SERDAR ÇELENK

Aşkın kenti demem işveli, cilveli Aşk ve Güzellik Tanrıçası Afrodit’in kenti olduğundan. Hani şu Kronos’un babası Uranos’u cezalandırmak için tırpanla kestiği ve Akdeniz’e attığı hayaları ve beyaz köpüklerin birleşiminden doğan güzellik. Karaya çıktığı Kıbrıs’ta bastığı yerlerden otlar fışkıran, güzelliği ile herkesi kendine hayran bırakan Afrodit. İşte bu güzel Aşk tanrıçasının kenti Afrodisias.

Ama Anadolu bu. Ne tanrı dinler, ne de tanrıça. Potasında eritiverir kim olduğuna, ne olduğuna bakmadan her şeyi. Burada da Afrodit’i değiştirmiş, birleştirmiş Anadolu’nun kadim ana tanrıçası Kybele ile.

Bir Karya Kenti

Aydın’ın Karacasu ilçesi, Geyre Köyü sınırları içinde yer alan Afrodisias Antik Kenti, Menderes (Meander) Irmağı’nın bir kolu olan Dandalaz (Morsynus) Çayı’nın oluşturduğu bereketli vadide, denizden yaklaşık 600 metre yükseklikte bir plato üzerinde yer alıyor. Afrodisias bir Karya kenti. Tarih boyunca, içinde bulunduğu nehir havzasının doğal özelliklerinden beslenen kentin antik dönemdeki en büyük zenginlik kaynağı ise kentin kuzeyinde, Babadağ eteklerinde yer alan mermer ocakları olmuş.

Afrodisias ören yerine girdiğinizde, sağ tarafınızda bahçesinde lahit mezarlar bulunan modern bir müze binası, devasa çınar ağaçlarının göğe yükseldiği, tam karşınıza gelen mavi kapılı bir de kazı evinin olduğu güzel bir meydanda buluyorsunuz kendinizi. Burada yapılacak iki şey var. Biri ören yerini gezmek, diğeri de müzede kendinize bir sanat ziyafeti çekmek.

Nasıl gezeceğiz?

Geziye ören yerini ile başlayıp, müzeyi sona bırakmak en iyisi. Bu şekilde neyin nereye ait olduğunu daha iyi anlayabilirsiniz. Hadi gelin şimdi bu nefis kenti doya doya, içimize sindirerek gezelim.

Yerleşim tarihi M.Ö. 5 bin yıl ortalarına kadar uzanan Afrodisias, M.Ö. 6. yüzyılda küçük bir köy görünümünde iken, M.Ö. 2. yüzyılda kent devleti statüsü kazanmış. M.Ö. 1. yüzyılda Roma ile yakın ilişkilere sahip olan Afrodisias, daha sonra Roma İmparatoru olarak Augustus unvanını alacak olan Octavian tarafından “Tüm Asya’daki kentler içinden bu kenti kendim için seçtim” sözleriyle koruma altına alınmış ve Roma Senatosu tarafından M.Ö. 39 yılında vergi muafiyeti ve özerklik gibi ayrıcalıklar tanındıktan sonra hızla gelişmeye başlamıştır. Afrodisias 2-3 km. kuzeydoğusunda bulunan antik mermer ocakları ile birlikte 2017 yılında Dünya Miras Listesi’ne kaydedilmiştir.

Kesin olan bir şey var ki, Afrodisias Antik Kenti hep biliniyordu. Bazı yayımlarda burayı ünlü fotoğrafçı Ara Güler’in keşfettiği söylenir. Ara Güler’in yaptığı şey, Afrodisias’ın bilinirliğini artırmasıdır.

Kenan Erim’e saygıyla

Tabii ki esas Afrodisias'ı gün yüzüne çıkaran, hayatını Afrodisias’a adayan Prof.Dr. Kenan Erim olmuştur. Kaynaklarını da kendisi bularak uzun yıllar burada kazı çalışmaları yaparak, Afrodisias’ı tüm güzelliği ile görünebilir kılmıştır. Kendisi ile kazı evinin verendasında çay içip Anadolu Ajansı için ropörtaj yapma, sohbet etme şansı bulan kişilerden biriyim. Antik kentin içinde, Tetrapilon’un yanında bulunan mezarı, onun çok emek verdiği bu antik kente yakışıyor.

Sebasteion

Meydanda başlayan gezinin ilk durağı Roma İmparatorları adına yapılan tapınak, Sebasteion oluyor. M.S. 1. yüzyılda Afrodisias’ın önde gelen iki ailesi tarafından yaptırılmıştır. İmparatorların elde ettikleri zaferleri gösteren sahneler ile tanrıların betimlemelerini gösteren muhteşem kabartmalarla süslü bu Roma dönemi tapınağının büyük bir bölümü günümüze ulaşmıştır. Sebasteion kabartmalarının sergilendiği yeni bir salon 2008 yılında Aphrodisias Müzesi bünyesinde ziyaretçilere açılmıştır.

