Dionysos, Olympos’un 12 tanrısından biriydi ama diğerlerinden farklıydı. Mitolojide bir ölümlü olan Semele, baş tanrı Zeus ile birlikteliğinden Dionysos’a hamile kalır. Semele tanrının çocuğunu taşıyamaz. Zeus onu Semele’nin karnından alarak kalçasına yerleştirir. Dionysos önce annesi Semele’den, sonra da babası Zeus’tan doğmuş olur. Bu şekilde Dionysos iki kere doğmuş olur. Zaten adının anlamı da iki kere doğan demektir.

Şarap tanrısı Dionysos farklı bir tanrıydı. Çünkü bir ölümlüden doğmuştu. Zıtlıkların tanrısıydı. Acı çekmek-sevinmek, sarhoşluk-ayıklık, gülmek-ağlamak gibi zıtlıkları aynı anda kendisinde barındırırdı. Daha sonra tiyatronun sembolü olan gülen ve ağlayan yüz ifadeleri bu özelliğinden gelmektedir.

DİNİ TÖRENLER

Bereket ile yakın ilişkisi vardı. Verimliliği sağlardı. Boğa onu simgelerdi. Deliliği getirirdi. Verim, şehvet ve seks tanrısı, aynı zamanda devrimci ve anarşistti. Kadınlar kış ortasında dağlara giderek, Dionysos ayinlerine katılırlardı. Süslenmiş bir boğa, bazen bir yaban domuzu kurban edilir, etini köylülere dağıtırlardı. Bir bölümü de toprağa atılır, bereket getirmesi istenirdi.

Bu ayinlerde müzik, şarkı, dans, içki sınırsızdı. Trans halindeki katılımcılar toplu olarak seks yaparlardı. Bu törenler isyan, eğlence, kutsama ve bir baş kaldırış törenleriydi. Bu ayinler daha sonra tiyatronun temelini oluşturdu.

Daha sonra Dionysos’un Atina’ya gelişi sembolik olarak canlandırılmış ve heykeli Dionysos tapınağına değil, tiyatroya dikilmiştir. Böylece tiyatro resmen kutsanmış oldu. Bu nedenle de tiyatroların yakınında çoğunlukla Dionysos tapınağı bulunur. Bergama Akropol’deki tiyatronun hemen yanında küçük ama çok güzel bir Dionysos tapınağının kalıntıları görülür.

TİYATRO YAPILARI

Tiyatronun, daha doğrusu Dionysos ayinlerinin başlangıcında bir bina, bir tiyatro binası söz konusu değildi. Bir doğa tanrısı olan ve Roma döneminde Baküs adını alacak olan Dionysos törenleri doğanın içinde yapılırdı. Belirlenen bir alanda bir araya gelen izleyiciler, yani halk rahiplerin oluşturduğu koronun söylediği şarkıları, ilahileri dinler, koroyu izlerken şarap içer, kendinden geçerdi.

Koronun hareket ettiği yarım daire veya elips alan orkestra olarak adlandırıldı. Seyircilerin bulunduğu, daha sonra biraz yükseltilen kesim de teatron idi. Teatron zaman içinde yamaçta oturma sıraları şekline dönüştü.

Sahne binası diye bir şey yoktu. Bir süre sonra kostümlerin ve maskların içinde olduğu bir soyunma çadırı sahne binasının prototipini oluşturdu diyebiliriz. Daha sonra tek katlı, önce ahşaptan, sonra taş veya mermerden sahne binaları oluştu. Ancak bu seyirciyi hiçbir zaman doğadan kopartmadı. Ta ki Roma döneminde çok yüksek sahne binaları yapılana kadar. İşte o zaman seyirci tiyatro binalarına hapis oldu.

KORO VE OYUNCULAR

Koroya önce bir oyuncu da katıldı. İkinci oyuncunun katılması ile diyalog oluştu. Bir süre sonra tiyatroya 3. oyuncunun da katıldığını görüyoruz. Oyuncular ve koro önce seyirci ile içiçe, seyircilerden sadece birkaç metre uzaktaydılar. Katılımcı sayısı artıp, tiyatro da mekânsal olarak büyüyünce, önce sahne binasının önünde, daha sonra yükseltilmiş bir podyum üzerinde oynanmaya başladı oyunlar.

