var ya, hele hele bir de dokunabilsen. Dünyalar senin olur. Bir de beraber fotoğraf çektirebilirsen, artık büyüt onu duvarın en güzel yerine as.

Yıldız güven demek

Bir şeyi yıldızlamak ise, yani “labeling” onu belli kriterlere göre derecelendirmek demek. Doğru veya yanlış, insanlar bir şekilde ürünleri ve hizmetleri sınıflandırmak gereği duymuş. Daha doğrusu böyle bir ihtiyacı gidermek için her dönem benzer sınıflamalar yapılmış, yapılıyor.

Konu “güven duyma” ihtiyacı. Bilmediği konuda, güvendiği bir liman arıyor insan. Bu zaman zaman bilgi, görgü eksikliğinden de kaynaklanıyor olabilir. Oh ne ala, daya sırtını yıldızlara, senden rahatı yok. Yıldız varsa, güven ver, huzur var.

Yıldız deyip de geçmeyin. Çeşit çeşit yıldız var. Otellere verilen yıldız var, çevreci olanlara verilen yeşil yıldız var, Michelin yıldızı var, var oğlu var… Yıldız yoksa bayrak var. Mavi bayrak verilen plajlar, yeşil bayrak verilen çevre dostu tesisler. Yıldız varsa güven var.

Yıldızın kadar konuş

Bir de yıldızların sayısı önemli. Kime göre, neye göre? Bu hepsinden daha önemli tabii. Örneğin Michelin yıldızlı bir restoranı ele alalım. 1 yıldız “Alanında çok iyi bir restoran” demek. 2 yıldız “Öyle mükemmel bir yemek ki kesinlikle rotanızı değiştirmenize değecek” anlamına gelirken, 3 yıldız “Fevkalade bir mutfak, özel bir yolculuğa değer” anlamını taşıyor.

Otellerde de yıldız sayıları önemli. Otellerde bir yıldızdan başlıyor, 5 yıldıza kadar gidiyor. Geçerli olanı bu. Ama bazılarına beş yıldız yetmemiş, 7 yıldız, 10 yıldız, bıraksan daha da gidecek. Ama resmi olarak otellerde en çok 5 yıldız olabiliyor. Turizmcilere göre dünyanın ilk 7 yıldızlı oteli Burj El Arab.

Turiste yıldız yok mu?

Otele, restorana, plaja yıldız verdik tamam da, peki turizmin en önemli paydaşı turisti ne yapacağız. Ona yıldız yok mu? Olmalı mı? Olmalı. Öyle ya, adam elini kolunu sallaya sallaya geliyor, beş yıldızlı otelleri üç kuruşa kullanıyor. “Her şey dahil” denilen bir ucube sistemde yediği önünde, yemediği ardında. Bizim on liramız, onun bir lirası. Afiyetle yiyip içiyor. Yesin, yediği bal şeker olsun da, bizi de makul ölçülerde görsün. Yani biz ona kendimizi gösterelim. Memleket yol geçen hanı olmuş zaten. Turizmde de öyle, “Her şey dahil” üç kuruşa kapan, soluğu Türkiye’de alıyor. Yıldız falan soran yok. Sen nasıl bir turistsin, plajda yatan turist mi, gezen turist mi? Harcayan turist mi, bedavacı turist mi?

Turistin yıldızı cebinde

Turistin yıldızı omuzunda veya göğsünde olmaz, cebinde olur. Nasıl, beğendiniz mi bu bakış açısını? Siz sevseniz de, sevmeseniz de, ülkemizin çıkarları adına, yıldızı bol turisti getirmeliyiz ülkemize. Az harcayan turiste az yıldız, çok harcayan turiste çok yıldız. Olması gereken bu aslında. Sonuçta turizm duygusal değil, ekonomik bir olay. Yani para kazanmak için yapılır. Tabii ki bir de kültür konusu var. Benim param var, istediğimi yaparım diye de bir şey yok. Böyle terminatör turiste ise hiç ihtiyacımız yok. İster yerli olsun, ister yabancı. “Salda Gölü'nü görmek benim de hakkım, ben de suya girerim, gelinlikle fotoğraf da çektiririm. Karnımı doyurmak için Salda Gölü'nün kıyısında restoran da isterim. Bir de arabamın tekerleği kumlar şöyle bir deysin yeter.” İşte bu tür terminatör turist gelecekse hiç gelmesin. Turist dediğin hep kültürlü, doğaya saygılı olacak, hem de para harcayacak.

Peki nasıl olacak çok yıldızlı turist işi? Biz önce turizmimizi çok yıldızlı hale getireceğiz. Sermayeden yediğimiz doğal, tarihi güzelliklerden, havasından suyundan bahsetmiyorum. Sunduğumuz ürünlerden bahsediyorum. Kaliteli taşımacılık. Pırıl pırıl araçlar, uykusunu almış, hakkını alan, insan gibi yaşayan, traşlı gülümseyen şoförler örneğin. İşini yapmaktan mutluluk duyan sürücüler. Köle düzeni değil.