Tiyatro

Tiyatro, gelişkin bir Yunan şehir devletinin odağındaki bina ve kurumdu. Yaklaşık 10 bin kişinin gösteri izleyebildiği, muhteşem beyaz mermerlerden yapılmış Aphrodisias tiyatrosunda sahne mimarisinin büyük bölümü korunmuş ve iyi durumdadır. Helenistik çağda arkaik kentin oluşturduğu tepeye oyularak yapılan tiyatro, Roma döneminde çağın gereksinmelerine uygun olarak değiştirilmiştir.

Havuzlu Agora

Kentin diğer bir sosyalleşme alanı olan uzun bir dikdörtgen oluşturan Agora halkın buluşma yeriydi. Ortada bulunan büyük oval havuz hem hoş bir görüntü sağlıyor, hem de sıcak yaz günlerinde serinlik veriyordu. Yan taraflarda basamaklı tribün şeklindeki oturma yerleri, insanların buluşup sosyalleşmesi ve iletişimini kolaylaştırıyordu.

Hadriyan Hamamları

Roma dönemi denince hemen akla gelen yapıların başında görkemli hamamlar olur. Hamamlar yıkanıp arınmanın yanında üst sınıfın buluşma, iletişim ve eğlence yeriydi. Dört ana bölümü olan hamamlar Roma döneminde olmazsa olmaz, keyif almak için buluşulan mekanlardı. Apoditerium'da soyunulur, Frigideryum soğuk, Tepideryum ılık, Kalderyum sıcak bölümlerde yıkanılırdı. Sıcak kısımların tabandan ısıtma sistemi olan Hipokaust sistemi Hadriyan hamamlarında da net olarak görülebilmektedir.

Odeon

Roma döneminde yapılan Odeon küçük bir tiyatroyu andırır. Yarım daire şeklinde üç katlı sahne yapısı ve her şeyden önce mükemmel akustiği ile çeşitli konser, gösteri ve siyasi toplantılara ev sahipliği yapardı. Günümüzde de özellikle alt bölümdeki sıralar ve sahne binası iyi korunmuş durumdadır.

Heykel Atölyesi

Afrodisias’ı ünlü yapan değerli sanatçılarının mermerden ürettikleri sanat eserleriydi. Bunlar tüm Roma İmparatorluğu sınırları içinde bulunan şehirlere satılır, hatta sipariş üzerine heykeller, lahitler yapılırdı. İşte o mermer atölyelerinden biri de Odeon ve Afrodit Tapınağı arasında bulunuyordu.

Afrodit Tapınağı

Afrodisias’a adını veren Aşk Tanrıçası Afrodit’e adanmış bu tapınak, muhakkak kentin en görkemli yapılarından biriydi. Çevresindeki geniş kutsal alanı ile birlikte özel bir statüsü bulunuyordu. Buraya giren kişiler suç işleseler bile tutuklanamıyorlardı. Bu arada bu Afrodit’in pek çok özelliğini de yerel bereket ve doğa tanrıçası Kybele’den aldığını söylemeliyiz. Büyük kutsal alanın giriş kapısı olan Tetrapilon şu an antik kentin en görkemli yapısıdır.

Tapınak Hristiyan dininin Roma devlet dini haline gelmesi ile birlikte önemini kaybetmiş, daha doğrusu kaybettirilmiş. Tapınağın içine bazilika formda bir kilise inşa edilmiştir. Doğu tarafına yapılan apsis ve batı tarafına yapılan giriş holü narteks ile yapı tamamlanmıştır.

Stadyum

Herhalde Anadolu’nun en iyi korunmuş stadyumundan bahsediyoruz. Otuz bin seyircinin spor karşılaşmalarını izleyebildiği bu stadyum 270 metre uzunluğunda oval bir yapıydı. Her türlü spor karşılaşmalarının yapılabildiği stadyumun şehir surlarına yapışık kısmı ile aynı zamanda koruyucu bir görev yapıyordu. Roma döneminde, gladyatör oyunlarının dönemin vazgeçilmez eğlencesi olduğu zamanda, stadyumun doğu bölümü yuvarlak duvarlarla ana alandan ayrılarak arena haline getirildi. Burada arslan, köle ve gladyatörlerin mücadeleleri sergilendi.