Roma döneminde ise, yaklaşık 2.5 metre bir duvar ve üzerinde çit ile çevrili, gladyatör dövüşleri için de kullanılan orkestra tamamen terk edildi. Oyuncular çok yüksek sahne binasının önünde, sütunlar üzerinde çok geniş bir sahnede oyunlarını oynadılar. Sahnenin yüksekliği ilk oturma yüksekliği aynı düzeydeydi.

TİYATRO VE ŞEHİR

Tiyatro binaları genellikle kentlerin nüfusunun onda biri kapasitesinde yapılırdı. Her 10 yurttaş için bir oturma yeri hesaplanırdı. Bu da yaklaşık 40 cm. genişliğinde olurdu. Antik Çağ'da kentler kurulurken her kurumsal binanın yeri önceden belirlenirdi. En önemli yapılardan biri olan tiyatronun yeri de kentin merkezinde olurdu. Tiyatrolar gün ışığından daha fazla yararlanmak için bir tepenin güneybatı yamacına inşa edilirdi.

Günümüze ulaşan tiyatroların çoğu Roma dönemi tiyatrolardır. Romalılar ele geçirdikleri Yunan kentlerindeki tiyatroları, yeni mühendislik bilgileri ve Roma dönemi ihtiyaçları yönünde değiştirdiler, geliştirdiler. Örneğin, aynı zamanda gladyatör ve hayvan dövüş alanı, olarak kullandıkları tiyatroların alt sıralar ortadan kaldırarak yerlerine duvar ördüler. Bu şekilde hem orkestra alanı büyümüş oldu, hem de seyirciler vahşi hayvanların saldırısına karşı korundu.

DÖNEMİN TELEVİZYONU

Her konuda olduğu gibi, tiyatro da kesinlikle bir ihtiyaçtan doğdu. Dinsel Dionysos törenlerden yola çıkacak olursak, tiyatro insanların inanma, güvenme, sığınma, kendini güvende hissetme, gelecek beklentisi ve deşarj olma ihtiyaçlarını gideriyordu.

İlkçağda okuma yazma oranının çok düşük olduğu Yunan toplumunda tiyatro, eğitimde çok büyük bir rol oynadı. Tiyatronun kişiye görsel ve işitsel olarak yaptığını etkiyi düşündüğümüzde çok etkili bir eğitim aracı olduğunu görürüz.

Orta Çağ'da matbaanın bulunuşu ne kadar önemliyse, tiyatronun Yunan toplumu için getirdiği eğitim olanakları da o kadar önemliydi. Günümüzde bilgiye ulaşmak kitap gazete, TV ve internet yolu ile kolay. Ancak Antik Çağ toplumlarında bu imkansız derecede zordu.

TİYATRO BİR OKULDU

Tiyatro sadece izlemek için değil, sosyalleşme, kutlama, bir araya gelinen etkinlik yerleriydi. Tiyatroların giderlerinin üçte biri kent bütçesinden karşılanırdı. Bu da kent bütçesinin yaklaşık yüzde beşini oluşturuyordu. Bu denli büyük paraların tiyatroya ayrılmasının nedeni de o dönemin bir eğitim kurumu olarak olarak görülmesindendi.

Kitlelerin eğitimlerinin ancak eğlendirilerek sağlanması, faydalı ve zararlı yönleri ile günümüzün televizyonu ile karşılaştırılabilir. Kitleleri yönlendirebilen, alışverişe yönelik alışkanlıklar kazanılmasını sağlayan, bize nasıl yaşamamız gerektiğini dikte eden televizyon var. Tam olmasa da, o dönemde tiyatronun toplum üzerindeki etkisi de buna benzer bir şeydi.

TİYATRO VE DEMOKRASİ

Tiyatronun Mısır, Sümer, Pers İmparatorluğu gibi büyük uygarlıkların hakim oldukları yerlerde değil de, Batı Anadolu ve Ege’de yapılmasını, bu coğrafyada hakim olan demokrasi ile açıklayabiliriz. Dinin baskın olduğu Bizans döneminde tiyatro yasaklanmış, önceki dönemden kalan tiyatro binaları da yeni yapılacak binalar için yapı malzemesi kaynağı olmuştur.

Günümüz toplumunda da tiyatro, eleştiri yapan, aykırı ve anarşist özelliği ile ortaya çıkıyor. Bizi savunuyor, koruyor. Bu nedenle de tiyatroyu çok seviyor, değer veriyoruz.