Rıhtım. (Sarıyer Koyuymuş, fotoğrafçısı söyledi.)

Ağaçları arkasına almış bir adam.

Ufka dalıp gitmiş, hüzünlü, duruşu öyle, ama, pek bi haz’rolda.

Denizin ötesini görüyor gibi, denize değil, ummana ulaşmış gibi, bakışı.

Ara’nın fotografileri neçe şıngırdaklı, aydınlık, cümbürcemaat ise, Lütfü ustanın çekimleri öznesi tek, hüznü baskın, sise bürünmüş, ağaçlara yaslanmış, insandan çok doğa var, ama, o doğa insanla zengin, güzel, anlamlı kılınmış.

Sanki İzmir ‘beni çek usta, en çok beni, İzmir’in orta yeri ben olsun, şehir etrafımda bir siluet olarak, gölge yahut ağaç olarak kalsın’ demiş, ama, öylesine çekmiş ki usta, ağacıyla, deniziyle, bulutu, sisi, yalnızlığıyla dört kol çengi, sanırsınız dokuz çangallı nergis donatılmış, objektiften…. (Fotoğrafçısı söyledi, Sarıyer Koyuymuş, dediydim ama ben İzmir görüyorum, fotoğrafçı, var mı itirazın?)

Şimdi size 9 çangallı nergisi de anlatmak lazım, bi zahmet soruverin.

Uzakta bir vapur silueti, var gibi yok gibi.

Parkın ötesinde bir yalnız kişi daha.

Adam devlet memurunu andırıyor, paltolu, esas duruşta, sanırsınız uzaktan İstiklal Marşı okunuyor, saygı duruşunda, dimdik…

Vakitlerden akşam vakti olmalı. Sıraya çökmediğine göre, omuzlarına çöken bi derdi yok… İşten eve dönüyor belki, ev ıssız, belki cep delik cepken delik, belki sinemaya gidecek, filmin başlamasını bekliyor.

Belki yalnızca hayatın esas duruşunda, neden olmasın!..

Oluyor bazen öyle, size de olmadı mı hiç? Her fotoğrafa derin bir anlam yüklemez ki hayat, çekenin içinden gelmiştir, o esas duruşu kayda geçirmiştir. Ne geçmiş, ne gelecek, ne memleket hali, ne ev bark, iş, çocuklar, ne umut ne umutsuzluk…

Yalınlığın hikayesidir, halidir, o da güzeldir, yüksüz, hafif, sessiz, puslu, hem de denize karşı… Varsın deniz konuşsun, o açılıp saçılsın, o sevdalansın, o düşünsün, düğüm olsun, dalgalansın, kıyıyı dövsün, yük de pus da sevda da hep mi insana vergi? Biraz da denizin olsun…

Böylesi fotoğraflar hep Orhan Kemal’i anlatmaz mı ya da Orhan Kemal tiplemelerini.

Burası Sarıyer Koyuymuş, ben İzmir, diye düşünmüştüm; hey fotoğrafçı, var mı itirazın?