Tetrapilon

Tetrapylon, Aphrodite Kutsal Alanı'nın sütunlu anıtsal girişidir. Her iki tarafta bulunan gösterişli alınlıkları destekleyen on altı sütunu vardır. Tetrapylon bol süslemeli bir prestij yapısıdır. Kapıdan geçer geçmez Afrodit Tapınağı'nın kutsal alanına girilmiş oluyordu. Yapının akantus yaprakları arasında avlanan Erosların betimlendiği yüksek kaliteli kabartmalarla ve dönemin ihtişamı ve heybetini simgeleyen belirgin bir imparatorluk stilinde yüksek kabartmalı mimari süslemelerle bezelidir. Merkezdeki kemer içerisinde Afrodit figürü Hristiyanlık döneminde silinerek yerine kabaca kazınmış bir haç yapılmıştır.

Müze

Afrodisias’ın en güzel, keyif verici mekanı bence arkeoloji müzesi. Son derece modern bir şekilde, insanı boğmayacak şekilde sergilenen heykeller ve kabartmalar, Afrodisias’ta yontu ustalığının eriştiği mükemmel noktayı gösteriyor. Müze kesinlikle hızla bakılıp geçilecek bir müze değil. Eserleri inceleyerek büyük keyif alacağınız bir mekan ve mutlaka buraya ciddi zaman ayırmanız gerekiyor. Dünyaca ünlü Afrodisias arkeoloji müzesi dünyanın dört bir yanından gelen heykeltraşların uğrak yeri.

Dedebağ Yaylası

Gelin Karacasu’yu, Karacasu’nun bir aydın kızı, profesyonel turist rehberi Yasemin Akhun’un güzel anlatımından dinleyelim:

“Karacasulular aidiyet duygusu gelişmiş insanlardır. Tüm Türkiye’ye yayılmış, meslek, mevki sahibi, bilim insanı olmuş yöre insanı buradan asla kopmaz. Örfüne, adetine, geleneğine, her şeyden önemlisi birbirine sahip çıkar. Okuyanların ellerinden tutar, destek olurlar.

Karacasu’nun pazarları da verimli doğası nedeni ile çok bereketli olur. Yörede yetişen sebze ve meyveler tezgahları renklendirir, şenlendirir. Mevsimine göre “Kalle Aşı” için patlıcanı, “Balme Aşı” için bamya, domates, biber, dalagan otu başta olmak üzere yeşillikleri, kuru biberi, meyveleri tam bir renk cümbüşü oluşturur tezgahlarda. Pazar alışverişini bitirenlerin gideceği yer bellidir. Coğrafi işaret almış Karacasu Pidesi lezzetli ve karın doyurucudur. Hele hele üstüne yenen cevizli, fıstıklı Tahinli Pide keyfin zirve noktasıdır artık.

Ağustosun son pazarı geldi mi, Karacasu ve çevresini bir heyecan sarar. Çünkü “Dedebeğ Yaylası Hayrı” vardır o gün. Günler öncesinden belediye, dernekler, vakıflar elele hazırlık yapar. Yüzlerce kilo et, buğday, mis gibi buğday ekmeği, biber turşuları yaylaya taşınır. Hemen ocakların üzerine kazanlar konur. Erkeklerin görevi bellidir; Keşkek dövmek. Bir yandan da Karacasu’dan, çevre yayla köylerinden insanlar akın akın, araçlarla, traktörlerle, hatta orman içinde yaya olarak buraya akın etmeye başlar.

Odun ateşinde, kazanlarda saatlerce dövülen keşkeğin lezzetine doyum olmaz. Yüzlerce kilo et ve buğday odun ateşinde, kazanlarda saatlerce dövülür. Ta ki birbiri ile özdeşleşene, bir olana, sakız gibi helmeleşene kadar. Fırıncılar traktör kasasına yükleyip getirdikleri buram buram kokan buğday ekmeklerini dağıtırken, bir yandan da keşkeğin yanına biber turşusu dağıtılır. Dilekler dillendirilir, bereket, iyilik ve huzurlu bir yıl için dualar okunur. Gülünür, eğlenilir. Bu etkinliklerde Türkiye’nin dört bir köşesinden gelen Karacasulular ve konuklar buluşur, hoş zaman geçirilir, özlem giderilir. Kaç kişi mi gelir bu şenliklere? Siz deyin 15, ben diyeyim 20 bin kişi. Gerçekten, abartma yok.

Keşkeği yediniz, karnınız doydu. Gözümüz yine yola düşer. Yolumuz bizi şimdi Kahve Deresi’ne götürecek. Karıncalı Dağ'dan, yol boyunca tatlı tatlı esen serin rüzgarın eşliğinde Kahve Deresi’ne inersiniz. Burası da farklı bir keyif mekanı. Doğruca ulu çınarın altına ilişilir. Ya bir gazoz söylersiniz buz gibi, ya da vişneli kar helvası. Burada insanın aklına ne dert gelir, ne de tasa.

İşte böyle güzel bir yer benim memleketim, Karacasu.”