Turist hapishanesi

Oteller de aynı şekilde, doğayı bozmadan yapılmış, sevimli, etrafı yüksek duvarlarla çevrili, beş yıldızlı turist hapishaneleri değil. Çalışanların insan gibi çalıştığı, emeğinin karşılığını aldığı, 16 saat köle düzeninde değil, onuru ile çalıştığı konuk evleri. Biz binaların en iyisini yaparız, ama içinde çalışanlara önem vermeyiz. Ne adına? Ucuz turizm yapmak adına. Yeme içme konusu da öyle. Avrupa’da üç kuruşa yemek yiyebilir misin? Yiyemezsin. Çünkü çalışan hakkını alır, yemeğe koyduğu malzemenin hakkını verirler. O zaman yemeğin de hakkını isterler haklı olarak. Bakın “hak” diyoruz, yetim hakkı, kul hakkı, bizim kültürümüzde, gerçek İslam’da yenmesi en günah, en ayıp olan şeydir. Ülkemizde ise kuru fasulye-pilavdan bile çok yenilir “hak”.

Çok yıldızlı turizm

Turizme geri dönersek, çok yıldızlı turist istiyorsan, çok yıldızlı turizm yapacaksın. Sattığın ürünü değerli kılacaksın. Şu an yaptığımız turizm “işporta” seviyesinde. Hiç kulağınıza gelmiyor mu bağırtılar? “Koş vatandaş koş. Batan geminin malları bunlar. Yetişen alıyor” Turizm tanıtımımız işte tam bu şekilde. Turizmde en ucuz ülke olmakla öğünen bir ülkeyiz. Daha ne olsun?

Ucuz nasıl olunur? Daha doğrusu, neden ucuz olunur? Değersiz bir ürünün vardır, onu ancak ucuz fiyat istersen satabilirsin. Bu normal. Peki değerli bir ürün neden ucuza satılır ki? Bu da beceriksizlikten, iş bilmemekten. Bir de eğer ürün defolu ise, darbe görmüş, ezilmiş büzülmüşse, bunu da satmak için düşük fiyat istersin, ucuza verirsin ki, müşteri bulasın.

Prestij önemli

Turizmde de böyle. Pazarladığın turistik ürün, sadece otelin yıldızı, yemeğin lezzeti, rehberin bilgisi ile ölçülmüyor. Gelecek turist senin ülkenin uluslararası prestijine bakıyor. Ülkenin yönetim biçimine, insan haklarına, kadınlara verilen değere, insanların insan gibi mi yaşadığına bakıyor kısaca. Buna göre bir değer oluşuyor kafasında. Buna göre senin ülkene gelmeye can atıyor veya nazlanıyor. Bu talep de senin turizminin fiyatını belirliyor. Mülteciler de turizmi etkileyen önemli faktörlerden. Türkiye’den kaçak olarak geçen mülteciler nedeniyle Yunan adalarında turizm bitme noktasına geldi. Turist sayısı çok düştü. Gelenlerin kalitesi de yerlerde sürünüyor. Nedeni de, turist tatil yaparken huzur arıyor. Negatif olaylardan uzak durmak istiyor.

Huzur gerek

Denize girdiği plajda gördüğü mültecilerden kalan can yelekleri, patlamış şişme botlar, çocuk ayakkabıları onu rahatsız ediyor. Kaldığı otellerin etrafında kaldırımlara çökmüş, otellerin Wi-Fi şifresi ile ülkesindeki ile konuşmaya çalışan onlarca mülteci de. Mutlu insanların arasında geçirmek istiyor tatilini. Negatifliklerin olduğu, insanların mutsuz yaşadığı, çalışanların hakkını alamadığı için asık suratla servis yaptığı, uykusuna alamadığı için uyur gezer çalışan personel tarafından hizmet verilen ortamı tercih eden turistler yok mu? Var tabii. İşte bunlar düşük bütçeli, ucuzcu turistler. Kültürsüz, sadece suya girip çıkan, güneşlenen, açık büfede kalitesiz yemekleri tabaklarına tepeleme dolduran görgüsüz turistler.

Yıldızsız turist

İnsanlığın bilinen kadar ile 12 bin yıl önce dünyada ilk kez yerleşik kültüre geçtiği, yüksek değerleri olan çok yıldızlı bir coğrafyada yaşıyoruz. Tarih desen tarih, doğa desen doğa, insan desen insan. Dünyada parmakla gösterilen, pek çok ülkeye nasip olmayan zenginliğe sahibiz. Peki o zaman neden turizmin amatör liginde oynuyoruz? Neden turistin en ucuzunu getiriyoruz? Çok turizm geliri sağlamak için, neden daha çok harcama yapanı değil, daha çok niteliksiz, “yıldızsız” turist getirme çabasındayız? Bir sömürü düzenidir gidiyor. Yabancı tur operatörleri “çok turist” vaadi ile büyük oteller yaptırıyorlar. Bunları doldurmak için de, her yıl daha ucuz fiyat teklif ediyorlar. Otelleri yapmak için sermaye sahipleri doğayı sömürüyorlar. Oteller düşük fiyat verebilmek için de personeli 16 saat çalıştırıp sömürüyorlar. Ürün aldıkları üreticiyi inletiyorlar. Neden? Çok sayıda ucuz turist getirebilmek için.

Akıllı olalım

Ne zaman aklımız başımıza gelir bilemem. Daha ne kadar otel yapmak için ormanları talan ederiz, canım plajları betona gömeriz, turizm çalışanlarını köle düzeninde çalıştırıp posasını çıkartırız, bunu hele hiç bilemem. Tek bildiğim, bu ülkeye yazık olduğudur. Turizm adına, turizmi bilmeyen acemilerin elinde.